Belli ki siyasal iktidar seçime doğru daha otoriter, daha sert önlemler alacak. Kişiler ve kurumlar üzerindeki baskıyı arttıracak. Kimseye göz açtırmayacak. Toplantı, gösteri ve yürüyüş hakkını suç sayacak. İktidarı eleştirmek bile suç kapsamına girecek…
Bunun yasal hazırlıkları tamamlanmak üzere…
Yasal olmayan uygulamalar da var. Biri ifadeye gözaltına alarak bir geceyi emniyette geçirterek çağırmak. Diğeri önce tutuklamak sonra kanıt, tanık aramak…
Önce tutuklamak FETÖ’cü hakim/savcı/polis çetesinin yargıya soktukları yöntem… Amaç korku toplumu yaratarak insanları diken üzerinde yaşatmak, tutukluluğu sıradanlaştırmaktı...
Beş/altı yıl uyguladılar…
Toplumu nefes alamaz hale getirdiler…
Yargı müessesesine yaptıkları en büyük kötülük suçlanan kişinin suçsuz olduğunu kanıtlamak zorunda olmasıydı. Savcılar suçladığı kişinin suçlu olduğunu ispat etmek durumunda değildi. Suçlanan kişi masum olduğunu kanıtlamak zorundaydı!...
Türkiye bu dönemi de yaşadı. Birçok insan ağır bedeller ödedi…
Anında gözaltı acele tutuklama anlayışı hala sürüyor. Kaçmaya niyeti olmayan insanlar kaçacak yaftasıyla hapse atılıyor.
Dahası var…Birileri bir tweet atıyor hemen hapse atılıyor; neden?
Cumhurbaşkanı’na hakaretten…
Hakaret varsa bırak mahkeme kararını versin, suç delili tweet apaçık ortada. Silinecek, yok edilecek hali yok. Tutuklama neden?
Tutuklama adı konulmamış ceza mı?
Savcılık RTÜK’ten Gezi olaylarının görüntülerini istemiş. 12 yıl önceki eylemden suçlu mu çıkartacaklar?
Galiba öyle!...
Ya bir sözümüz, kameraya yakalanan bir görüntümüz, attığımız slogan nedeniyle başımız derde girer mi diye binlerce kişi telaş halindedir. Binlerce kişinin uykusu kaçmıştır. Çünkü suç üretmek yargının alışkanlığı haline geldi. Yargı sopasına dönüştü…
Bütün bunlar sert otoriter rejime geçtiğimizin belirtileri. Yasal düzenlemeleri de var…
Mesela Devlet Denetleme Kurulu’na verilen yetki. Buna, DDK Cumhurbaşkanı’na bağlı, Cumhurbaşkanı tarafından oluşturulan kurul olduğu için tek adama verilen süper yetkiler de denebilir…
DDK bakanlık, valilik, belediyeler, barolar, sendikalar, üniversiteler, ticaret odaları, kamu vakıfları üzerinde tam yetkili… İstediği kişiyi görevden alma yetkisine sahip…
Baro başkanını, belediye başkanını, belediye iştirakindeki görevlileri sivil toplum kuruluşlarının yöneticilerini, sendika başkanlarını görevden alabilir…
Peki gerekçe?
Gerekçe yok gibi… Kişinin görevde kalmasının kamu zararına yol açabileceği düşüncesiyle veya kalmasının sakıncalı bulunması halinde görevine son verebilir…
Her yöne çekilecek, muğlak ifadeler…
DDK bir sivil toplum kuruluşunda hiçbir şey bulamazsa başındaki kişiyi sakıncalı buldum der kesip atar!.. Demokrasiye de Anayasa’ya da aykırı yasa… Zaten Anayasa Mahkemesi’nden iki defa döndü… İktidar üçüncüyü zorluyor…
Demek ki sert otoriter rejim için gerekli…
Bu kurumlar için zapturapt yasası… Bir de kişiler için getirilecek yasa var… Adı etki ajanlığı… TCK’daki casusluk tanımını genişleterek şu ifadeyi eklediler: "Devlet güvenliği veya iç ve dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenler hakkında 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası verilir"
Devletin iç ve dış yararını kim belirleyecek?
Kim yabancı devletin stratejik çıkarları olduğuna karar verecek?
Savcı!... Yasa TBMM’den geçmedi ama uygulamaya konuldu. Organizatör Ayşe Barım’ın etki ajanlığı nedeniyle de tutuklanması istendi. 2021’deki orman yangınlarının söndürülmesindeki aczi dillendirdi diye…
Yasa çıkmadan uygulaması buysa yasa çıktıktan sonra açılacak defterleri düşünemiyorum… Etki ajanlığı yasası 12 yıl, 15 yıl önceye götürülüp yabancı güçlere hizmet ettin, talimat alarak yaptın, devletin iç siyasal yararları aleyhine söz sarfettin diye soruşturma furyası başlayabilir
Veya herhangi bir olumsuzluğu dillendirenin, yolsuzluk dosyası açıklayanın, Türkiye’nin Avrupa’nın en pahalı ülkelerinden biri olduğun söyleyenin başı derde girebilir.
Sert otoriter rejimin alt yapısı hazır demem bundan…