Hayal ve gerçek

Diplomaside her zaman çıkarlar ön planda olur.

Türkiye’nin çıkarı, taktiksel açıdan sınırları dışında kendi güvenliği açısından tehdit haline gelen ya da tehdit haline gelme potansiyeli olan yapılardan kurtulmak (kurtulma şansı yoksa o yapıları dönüştürmek), stratejik olarak da bölgesinde barış içinde var olacak koşulların yaratılmasına destek olmaktır.

Bugünün Suriye fotoğrafını bu genelleme üzerinden çekmekte fayda vardır.

***

Gelin önce 13 yılda devrilmeyen Esad hanedanının, nasıl 13 günde devrildiği gerçeğine bakalım:

1- Esad’ın iki büyük destekçisinin kolu kanadı kırıldı.

* İsrail, Hizbullah’ı adeta yerle bir etti. İran, bölgedeki en büyük dayanağı Hizbullah’ı kaybedince zemin kaybetti ve Suriye’de tutunamadı.

*ABD ve İngiltere, Rusya’ya karşı adeta satranç oynadı. “Vezir (Ukrayna) ya da fil (Suriye)” resti çekti. Rusya, Suriye’yi teslim etti (Maç daha bitmedi. Tartuz ve Lazkiye’deki Rusya varlığı, Suriye’de iç karışıklıkları yeniden teşvik edebilir).

2- ABD ve müttefikleri iki önemli hamleyle kolu kanadı kırılan Esad yönetimine son darbeyi indirdi.

* HTŞ’ye el ve yol verildi. (İnsan ister istemez soruyor: Türkiye’nin kontrol ettiği Milli Suriye Ordusu, HTŞ’den daha güçlü bir konumda olduğu halde ABD ve İngiltere Esad’a son darbeyi neden HTŞ’yle vurdu? Suriye’de yönetimi devralması için neden SMO değil HTŞ öne çıkarıldı?)

* Esad’ın ordusundan subaylar HTŞ konvoylarına karşı direnmemeye ikna edildi.

***

Şimdi de Suriye’deki bu gerçekler ışığında Türkiye’nin taktiksel ve stratejik açıdan yapması gerekenlere bakalım:

* Taktiksel açıdan ilk yapılması gereken şey, sınırlarımızın hemen yanı başındaki topraklarda iki terör örgütünün kontrol ettiği garnizon bir ülkenin kuruluşunu kabul etmemek. Bir diğer önemli konu da bu iki örgütün geçmişte olduğu gibi yakın zamanda da Türkiye için tehdide dönüşebileceği ihtimalini akıldan çıkarmamaktır.

* Stratejik açıdan ilk yapılması gereken de uluslararası toplumu, Suriye’de ortaya çıkacak kurucu iradeyi Anayasası belli, demokratik kurum ve kuralları olan gerçek bir Suriye devletinin kurulmasına ikna etmek. Bu yönde adım atan yapıları ve müttefikleri desteklemek ve teşvik etmek.

***

Peki Türkiye’nin bugüne kadar attığı adımlar neyi gösteriyor?

* Öncelikle HTŞ’nin “gerilla” modundan “kravatlı devlet adamı” moduna geçişine destek vermek, kurumları kuralları olan bir devletin nasıl işleyeceği konusunda HTŞ kadrolarına rehberlik etmek takdire şayan adımlardır.

* Ancak, HTŞ’nin geçmişini bir kalemde sildiği, bütün Suriye halkını temsil ettiği, gelecekte kurulacak Suriye devletini tek başına yöneteceği algısını yaratmaya çalışmasıysa yanlıştır.

Bunu biraz daha açmak isterim:

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, HTŞ’nin PKK’yı Suriye’den temizleyecek güce sahip olduğunu söylüyor ve “Askeri kabiliyetleri var ve YPG’yle mücadele edebilirler” diyor.

Keşke öyle olsaydı.

Ancak durum öyle değil.

ABD ve müttefikleri YPG’yi desteklemekten vazgeçene kadar HTŞ’nin YPG’yle top yekûn bir savaşa girmesi zor görünüyor.

Böyle bir savaş Suriye’de iç savaşın devamı anlamına gelir ki bu durum stratejik olarak Türkiye’nin de işine gelmez.

***

1996’da ABD’nin desteğiyle Afganistan’da Rus yanlısı yönetimi deviren ve ülkede yönetimi devralan Taliban’ı anımsayın!

2001 yılındaki İkiz Kuleler saldırısı sonrasında aynı Taliban ABD tarafından “terör örgütü” ilan edilmişti ve Afganistan Taliban gerekçe gösterilerek işgal edilmişti.

Yarın İsrail’in kışkırtmalarıyla ve HTŞ’nin yanlış adımlarıyla ABD HTŞ’yi yeniden “terörist” ilan edebilir. Uluslararası toplum da ABD’yi takip edebilir.

***

Bütün yumurtaları HTŞ sepetine doldurmak Türkiye için hem stratejik hem taktiksel bir hata olur.

Bunu en iyi bilenlerden biri de yıllarca satranç mantığıyla istihbarat kurumumuzu yöneten Hakan Fidan olsa gerek.

HTŞ üzerinden kurulacak hayaller başka, emperyalistlerin yarattığı gerçekler başka.

Satrancı akıllı oynamak gerek!