Aradaki 13 yıldan sonra yeniden…

Yeni Suriye yönetimiyle çok iyi ilişkilere sahibiz ve ülkede rejim değişikliği sonrası oluşan atmosferin de tamamen içindeyiz. Kanlı ve acı hatıralarla dolu iç savaşın ardından Suriye’nin huzura kavuşma ihtimali ne kadar değerliyse, Türkiye’nin de bunun bir parçası olması o kadar önemlidir. Önemlidir ama herşey değildir. En nihayet geldiğimiz noktanın, 13 yıl önce iç savaş başlamadan sahip olduğumuz iyi ilişkilerin ötesinde olduğu söylenemez.

13 yıl önce de Suriye yönetimiyle çok yakındık, sınırları açmış vizeleri kaldırmıştık. Ticaretimiz rekorlar kırıyordu, ortak bakanlar kurulu toplantıları yapıyorduk. Ankara ve Şam arasındaki yakınlık Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilişikler seviyesine ulaşmak üzereydi. Hatta Esad yönetimi Kürt meselesi çözüm sürecinde üzerimizdeki bazı yükleri alacak kadar sınırsız destek ilan etmişti. O zamanlar Suriye’nin mutlak toprak bütünlüğü vardı ve mesela PYD/YPG tehlikesi yoktu. Rusya, ABD, İran ve yabancı savaşçı güçler sözkonusu değildi. Suriye halkının yarıya yakını Türkiye ve birçok başka ülkede sığınmacı değildi.

Sonra malum 13 karanlık yıl yaşandı. İç savaş, katliamlar, göçler… Suriye, birçok ülkenin el attığı, asker bulundurduğu, savaştığı ve üsler kurduğu bir ülkeye dönüştü. Sonra biraz yatışma ve tam kontrolü ele geçirdi diye düşünülürken Esad ve Baas yönetimi yıkılıp gitti.

Esad gitti ama ülkesi 13 yıl önceki Suriye değil. ABD ve Rusya’nın eli orada. Türkiye için bir güvelik problemi olan PYD/YPG yapılanması da öyle…

Buna karşı Türkiye’nin elinde, Suriye’nin muhtemel yeni yönetimi ile çok iyi ilişkilere sahip olmak gibi değerli bir kart var. Esad yönetiminin devrilmesin rolü olduğu iddialarından ısrarla kaçınmakla birlikte Ankara yeni dönemde bu ülkede söz sahibi olacağı görüşünü reddetmiyor. 13 yıl boşunca işler istediğimiz gibi gitmese de oluşan yeni güç dengeleriyle iyi ilişkiler büyük bir avantaj olacaktır. Nasıl bir avantaj olacağını Mısır dönüşü yaptığı açıklamalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan anlatıyor. Erdoğan’ın Türkiye’nin bugüne kadar sürdürdüğü temkinli dili bırakıp konuya doğrudan gidişi de dikkat çekicidir:

"Yeni süreçte Suriye’deki kardeşlerimiz, gelecekleri ile ilgili kararları kendileri verecek. Bizler de onlara devlet yapılanmasının nasıl olması gerektiği hususunda yardımcı olmaya çalışacağız. Bizim tecrübelerimiz oraya nasıl aktarılabilir, yeni bir toplumsal sözleşme çerçevesinde bir devlet nasıl ayağa kaldırılabilir, bu konularda Suriye yönetimine yardım edeceğiz. Bir devleti ayağa kaldırırken en önemli adımlardan bir tanesi anayasanın inşasıdır. Bu konuda, başta Sayın Colani olmak üzere yeni Suriye yönetiminde yer alan isimlerle iletişimi başlatmış durumdayız. Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanımızı gönderdik. Dışişleri Bakanımız konunun bütün muhataplarıyla başından itibaren zaten diyalog halinde…”

Cumhurbaşkanı’nın İlaveten PYD/YPG ile mücadele konusundaki kararlılık ve bu konuda da yeni yönetimle işbirliği mesajları var.

Dolayısıyla, en yetkili isim olarak Erdoğan, Türkiye’nin yeni Suriye yönetiminin geleceğe dair kararlarında ileri düzeyde rol sahibi olacağını ilan ediyor. Geçmişteki Suriye politikaları bazen tartışmalı olsa da Türkiye’nin yeni dönemde rol üstlenmesi sürecin doğal seyridir. Sadece sığınmacı problemi ve sınırdaki PYD/YPG sorunu, Türkiye’nin sahaya yüksek ilgisini kaçınılmaz kılıyor.

Böylelikle, herşey yolunda giderse -ki umarız gider- 13 yıl öncesi bulunduğumuz noktaya ulaşmış olacağız. Doğru zamanda doğru yerde olmak Türkiye’ye fırsatlar sunabilir, risklerini azaltabilir. Maharet, bu fırsatları iki ülke için de iyi değerlendirmenin yolunu bulabilmektedir.