Esat rejiminin bu kadar zayıf olduğunu kimse tahmin etmiyordu. Fakat rejimin erken çökmesini engelleyen ve bugüne kadar başarılı şekilde ayakta tutan Rusya ve İran kendi sorunlarıyla meşgul oyunca, Esat’ın güçsüzlüğü ortaya çıktı.
Rusya Ukrayna savaşı sebebiyle, İran ve uzantısı Hizbullah ise İsrail tarafından hırpalanmış olduğu için Esat’a destek veremiyor.
Bu durum, Suriye’de Türkiye destekli SMO’nun ve Türkiye’nin diplomatik olarak mesafeli durduğu HTŞ’nin önünü açtı.
Suriye’de Astana sürecine göre Türkiye’nin “gözetim” alanında bulunan ve elbette Rusya tarafından da gözetlenen HTŞ’nin nasıl bu kadar silahlandığı merak konusu.
Suriye’de hava gücü sadece Rusya-Esat ittifakı ile ABD’nin elinde var. Türkiye’nin operasyonları Rusya’nın hava sahasını açmasıyla yapıldı, esasen kara hareketı idi.
HTŞ’nin hiç hava gücü yok ama hiçbir silah ve mühimmat sıkıntısı çekmiyor.
ESATIN DURUMU ÇOK ZOR
HTŞ ve Türkiye destekli SM0’nun harekâtı 27 Kasım’da başladı. Kısa sürede’de Halep’i ve Şam’a giden M-5 otoyolu üzerindeki Hama’yı aldı. Bu satırlar yazılırken Humus’un bazı köylerini de almışlardı. Humus son derece önemli. M-5 otoyolunda, Şam’dan bir önceki stratejik mekan. Petrol rafineleri de burada.
HTŞ, Humus’u da alırsa, Şam’a 140 km. kalmış olacak. Rejimin sahildeki Lazkiye ile irtibatı kesilecektir. Lazkiye’nin hemen bitişiğindeki Hmeyhim’de Rusya’nın bölgedeki en büyük hava üssü bulunduğunu da hatırlayalım.
HTŞ dün, Şam’ın güneyindeki Dürzi çoğunluklu Suveyda vilayetini ele geçirdi. Böylece Şam, kuzeyden ve güneyden kıskaca alındı. Kuvvetli bir Rus müdahalesi olmazsa Şam’ın direnmesi çok zor.
Esat’ın Şam’daki Külliye’sinden ayrıldığı yolunda haberler de var. Güneyden ilerleyen muhalifler Şam’ın banliyösüne girmişti bu satırlar yazılırken.
Havada Rusya sayesinde, karada İranlı milisler sayesinde vaziyete hakim görünen Esat’ın ordusunun savaşma gücü kalmadığı anlaşılıyor. Maaş alamadıkları, savaş azmini kaybettikleri bildiriliyor. Gerçekten artık hangi ideal uğruna savaşacaklar ki? Hele de Rus ve İran desteği böyle kısıtlı kalınca…
HTŞ NEDİR?
Muhaliflerin ise “Baastan kurtulma” gibi ortak bir motivasyonları var. Hızlı ilerleyişler moral kazandırıyor tabii. Esat rejimi devrilirse, Türkiye ve Ürdün’deki göçmenlerin dönmesiyle Suriye’nin inşa edilme umudu da var.
HTŞ’nin özel bir İslami motivasyona sahip olduğu belli. Dünyadaki soru, Taliban modeline dönüp dönmeyeceği...
Geçmişinde IŞİD gibi kirli bir sicil var. El Nusra olarak ta sicili kirlidir. Fakat liderleri Ebu Muhammed Colani (Golani) yönetiminde hakim oldukları İdlib’den Taliban türü haberler gelmemişti. Şimdi de Colani şöyle ılımlı, uzlaşıcı mesajlar veriyor:
“Bu mezhepler yüzlerce yıldır bu bölgede bir arada yaşıyor ve kimsenin onları ortadan kaldırmaya hakkı yok. Bu rejim düştüğünde Suriye'de yabancı güçlerin kalmasına gerek kalmayacağını düşünüyorum. Suriye, tek bir yöneticinin keyfi kararlar aldığı bir yönetim sistemini değil, kurumsal bir yönetim sistemini hak ediyor."
Colani’nin CNN’e verdiği mülakatta, “İran ve Rusya rejimi destekledi ama rejim öldü” diye konuşması, Arap Orta Doğusuna ve hatta Batı’ya verdiği sıcak bir mesaj olsa gerek. IŞİD ve Taliban’a, hatta İhvan’a karşı olan Arap rejimlerinin HTŞ konusundaki ‘müsaadekâr’ sessizliği de dikkat çekici. Trump’a göre ABD karışmayacak…
TÜRKİYE’NİN DOLÜ
Türkiye’nin, görünür vadede elinin güçlendiği kesin. SMO’nun sahada etkin olmasının anlamı bu olduğu gibi, HTŞ üzerinde laf geçirebilecek otorite de birinci planda Ankara’dır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, gelişmelerin “kazasız belasız” ilerlemesini istemesinin anlamı budur.
Fakat Ankara’nın kötü bir İhvan tecrübesi oldu. İhvan’a karşı darbeyle mücadele uğruna Araplarla Türkiye’nin arası açıldı. Türkiye’ye çok pahalıya mal oldu.
HTŞ’nin Taliban tarzından uzak durması, demokratik ve davranması için Türkiye telkinlerde bulunmalı, baskılar yapmalı ve bu dünyaya gösterilmelidir.
Suriye’de, henüz zayıf da olsa uzlaşmayla iç savaşın bitirilmesi umudu doğmuştur. MGK bildirisinde de “Şam’ın muhaliflerle uzlaşması” isteniyordu.
HTŞ’nin Talibanlaşması bu umudu dinamitleyeceği gibi iç savaşı bu defa farklı bir zeminde yeniden körükleyebilir ve Türkiye’nin on yıllık göçmen faturasını kabartabilir.