Sonuç beklenmedik değildi ama Trump’ın ABD Başkanlığı’na seçilmesi yine de şok edicidir. 2016’daki ilk zaferinden daha da şok edici çünkü kişisel olarak bütün olumsuz özellikleri sahip olan, üzerine ilk başkanlık döneminde yeni kötü özellikler ekleyen bir ismin hepsinden sıyrılıp yeniden zafer kazanması demokratik dünyanın tecrübesiyle örtüşmüyor. Ne var ki, Amerikan seçmeni için bütün bunlar sorun olmadığı gibi meziyet sayıldı. Böylelikle, Demokratların kötü adayına karşılık kötülüğün timsali bir isim kazandı. Trump, heyecansız, beceriksiz ve iddiasız Harris’e karşı lümpen, maço, kuralsız, demokrasi ve hukuk duygusundan uzak kimliğine rağmen büyük bir üstünlük kurmakta zorlanmadı.
Ne olursa olsun, bir dönemin ardından yeniden seçilerek başkan olabilmek tartışmasız büyük başarıdır.
Dünyanın bundan sonra nasıl şekilleneceği, ABD-Rusya/Çin dengeleri, Trump’ın Avrupa’yla bağlarını ne kadar gevşeteceği yahut iddia ettiği gibi bölgesel krizlerden ne kadar uzak duracağı merak konusu. Bu alanlarda bazen sarsıcı, bazen standart, bazen de tersine gelişmeler olacaktır. ABD’nin yapıp ettikleriyle dünyayı etkileme gücünün kaçınılmaz yansımalarını göreceğiz.
Elbette, Türkiye de yeni dönemden etkilenecek. Trump’ın başkan olması kendisine “dostum” diyen Orban, Modi, Duda gibi liderlerle birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da hoşuna gitmiş görünüyor.
İki ülke liderleri asasında Biden döneminde iyice zayıflayan kişisel ilişkiler görünür şekilde artacaktır. İlk başkanlık döneminde de iki çok iyi ilişkileri vardı ama bunun Türkiye’ye faydası olmadı. F-35 projesinden çıkarıldık, F-16 alımı ertelendi, bürokratlarımız yaptırım listesine yazıldı ve hepsinden önemlisi Türkiye ancak bir düşman ülkeye yapılacak muameleyle ekonomisi batırılmakla tehdit edildi. Hala etkileri devem eden kur artışı etkisiyle bu tehdit bir ölçüde yerine de getirildi. Türkiye Cumhurbaşkanı’na hitaben yazılan saygısızlığın ötesinde ifadeler içiren mektubu hatırlamak bile istemiyoruz. Özetle, Türkiye- ABD ilişkilerinde tek taraflı olarak en çok zarara uğradığımız dönem Trump’ın birinci başkanlık zamanları oldu. Etkileri hala devam ediyor ve zararımız büyüyor.
Buna rağmen Erdoğan-Trump ilişkisi hep iyi oldu ve muhtemelen yeni dönemde de iyi olmaya devam edecek. Umarız, bu iyi ilişki Türkiye’nin uğradığı zararların hiç olmazsa bir kısmının telafi edilmesini sağlar.
Trump’ın vadettiği dünya politikasının ana hatları, ABD’nin kendi içine odaklanacağı, sadece kendisi için para harcayacağı; yani, krizlere askeri yolla müdahale etmekten uzak duracağı, gümrük duvarlarıyla Çin’i hatta Avrupa’yı dengeleyeceği bir modele işaret ediyor. Rusya-Ukrayna savaşını bitirmek için Ukrayna’ya desteği kesmek gibi planları var. İsrail konusunda planı olup olmadığı belirsiz ama zaten Kudüs’ü başkent olarak tanıyarak İsrail rejimini şişeden çıkaran bir Başkan’ın Filistin halkı en az Biden kadar hatta daha kötü kabus olacağını tahmin etmek zor değil. Trump’ın gelişine en çok sevinen liderin İsrail Başbakanı Netenyahu olması da tesadüf değil.
İsrail’in sevinç çığlıklarına karşılık petrol zengini birkaç küçük Körfez ülkesi hariç bütün İslam dünyası için tablo iyi görünmüyor. İlk başkanlığının ilk kararnamesiyle aralarında 8 İslam ülkesi vatandaşlarını da bulunduğu yüz milyonlarca “öteki”ye ABD’ye girişte engeller getirmişti. Şimdi eksisinden daha keskin ve sert bir göçmen karşıtı. Bu kez ne yapar kim bilir?
Bütün bunların ötesinde Trump’ın en önemli küresel etkisi dünya politikasına “kötü örnek” teşkil etmesi olacaktır. Trump, otokrat, kuralsız, ayrımcı, empati yoksunu, lümpen ve yozlaşmış politikacı modelini temsil ediyor ve Salı günü kazandığı zafer kendisine benzeyen liderler için moral vericidir. Ama demokrasiler için kesinlikle endişe verici… Berbat siciline rağmen kazanması, dünyanın her yerindeki benzer siyasi profiller için, “Amerika Başkanı bile bunu yapıyorsa… Yapıp da yanına kar kalıyorsa… Amerika’da bile bunlar olabiliyorsa…” şeklinde tanımlanabilecek ve kullanılabilecek bir referans anlamına geliyor. Aşırı sağcı, aşırı yolsuz ve aşırı kuralsız bütün siyasetçiler için…