Bahçeli, Öcalan’ı Meclis’e getirebilirse Kürt meselesi çözülür mü?

Şu günlerde siyasette öylesine garip ve tuhaf şeyler oluyor ki doğrusu aklımıza mukayyet olmak lazım. ‘Bu akıl sağlığı meselesi de nereden çıktı’ demeyin, zira 2007 seçimleri öncesinde, Öcalan’ı asması için kürsüden ip atarak AK Parti iktidarına meydan okuyan Devlet Bahçeli Salı günkü partisinin grup toplantısında Öcalan’ın Meclis’e gelmesini teklif etti.

Böyle bir teklif karşısında, Türkiye’nin hemen her yerinde insanların “Yok artık, bu kadarı da olmaz” dediklerini duyar gibiyim… Eğer Bahçeli bir fantezi denemesi yapmıyorsa ki ben de yapmadığı kanaatindeyim, grup toplantısında aynen şunları söylemişti: “Tecrit şartlarının kaldırılmasıyla birlikte, Öcalan’ın TBMM’de Demokratik Emek Partisi (DEM) grup toplantısında terörün sona erdiğini haykırmasını bekliyoruz.”

Açıkçası şu anda herkes gibi ben de büyük bir şaşkınlık içindeyim, zira daha 2022 yılında Bahçeli, CHP’nin o günkü genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na “Sorarım sana, iktidara geldiğinizde Öcalan canisini de serbest bırakacak mısın?” diye seslenmişti.

Bir an için geçmişte söylenenleri bir tarafa bırakalım, çünkü onlar artık gerçekten geçmişte kaldı. Kabul edelim ki Türkiye’de siyaset biraz da “dün dündür, bugün de bugündür” üzerinden icra edilmektedir, bu konuda toplum olarak oldukça eğitimliyiz.

Eğer Bahçeli’nin, Öcalan’ı Meclis’e getirme önerisi gerçekten tasarlanmış bir planın önsözü niteliğini taşıyorsa, kelimenin tam anlamıyla ezber bozan bir çıkış olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Ancak Bahçeli’nin konuşmasının satır araları dikkatle okunduğunda, Türkiye’nin neredeyse yüz yıllık bir problemi olan Kürt meselesini çözmekten çok, konjonktürel bir hamle olduğu kanaatini güçlendirecek bir tarafı olduğu da muhakkak.

Öncelikle hemen belirtelim, hangi niyetle ve ne tür bir tasarımla söylenmiş olursa olsun, terörü bitirmeyi ve sonuçları itibariyle Kürt meselesinin çözümüne katkı sağlayacak her adıma kesinlikle pozitif bakmak zorundayız. İnanıyorum ki parlamentoda bulunan partilerin büyük bir bölümü ve bu ülkede yaşayan herkes de barış ve kardeşliğe açılan her girişimin arkasında olacaktır.

Ama bilinmesi gerekiyor ki bu mesele sadece birtakım demeçlerle çözülebilecek kadar da basit değil. Bir kere AK Parti iktidarı ve ortaklarının bugüne kadar sergilediği görüntü, çözüm konusunda samimi bir adım atabilecekleri yönünde toplumda ‘güven’ duygusu oluşturmuyor. Unutmayalım gerek AK Parti gerekse MHP şu ana kadar “Kürt meselesi”sinin çözümü konusunda en küçük bir telaffuzda bile bulunmadılar. Dolayısıyla, “Bahçeli işareti verdi, çözüm adımı atılıyor” diye bayram havasına kapılmanın bir anlamı yok. Mutlaka negatif düşünmek gerekmiyor ama yine de ihtiyatlı bir iyimserlik içinde olmakta yarar var. Ayrıca Bahçeli’nin bu konudaki tavrı son derece net: “Ne Kandil ne Edirne, çözümün adresi İmralı’dan TBMM’ye uzansın ve bu sorun ülke gündeminden tamamen çıkarılsın.”

Bahçeli’nin bu ifadelerinden de anlıyoruz ki Kandil’in patronu Öcalan Meclis’e gelebilir ama sivil siyaseti savunan ve Kandil’e mesafeli duran Selahattin Demirtaş kesinlikle denklem dışında kalmalıdır… Ama bir gerçek var ki Demirtaş’ı yok sayan bir planın, Kürt halkı nezdinde bir kıymeti harbiyesinin olmayacağı da muhakkak. Bunun benzer bir örneği 2019 yerel seçimleri öncesinde denenmiş, Öcalan’ın mektubu TRT’de okutularak oy istenmiş ve bir işe yaramadığı anlaşılmıştı zaten…

Demek ki bu hamle, Kürt halkının gönlünü almayı ve oylarına talip olmayı içermiyor. Ancak her şeye rağmen, eğer bu süreç Demirtaş dahil, içeride olan DEM’li siyasetçilerin dışarı çıkmasını ve DEM’in normal siyasi aktör olmasını sağlayacak bir sonuç üretirse önemli bir kazanım olacaktır.

Bu açıdan bakıldığında Bahçeli’nin girişimini olumsuzluk parantezine alarak karşı çıkmak doğru değil, ama iktidarın bu süreci sağlıklı bir şekilde yürütebileceğine de çok güvenmemek gerekiyor. Öcalan’ın Meclis’e gelmesi elbette hiçbir zaman mümkün olmayacaktır ama en azından “Umut hakkı”nı kullanması sağlanabilirse önemli bir başlangıç olabilir.

Geçmişteki ‘açılım’ ve ‘çözüm süreci’ tecrübelerine bakarak değerlendirmek gerekirse, bu yeni dönemi bir milat olarak kabul ederek çok da coşmamakta fayda var. Yarın yolun bir yerinde Bahçeli, yeniden eski ayarlarına dönerek DEM’in kapatılmasını, Demirtaş’ın ebediyyen cezaevinde kalmasını isteyebilir. Doğal olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan da Bahçeli’yi takip edecektir, bu ihtimal dışı değil. İşte o zaman çok daha yıkıcı bir süreç başlayabilir ki herhalde bunu hiçbirimiz istemeyiz. Bu arada, TUSAŞ’a yapılan terör saldırısının nasıl sonuçlar ürüteceğini de dikkatle izlemek gerekiyor.