Bir ülkede işler sadece bir alanda ve sadece belirli bir ünitede kötü gidiyorsa önlem almak kolaydır ve önlem almak iddiası da inandırıcıdır. En nihayet iyi işleyen sistemin bir parçası aksamıştır ve çözümü bulunabilir. Zaten işlerin iyi gittiği bir düzende iktidarlar da görüntünün bozulmasına müsaade etmemek için aksayan kısma odaklanırlar.
Türkiye ise, bu görüntüyü ve iyi işleyiş avantajını çoktan beri kaybetmiş durumdadır. Problem bir alanda değil her alandadır ve bunun tepeden aşağıya yayılan sebepleri vardır.
Yenidoğan Çetesi olayında aylar sonra alınan önlem bu yüzden sorunun çözümün anlamına gelmiyor. İlgili hastanelere ceza vermiş olmak sağlık sisteminde artık başka çeteleşmelerin, usulsüzlüklerin ve hasta hayatını tehdit eden uygulamaların kalmadığı anlamına hiç gelmiyor. Çünkü, yenidoğan olayının başlangıcından bitişine kadar geçen sürede yaşanan ihmaller kamu yönetiminin; yani iktidarın baştansavma, denetim bilmez ve sorumsuz tutumunu apaçık gösteriyor. Böyle bir yönetim anlayışının elinde bırakın başka alanlarda neler olduğunu sorgulamayı, sadece sağlıkta bile kimbilir neler oluyor, sorusu haklı olarak sorulur. Nitekim şimdiden başka yerlerden de sağlıkta suistimal örnekleri duyulmaya başlandı.
Kötü yönetim bileşik kaplar gibidir. Sağlıkta olan şey, başta yargı olmak üzere çeşitli şekillerde ekonomide, ticarette, tarımda, sanayide, eğitimde, dış politikada da olur. Oluyor da… Depreme karşı önlem eksikliği, gıda güvenliğini temin edememek yahut orman yangınlarıyla mücadele zaafı aynı fasıldandır. İhale düzeni de öyledir, eğitimde kalitesizlik, akademide yetersizlik, sokakta asayişsizlik de. Hepsi kötü yönetimin, yukarıdan aşağıya kadar yansımalarıdır. Yenidoğan Çetesi’ni motive eden de zaten her alanda ortala saçılan hukuksuzluk, denetimsizlik ve vurdumduymazlığın açtığı geniş yoldur. Yoksa, kim bu çağda bebeklerin hayatı üzerinden para kazanan bir organizasyona cesaret edebilirdi?
Denetimsizlik her alanda, her alanın çetesine aynı oranda kolaylık sağlar. O yüzden en çok şaşırılması gereken skandallarda bile toplum sükunetini bozmuyor. Çünkü zaten yeni bir skandalın dumanı üzerinde tütmektedir ve ötede de bir yenisinin dumanı tütmeye başlamıştır. Kağıt kalem liste yapılsa şu anda her alanda skandal büyüklüğünde kimi yargıya intikal etmiş, kimi sümenaltı edilmiş belki onlarca belki daha fazla vaka vardır bu ülkede. Çoğu da bakan hatta hükümet düşürecek boyuttadır.
Kötü yönetimin biz özelliği de hem kötülüğü yapılırken görmezden gelmek hem de ortaya çıktıktan sonra gerçek suçlulara ulaşmadan kapatmaktır. Sadece amiri, müdürü değil; bebekleri öldüren çeteye önlem alamayan adam da göz göre göre gelen depremi eli kolu bağlı izleyen de bakan olabilir. Himaye düzeni işte böyle mükemmel işliyor.
Büyük ihmallerin yol açtığı tren kazalarının hiçbirinde tek bir bakanın veya genel müdürün feda edilmemesi boşuna değildir. Kötü yönetim, kötü yönetene sahip çıkmak zorundadır ki kötü yönetim gibi görünmesin. Zira, “üst düzey”e hesap sorarsan gölgesi iktidarın üzerine düşer! Suçu kabul etmemek ve himayeye devam etmeye de akıllı siyaset denir!
Böyle olduğu için, kötülük siyasetçisiyle, bürokratıyla, yargısıyla, polisiyle, iş dünyasıyla ele ele yürür en dehşetli vakadan bile kendi sınıfından kimseyi feda etmeden sıyrılır. Kötülük büyüdükçe himaye büyür, sansasyon arttıkça defans güçlenir. Yalanın da bini bir para olur…