Bahçeli ve Genç Teğmenler

Geçmişe dönüp bakın, Atilla İlhan'ın deyimiyle en sağcı iktidarlar bile bugünkü CHP ve aydınları kadar Batı'cı bir profil sergilemedi. Nereye dönsek, her yerde bir Namık Tan profili var. Artık muhalif siyaseti "Mavi Vatan masal" diyenler ve Soros'a sahip çıkanlar yönlendiriyor. Dış güçlerden ya da emperyalizmin kuşatmalarından söz etmek müstehzi gülücüklerle karşılanıyor. Oysa ABD ve Batı, sadece Filistin'de soykırıma destek vermiyor aynı zamanda Türkiye'nin de içinde yer aldığı onlarca ülkeyi teslim almak için "iç savaş" kışkırtması dahil her şeyi yapıyor.

Bu nedenle çok kritik tarih bir dönemecin eşiğindeyiz. Bu yüzden Başkan Erdoğan da ısrarla "iç cephe"nin güçlü tutulmasından söz ediyor. Muhalefet görmezden gelse de Türkiye'ye yönelik çok yönlü bir küresel saldırı olduğu açık. İşte tam bu noktada genç teğmenlerin kılıçlı, "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" gösterisi ister istemez kafalarda soru işareti oluşturdu.

Ne oldu da törendeki resmi yemin, genç teğmenleri tatmin etmedi ve ayrı bir yemine ihtiyaç duydular? Doğal olmadığı, 8 yıl önce gündemden kaldırılan yeminin teklemeden söylenmesinden ve siyasi bir sloganla tahkim edilmesinden belli. Ortada bir "disiplinsizlik" meselesinden çok daha fazlası var.

Bu gerçeği en çarpıcı biçimde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ortaya koydu. Bahçeli, bu konuyla ilgili yaptığı tarihi açılamada önce Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı saldırılardan söz etti:

"İşbirlikçi ve istismar siyasetine bel bağlayan güdümlü figüranların milli güvenliğimizi ve milli varlığımızı tehdit eden eylem ve söylemlerinde maalesef bir tırmanma gözlenmektedir."

Sonra da asıl hedeflenin ne olduğunu aşama aşama anlattı:

"Nitekim takip ve temin edilmek istenen alçak gayenin ilk aşamasında; yönetilemeyen, krizden krize sürüklenen, herkesin birbirine husumet beslediği bir ülke tablosunun kuvveden fille çıkmasıdır.

İkinci aşamasında, milli mukavemetin kırılarak terörle mücadelenin sekteye uğraması, ekonomik ve diplomatik temelde boyun eğilmesi, etnik ve mezhep ayrışmasının tetiklenmesidir. Üçüncü aşamasında ise, sözde erken seçim zorlamasıyla Türk ve Türkiye Yüzyılı Vizyonunun işlerliğini ve işlevselliğini sabote etmek, hatta anti demokratik arayışlara tahkimat sağlamaktır."

Bu tablo içinde genç teğmenlerin kılıç gösterileri nereye oturuyor?

MHP Genel Başkanı Bahçeli, önce "Buna kim ya da kimler karar vermiştir?" sorusunu soruyor ve şu "uyarıyı" yapıyor:

"Hiç kimse Türkiye Cumhuriyeti'nin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün aziz anılarını ve kutlu eserlerini istismar etmeye, bu çerçevede kutuplaşma dalgası oluşturmaya kalkışmamalıdır."

Yemin olayının bir kutuplaşma vesilesi yapılacağını öngördüğü için de olayın takipçisi olacağını söylüyor:

"30 Ağustos'u gölgeleyen, ülkemizi meşgul eden, hasımları ümitlendiren, istismar lobisini heyecanlandıran ikinci yemin hadisesinin her bakımdan netliğe kavuşması zorunludur. Milliyetçi Hareket Partisi bu meselenin yakından takipçisi olacaktır."

***

ATATÜRK ÖNERGESİ

Bugün CHP daha demokratik bir tüzük için toplanıyor. Ne çıkacağını göreceğiz. Siyaset üretmede tüzük ne kadar etkili olur bilemem ama siyasi gerilimi arttırmada bir hayli etkili olduğunu tarihten biliyoruz. Dün Yavuz Ağabey (Donat) köşesinde tarihi bir not düştü. CHP'nin 26 Kasım 1951 yılında yapılan tüzük değişikliğinden söz etti. Bir önergeyle tüzüğe, "Atatürk CHP'nin ebedi şefidir" maddesinin konulması istenir.

Tüzük Komisyonu Başkanı Tahsin Bekir Balta, kürsüye çıkıyor ve şöyle diyor:

"Atatürk sadece CHP'nin değil, bütün partilerindir... Milletindir... Böyle bir maddenin tüzüğe girmesi doğru değildir... Önerge reddedilmelidir."

Ve önerge reddediliyor. Ama sonra İsmet Paşa devreye girip o maddeyi kabul ettiriyor. O günden sonra da Atatürk tartışması hiç bitmiyor. Halen de CHP bu tartışmanın bitmesini istemiyor. Çünkü siyaset üretmediği için Atatürk'e sığınmak yetiyor.