CHP'de kim ne istiyor?

Yerel seçimlerin üzerinden tam 5 ay geçti. Hemen her gün sandıkta ortaya çıkan sonuçlar üzerinden yeni siyaset iddialarını ve değişim taleplerini tartıştık. İktidar ve muhalefet açısından gelinen nokta kuşkusuz çok farklı. Bugün muhalefet tarafına bakalım tekrar.

Sadece yerel seçim sonrasında değil, 2023 genel seçimlerinin ardından dile getirilen ve CHP kurultayındaki genel başkan değişimiyle hızlanan değişim talepleri, Türkiye’de bu işlerin ne denli zor ve karmaşık olduğunu bir kez daha gösterdi.

Açıkçası ana muhalefet partisinin yeni bir siyaset kurma gayretinde herhangi bir sorun görünmüyor. Ancak biraz daha yakından bakıldığı zaman bu arayışın, daha çok genel başkan ve yakınındaki kimi isimlerden, ayrıca 2028 sürecinin iddialı adaylarından öteye geçmediği söylenebilir.

Siyasi tarihimizde tabandan tavana doğru ilerleyen değişimlerden söz etmek fazlasıyla yanıltıcı olur. Kuşkusuz bu çok boyutlu bir etkileşim. Ancak siyasi kültürümüzde liderin dönüştürücü gücünün daima ağır bastığı da bir başka gerçek.

ÇELİK ÇEKİRDEĞİN DİRENİŞİ

CHP’nin yeni hikayesinde başka zorluklar da var. Özgür Özel’in ifade ettiği cam tavan metaforunu hatırlarsak, yüzde 24-25 oranında bir tabanın değişime pek de açık olmayan biçimde varlığını koruduğunu görebiliriz. Bu tabanın kendi içinde farklı tonları ve yaklaşımları olsa da, mesela laiklik gibi temel başlıklarda (esasen sorunlarda) son derece keskin ve tartışmaya kapalı olduklarını da söyleyebiliriz.

31 Mart seçimlerinde CHP tarafından alınan % 37 oyun, bizzat Özel tarafından emanet olarak tanımlanması, bunun kalıcı hale getirilmesi için gayret gösterileceğinin beyan edilmesi, bahsettiğimiz %25’’in içindeki değişime sıcak bakmayan alanı dikkate alan bir analiz. Büyük bölümü İYİ Parti’den, ayrıca özellikle kent merkezlerinde DEM Parti’den gelen bu oylara, kısmen AK Parti’den ve MHP’den gelen oyları da eklersek, farklı talepleri olan ve değişime açık bir bloğu temsil ettikleri çok açık.

Değişim ve yeni siyaset iddiasının sınavı tam olarak burada. Yani “çelik çekirdek” olarak tanımlayabileceğimiz kesimi merkezde tutarak bu taleplere cevap üretebilmek.

Siyasetin güncel tartışmaları içinde belli kavramlar üreterek bu zorlukların aşılabileceğini düşünmek son derece yanıltıcı. Kaldı ki bugünkü parti yönetiminin zihin dünyasıyla, en azından dile getirdikleri taleplerle söz konusu çelik çekirdek arasında bir frekans uyumundan söz etmek de mümkün değil.

İDEOLOJİK BAGAJ

Yaşanan sessizlik veya bu durumun ciddi çatışmalara yol açmamış olması, sadece iktidara giden yolda taktik bir suskunluktan öteye geçmiş değil. CHP’nin ideolojik bagajı sanıldığından çok daha yüklü ve ağır. Arka-planda muazzam bir birikim ve öfke hissediliyor. Bu refleksleri bir kenara bırakacağına dair beklentilerin altını dolduracak ne bir öneri, ne de bir yol haritası var.

AK Parti’ye tepkisi, öfkesi ya da bir şekilde yaşadığı yol ayrımı nedeniyle mesafeli olan, bir bölümü CHP’ye umut bağlayan ve dindar-muhafazakar olarak tanımlanan kesimlerin bu gerçeği görmemiş olması söz konusu olamaz. Tepkisel tutumlarını yaşanacak ilk ciddi sınavda koruyup koruyamayacaklarını hep birlikte göreceğiz.

KURULTAYLAR NE GETİRİR?

Tüzük ve sonrasında program kurultaylarında beklenen değişimin, yukarıda sözünü ettiğim alanlara dair bir nefes alanı açacağı veya en azından bir umut oluşturacağı beklentisine de aynı yerden bakıyorum. Cam tavanın içindeki kitlenin çok ciddi bölümünün, Türkiye’nin son çeyrek yüzyılda aldığı mesafeye, hak ve özgürlükler alanındaki kazanımlara dair soğukluk ve tepkisi düşündüğümüzden çok daha fazla.

CHP açısından % 25’in ötesine geçmek her durumda bir başarı kuşkusuz. Ancak yıllardır iktidardan uzak kalan, laiklik başta olmak üzere temel meselelerde tutumu çok katı olan, üstelik bu tavrını ideolojik omurgası sayan bir zihin dünyasının, oyların genişlediği bir yerde aynı ölçekte bir değişime kapı açacağını düşünmek için de çok erken.

Kendi içinde bu denli zorlu bir değişim sancısı olan bir siyasi partinin, kendi dışında toplumun geniş kesimlerine el uzatacak sahici bir söylem üretmesi için şu ana kadar duyup gördüklerimiz işin çok uzağında.

Mesele iç siyasetin başlıklarından çıkıp dış politika gibi geniş alanlara doğru uzanınca, durumun daha karmaşık ve zorlu hale geldiği de çok açık. Özgür Özel’in işinin ne kadar zor olduğunu bu tabloda görebiliyoruz.

AK Parti’ye gelince. Yerel seçim sonuçlarından sonra kendi tabanının ve toplumun geniş kesimlerinin değişim taleplerine dair henüz bir refleks göstermedi, kısa vadede böyle bir ihtimal de görünmüyor. Bunu daha ne kadar taşıyabilir, bir sonraki yazıya.