Yeni bir Nekbe’ye doğru: Daha kötüsü ne olabilir!

Filistin, sözde değerler dünyasının demokrasi, hak, hukuk, eşitlik ve özgürlük kavramlarına bandırılmış anlatısını tuzla buz ediyor. Süregiden bir soykırıma rağmen İsrail’i mutlak surette koruyan ve kollayan efendilerin maskeleri düşüyor. Aynı şekilde yaşananlar Filistin’i ağzından düşürmeyen Müslüman ve Arap liderlerinin sahtekarlığını da ifşa ediyor. Gazze’deki vahşeti tanımlamaya en kallavi lügatların kelime haznesi yetmiyor. Ne kelime kaldı ne de kelâmın hükmü.

Gazze’den sonra soykırım operasyonunda sıra Batı Şeria’ya geldi. Geldi derken burası zaten yıllardır gasp, işgal, apartheid ve yerleşimci terörü ile zulmün ve zilletin en yoğun halini yaşıyor. İlaveten 7 Ekim’den bu yana Batı Şeria’da Filistinliler ‘atış serbest’ rejimine tabi. Asker ve yerleşimcilerin öldürdüğü Filistinli sayısı 662’yi geçti. Şimdi olan, Gazze’deki senaryoyu burada tekrar etme girişimi.

Cenin, Nablus, Kalkilya, Tulkerim ve Tubas’ta başlatılan geniş çaplı operasyona Yaz Kampları adı verilmiş.

İsrailli bakanlar Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ve Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD) açıktan delil sunarcasına soykırımı tamamlayacak eylem çağrıları yapıyor. İsrail’in gelmiş geçmiş en boş Dışişleri Bakanı Yisrael Katz, Batı Şeria'ya Gazze'deki gibi muamele edilmesi ve Filistinlilerin topluca sürülmesi gerektiğini yazdı. Benzer çağrı Tarım Bakanı Avi Dichter’den geldi. İmha ve sürgün! Bahaneleri de hazır: “İranî ve İslamî terör altyapılarını temizlemek.”

İnsanlığın aklıyla dalga geçen hokkabazlık burada da tekrarlanıyor. İsrail, Batı Şeria’da ‘utanç duvarları’, kontrol noktaları, ileri karakollar ve yasadışı yerleşimlerle Filistinlilere nefes aldırmıyor. Burası adeta kelepçelenmiş bir toprak parçası.

***

Son operasyon, işgali genişletme planları ve gizlenmeyen ilhak niyetine paralel gelişiyor. Hemen öncesinde Maliye Bakanı Bezalel Smotrich yeni yasa dışı yerleşim planlarını açıkladı. Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir de Mescid-i Aksa’da sinagog yapma niyetini açığa vurup Batı Şeria’nın ilhak edilmesini istedi.

Batı Şeria’nın kentlerinde asfalt yollar, su, kanalizasyon, elektrik ve telefon şebekeleri dahil bütün altyapıyı tahrip ederek ilerleyen zırhlı buldozerler imha stratejisinin basit bir göstergesi.

Filistinliler için hayatı çekilmez kılan ne varsa yapıyorlar. Bu stratejinin boyutları oldukça geniş.

İleri karakolların koruması altında yerleşimciler, Filistinlilerin evleri ve araçlarını kundaklıyor; canlarına kastediyor; zeytin ağaçları, ekili alanlar ve hayvanları yani geçim kaynaklarını yok ediyor. Zeytinlikleri ateşe vermekle kalmayıp kimyasallarla zehirliyorlar.

7 Ekim Aksa Tufanı’ndan bu yana yerleşimciler daha da küstahlaştı. Devlet, azgın yerleşimcilere tonlarca silah dağıttı. Buna ilaveten Batı Şeria’nın C bölgesinde inşaat ve arazi meseleleriyle ilgili orduya bağlı Sivil İdare, 29 Mayıs’ta Smotrich’e bağlandı. Kabinenin faşist bakanlarından biri yerleşim inşaatlarını onaylama ve Filistinlilerin evlerini yıkma yetkisine kavuştu. İşgali genişletme süreci hızlandı. Smotrich 2022’de göreve gelirken yerleşimci sayısını iki katına çıkarma sözü vermişti.

***

Peki neler oluyor? Herkesin gözü Gazze’deyken yerleşimciler Batı Şeria’da terör taktikleriyle Filistinlileri sürmeye çalışıyor, mülklerini gasp ediyor. Siyasi ortam gayet elverişli.

BM’ye göre Batı Şeria’da son 10 ayda Filistinlilere yönelik 1270 saldırı belgelendi. Bu sayı 2022'de 856 idi.

İsrailli insan hakları örgütü B'Tselem'e göre son 10 ayda yerleşimciler Filistinlileri en az 18 köyden çıkmaya zorladı.

B'Tselem’ın paylaştığı bir videoya göre El Halil kentine bağlı Vadi el Rahim’de 4 Ağustos’ta yerleşimciler sığırlarını Harini ailesinin arpa tarlasına soktu. Bir yerleşimci ev ve tarlanın kendilerine Tanrı tarafından verildiğini belirterek Filistinli aileyi kovdu. Yerleşimciler direnen aileyi "Tanrı adına tecavüzle" tehdit etti.

Gözde hedeflerinden biri de zeytinlikleri ve üzüm bağlarıyla bilinen Battir. Unesco Dünya Mirası listesinde yer alan muhteşem bir köy. Hükümet geçenlerde 23 kilometrekarelik bir alanı gasp eden 5 yeni yerleşim planını onayladı. Bunlardan biri Battir’de. Yerleşim için mülküne el konulan Gassan Olyan BBC’ye demecinde diyor ki, “Bizim felaketimizin üzerine hayallerini inşa ediyorlar.”

İşleyişi bundan daha iyi tanımlayan ifade olmazdı.

Batı Şeria'daki toprak gasplarını izleyen Peace Now'a göre, İsrail’in bu yıl el koyduğu topraklar 3 bin 300 futbol sahasına denk geliyor.

BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi'ne (OCHA) göre de İsrail ordusu ve yerleşimciler bu yıl 641 yapıyı yıkıp 1285 Filistinliyi yerinden etti. En az 15 Filistinli tarım topluluğu tamamen temizlendi. Çiftçilerin çoğu köylerin yakınlarındaki kasabalara sığındı.

El Cezire’ye göre etnik temizlik özellikle Ürdün Vadisi'ndeki çiftçilere karşı yapılıyor. İnsanlar yanlarına şilte ya da battaniye bile alamadan evlerinden çıkartılıp sürülüyor. Yeri geliyor yerleşimciler otlaklarda çobanlara saldırıyor; hayvanları İHA kullanarak terörize ediyor. Bu insanlar tamamen savunmasız.

Geçen şubatta Nablus yakınlarındaki Huvara köyü yakılıp yıkıldı; evler, arabalar, tarım arazileri ateşe verildi.

Bedeviler de saldırıların hedefinde. Middle East Eye’a (MEE) göre köyleri ve otlaklıkları ellerinden alınan, önce evleri, ardından kurdukları çadırlar yıkılan Bedeviler, toprağı kazarak oluşturdukları sığınaklarda yaşamaya çalışıyor.

El Halil’de bir dükkân sahibi MEE’a “Kendimizi korumaya alsak da pencerelerden üzerimize her şeyi atıyorlar: Taş, şişe, çöp ve hatta bazen dışkı. Durum dayanılmaz bir hal aldı. Hâlâ dükkânı açık olan çok az kişi kaldı” diyor.

New York Times 18 Ağustos’ta Kalkilya’ya bağlı Cit köyünden bir haber geçti. Taşlar, Kalaşnikoflar ve M-16'larla silahlanmış yerleşimciler köyü bastı. Muaviye el Sidee, ön bahçede oynayan 13 yaşındaki kızının “Baba, yerleşimciler geliyor” diye bağırması üzerine panikle beş çocuğunu arabaya atıp evden uzaklaştı. Saniyeler sonra yerleşimciler evin camlarını kırıp üç molotof kokteyli atarak odaları yaktı. Bu şekilde 4 ev ve altı araç kundaklandı.

***

2.7 milyonu aşkın Filistinlinin yaşadığı Batı Şeria’daki yasadışı yerleşimcilerin sayısı 30 yılda 250 binden 700 bine çıktı. Yerleşim yerlerinin sayısı 150’ye, ileri karakolların sayısı da 128’e ulaştı.7 Ekim sonrası rakamın nereye vardığı şimdilik meçhul.

Uluslararası hukuk açısından İsrail işgalci ve yerleşimler yasadışı. Geçen temmuzda işgal altındaki topraklarla ilgili BM Genel Kurulu’nun talebi üzerine Uluslararası Adalet Divanı’nın vardığı sonuç şuydu: İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarındaki varlığı hukuka aykırıdır. İşgal en kısa sürede son bulmalı ve zarar tazmin edilmelidir. Ayrıca tüm devletler işgali tanımamak ve işgalciye yardım etmemekle yükümlüdür.

İsrail’in sınır tanımazlığı dünya mahkemesi tarafından tescil edildi. İsrail hükümeti kutsal kitaba ve mitlere dayanan şu yanıtı verdi: “Yahudi halkı kendi topraklarında işgalci olamaz.”

***

Şiddet, kundaklama ve cinayetlerle genişleyen bir işgal hali var. Bunlar insan hakları örgütlerince tescillenen suçlar. Fakat kovuşturulmuyor. Suçlular korunuyor. Sonuçta yerleşimciler devlet politikasının icra kısmında yer alıyor.

Nehirden denize tüm toprakların işgal ve ilhakını savunan faşistler kabinede yer alıyor. Gazze’deki yüzde 70’i zaten mülteci olan Filistinlileri Sina’ya sürdükten sonra Batı Şeria’dakileri de Ürdün’e göndermekten bahseden azgın bir güruh. Siyasete çöken hava yerleşimcileri daha da dokunulmaz kılıyor. Yerleşimciler yeni topraklar ele geçirmek için inşa ettikleri barakalar ve getirdikleri karavanlarla İsrail’in kendi yasalarını çiğnerken de güçlük çekmiyor. Uluslararası hukuka aykırı resmi gasp planlarına ilaveten yerleşimcilerin iç hukuku çiğneyen işgalci pratikleri. Fakat devlet işgal edilen yerlere altyapı hizmeti vererek kendince yasadışı olanı da meşrulaştırıyor.

İcraat başka söze yer bırakmıyor. İsrailli sivil haklar grubu Yeş Din’e göre 2005 ile 2023 yılları arasında yerleşimci şiddetine ilişkin soruşturmaların yüzde 93'ü iddianame hazırlanmadan kapatıldı. Bunların sadece yüzde 3'ü mahkumiyetle sonuçlandı.

Beri tarafta Filistinlilere asla ruhsat vermeyen İsrail, işgal altındaki Doğu Kudüs’te ‘ruhsatsız’ diye evleri yıkıp duruyor. 25 Ağustos’ta Beytüllahim’deki Mahrur tepesinde Filistinli Hıristiyan Alice Kisyia, aile topraklarına çöken yerleşimcileri protesto ederken tutuklandı. İki gün sonra kefaletle bırakıldı. Fakat mahkeme kararına göre 60 gün boyunca kendi topraklarına ve evine yaklaşamayacak. Sürülmüş Filistinlilerin topraklarını gasp için 1950’de çıkarılmış yoklukta müsadere yasası kullanılıyor. Yahudi fonlarına aktarılmış mülkiyetler için savaş veriliyor. Ama adalet Filistinliler için tecelli etmiyor.

Şin Bet Şefi Ronen Bar bile telaşa kapılmış olmalı ki geçen hafta başbakana mektup yazıp “Yerleşimcilerin işlediği suçların artması ulusal güvenliğin çökmesine yol açacaktır” uyarısında bulundu.

İsrail’de gidişatı tehlikeli bulanlar yerleşimci terörünü hükümetteki aşırı dinci bakanlara bağlayarak devletin rolünü örtüyor. Smotrich ve Ben-Gvir’in kattığı ivme sistematik işgal ve apartheid gerçeğini değiştirmiyor.

****

Sonuç olarak İsrailli siyasetçiler önlenemez bir hırsla yeni bir Nekbe hedefliyor. Yani 1948’deki terör kampanyası, sürgün ve soykırımın tekrarı. Bu durum Filistinlilerin direncini kırabilir mi? Batı Şeria Oslo Barış Anlaşması ile ‘teslim alınmış’ sayılıyordu. Fakat son zamanlarda Filistinliler kendilerine reva görülenler karşısında Filistin Yönetimi’nin İsrail’le yaptığı işbirliğine rağmen örgütlenmeye başladı. Aslanlar Yuvası, Cenin Tugayları ve Nablus Tugayları ortaya çıktı. Batı Şeria’nın Gazzeleşmesinden söz ediliyor. Silahlı direniş uç veriyor. Bu dönüşümde Hamas’tan ziyade İslami Cihad’ın rolü üzerinde duruluyor. Çatışmalarda FHKC, Demokratik Cephe ve Aksa Şehitleri Tugayı da öne çıkıyor. Batı Şeria’nın bağlantılı olduğu Ürdün’ün İsrail’le sıkı işbirliği dikkate alındığında bu dönüşümün ivme kazanıp kazanmayacağını kestirmek zor. Ama bir tarafta ordu diğer tarafta yerleşimcilerin olduğu hibrid terör insanları silahlanmaya zorluyor. İsrail bu dönüşümü burayı da cehenneme çevirmek için kullanabilir. Beri tarafta Şin Bet’in uyarısı Batı Şeria ya da Doğu Kudüs’ün patlamasıyla sınırlı olmayabilir. İsrail vatandaşı sayılan 1948 sınırlarındaki Filistinlilerin de direnişin içine çekilme ihtimali üzerinde duruyor olmaları da muhtemeldir.