Türkiye ekonomisi epeyce bir zamandır hasta. En belirgin semptom enflasyon. Ama hastalık daha derinde. Pek çok doktor getirildi, Ortodoks – heterodoks reçeteler uygulandı, en baştaki doktor olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan, “benim reçetem” diye tanımladığı keskin reçeteler uyguladı, olmadı.
İnsanlar ezildi, bunaldı, boğuldu.
En sonunda karar verici konumdaki Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendi tezleriyle çelişmeyi göze alarak Mehmet Şimşek’i işin başına getirdi. Gerçekten Mehmet Şimşek’le başlayan programda ilk adım, Cumhurbaşkanı’nın faizler konusundaki düşüncesinin 180 derece zıddı id. Cumhurbaşkanı “Faizler düşecek enflasyon düşecek” düşüncesindeydi, oysa Şimşek enflasyonla mücadeleye faizleri yüzde 50’lere çıkarmakla başlamıştı.
Erdoğan’ın biraz da eskiden şeker-renk (soğuk anlamına) ilişkileri bulunan Mehmet Şimşek’e nasıl ikna edildiği, Şimşek’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’a nasıl bir program önerdiği, o programın gerçekten hasta ekonominin iyileşmesini sağlayacağına nasıl inandırıldığı bilinmiyor.
Onun için de Erdoğan’da bir tedirginlik olacağı, sürekli Şimşek’i gözaltında tutacağı, daha önemlisi Beştepe’de eski reçetelerin savunucularının bulunduğu ve onların Erdoğan’la Şimşek’ten daha çok görüşme imkanı bulabileceği ihtimalleri ekonomi – siyaset kulislerinin kulağını kirişte tutmaktaydı.
Şiemşek’in programı, herkesin bildiği üzre “kemer sıkma” esasına dayanmaktaydı. Kemerler sıkıldıkça, kemerinde delik kalmayanların -ki işçi, çiftçi, memur, emekli vs. milyonlarca idi- sokakta bağırması normaldi.
Sokakta bağırıldıkça siyasetçinin uykusu kaçardı. Hele yakında bir seçim kaybı yaşanmışsa, uyku daha çok kaçardı. Erdoğan gibi seçimleri kazana kazana gelen bir siyasetçinin bunu karizma çizilmesi olarak değerlendirmesi, bir noktada – o nokta neresidir?- “işler iyi gitmiyor” diye düşünmesi de normaldi.
Kafasında ekonomiyi iyileştirecek ikinci bir formül olsa herhalde Mehmet Şimşek’in gözünün yaşına bakmaz Erdoğan. Mehmet Şimşek dibe vurulduğu ya da duvara toslamanın farkedildiği zaman getirilmiş bir isimdir, çok net.
O zaman alternatifi bulunmadan yerinden oynatılamaz.
Ama böyle durumlarda Külliye’de fırsat buldukça, iklim oluştukça, “Reis”in nabzı müsait görüldükçe “İşler iyi gitmiyor Efendim” diyenlerin bulunacağı da yadırgatıcı değil.
Anlaşılıyor ki Şimşek zaman zaman “kemer sıkmanın nasıl gittiğin” ne dair Beştepe’de brifing veriyor.
Böyle bir brifingde, geçmişte, Ali Babacan’ın önerisi karşısında “Ama Yiğit Bulut öyle demiyor” gibi bir ifadeyle karşı karşıya kaldığı hatırlanıyor.
Şimdi Beştepe’de ekonomi kurulunda kimler var acaba? Ve acaba böyle bir durum olursa Mehmet Şimşek ne yapar?
Şimşek’in istifa ettiğine dar spekülasyonlar, böyle bir mizansenle irtibatlandırılıyor.
Bu arada Mehmet Şimşek, yürüttüğü programın hassasiyeti, belki toplumu zorlayan boyutları bağlamında “Cumhurbaşkanımızın kararlılığını ve sabrını çok değerli buluyorum, çünkü çok kesimden baskı var” gibi bir ifade kullanıyor. Belli ki Şimşek’in de Beştepe’den gelecek “sabırsızlık – kararsızlık” noktasında kulağı kirişte.
Evet, istifa spekülasyonları açık ve net yalanlanıyor. Bu, içerdeki – dışardaki öngörülebilirlik kaygılarını gidermeye yönelik.
Ama herkes de görüyor ki Beştepe ile ilişki bir “kırılganlık” alanı.
Geçen hafta t24’te, Ercan Uygur’un “Devletin işlevsizliği ve kırılganlığı neden artıyor?” başlıklı bir yazısı vardı; Ercan Uygur analitik yazılar yazar, okurum. Bir kere başlık önemli, “kırılganlık artıyor, devletin işlevsizliği artıyor” diyor.
Yazar, “Kırılgan Devletler Endeksi” (FSI: Fragile States Index)’nin verilerine başvurmuş.
Kırılganlık notları 179-180 ülkeye veriliyormuş. Türkiye’nin yeri bu listede 2007’de 91’inci sıradaymış. Yani 91 ülkeden daha iyi durumdaymışız. 2015’ten sonra ise kırılganlık artmış, 60’ıncı sıraya çıkmışız. 2023’te 52’inci, 2024’te 41’inci en kırılgan ülke olmuşuz.
Kırılganlığı artıran etkenler de sıralanıyor yazıda, siyasi gerginlik birinci sırada, siyasi ayrımcılık onu takip ediyor, ekonomi sorunları, insan hakları ihlalleri, iktidarın meşruluğu ve sığınmacılar peş-peşe sıralanıyor.
Çok kesimden baskı var… Buna karşılık Cumhurbaşkanının sabrı ve kararlılığı… Mehmet Şimşek’in asıl psikolojik dayanak noktası.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bir gün bir brifing sonrasında Mehmet Şimşek’e “Ama şu arkadaşlar farklı şeyler söylüyor” der mi? Çok insan geçti bu “reçete” arayışında… Hepsi de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bu yapar” değerlendirmesi ile geçti. Soru değişmiyor: Mehmet Şimşek’e nasıl ikna olundu ve iknanın miadı ne kadar?
Bu “kırılgan” zeminde spekülasyonlar bitmez.