Milletvekili olmak için ne yapmak gerekiyor?
Önce aday adayı olmak gerekiyor. Eğer memleketimizdeki partilerden birinin listesine girme ihtiyacı hissetmiyorsanız aday adayı olmanıza gerek yok.
Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) müracaat edersiniz, YSK sizin seçilme ehliyetine sahip olup olmadığınızı tetkik eder, adaylığınızı onaylar ya da onaylamaz.
YSK sizin seçilme ehliyetinizi incelerken yargı kararlarına, siyaset yapmanıza engel bir suç işleyip işlemediğinize de bakar, ona göre karar verir.
YSK bir yüksek yargı organıdır. Kararları nihaidir. Bir itiraz mercii yoktur.
Eğer onayladıysa, sizi seçilmeye ehil gördüyse bundan sonrası vatandaşla sizin aranızdadır. Vatandaş sizi seçer ya da seçmez.
Can Atalay bu aşamaların her birinden geçmiş.
YSK, Atalay’ın seçilme ehliyetini onaylamış.
Sonra da seçilmiş.
Ama suçluydu Atalay?
Henüz bilmiyoruz, ya da bilmiyorduk, çünkü seçildiği sırada hakkındaki karar kesinleşmemişti.
Bir teamül vardı. Seçilme yeterliliğine sahip olan bir siyasetçi seçildiği zaman cezaevinde bulunuyorsa tahliye ediliyor, hakkındaki yargılama süreci de durduruluyordu.
Durdurulmadı. Atalay’ın hakkında verilen hapis cezası onandı.
Bu ilk ihlaldi.
YSK’nın kararı çiğnenmişti.
Atalay’ı tahliye etmediler. Meclis’e gelip yemin edemedi.
Bu da ikinci ihlal.
Anayasa Mahkemesi ise Atalay’ın seçilme hakkının ihlal edildiğine hükmetti.
Yargıtay Anayasa Mahkemesini suçladı. Alelade bir itham değildi Yargıtay’ın yaptığı, Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmuştu.
Seçme seçilme hakkı konusunda en yüksek duyarlılığı göstermesi gereken TBMM Yargıtay’ın kararını TBMM’de okutarak Atalay’ın milletvekilliğini düşürdü.
Bunu Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş bizzat yapmadı. Muhtemelen uygulamayı yani Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesini çok sağlıklı bulmuyordu. (Bu belki de benim hüsnü zannımdır.)
Bulmuyordu ama bir şekilde düşürdü.
Seyahate çıktı, operasyonu Bekir Bozdağ’a yaptırdı.
Numan Kurtulmuş’un sorumluluğu ortadan kalktı mı şimdi?
Bence kalkmadı.
Ve böylece Türkiye Cumhuriyeti, kendi yüksek yargısının kararlarını çiğnemiş oldu.
Yerel mahkeme de Yargıtay da bir taraftan ilgili kanunları, bir taratan Anayasa Mahkemesi’nin kararını çiğniyor.
Arkasından TBMM çiğniyor.
Ama Atalay suçlu?
Abi, eğer suçlu idiyse kararını zamanında verseydin. Atalay aday olmadan ve seçilmeden önce. Niye o zamana kadar vermedin?
Vermezsen sonuçlarına katlanırsın.
Belki de böyle bir karmaşa istiyordu devlet ricali.
Bak oğlum, ben iktidarım. Fazla kıpraşma, her şeyi ihlal ederim.
İhlallerin birbirinin içine girdiği bir ortamda, eski futbolcu, abilerinin, devlet ve parti büyüklerinin gözüne girmek için fırsat kollayan milletvekili ne yapsın.
Eski futbolcu Alpay.
Hazır olimpiyatlarda 64. olmuşuz, canımız sıkkın.
Bari gideyim şu Ahmet Şık’a bir yumruk aşk edeyim de abilerim görsün deyip kürsüye fırladı.
Ahmet Şık’ın yakasına yapışıp yumruğu çaktı.
Afferin kardeşim. Milli kahraman oldun.
Olimpiyatta altın madalya alamadık ama Meclis’te aldık.
Kendi milletvekilimize yumruğu çakıp saydırarak.
Kim saydı acaba? Numan Bey mi, Bekir Bey mi?
Meclis’in medeni, umur görmüş, adabı muaşeretten haberi olan insanlardan müteşekkil olması gerektiğini düşünmek tabiidir.
Düşünmek tabiidir ama hakikati yansıtmaz.
Ya Ahmet Şık’ın sözleri?
Evet, nezaketsiz, soyadına hiç uymuyor, o da bir saldırı. Daha beliğ ifadeler bulabilmeliydi.
Yine de söz ile yumruk arasında fark var.
Oy vererek Meclis’e gönderdiğimiz milletvekilleri birbirine girdi.
Bunun için mi göndermiştik?
Bir kadın milletvekilinin, Gülistan Koçyiğit’in arbedede kaşı yarıldı.
Hangi ‘erkek’ yardıysa Koçyiğit’in kaşını o da bir madalyayı hak ediyor.
Neyse, dış güçler bize Paris’te madalya vermedi ama iç güçlerimizle başarısızlığımızı telafi ettik.