23 yıl: 10 altın alsaydık…

14 Ağustos Ak Parti’nin 23’üncü kuruluş yıldönümü.

Kurulduğundan bir yıl sonra iktidarla buluşan ve kesintisiz bu süreyi kesintisiz iktidarda geçiren bir siyasi partiden söz ediyoruz.

Her ülkenin aldığı madalya sayısıyla sınandığı bir olimpiyadı yakında geride bıraktık. Şöyle bir soru ile girelim:

-Türkiye Paris’ten 10 altın madalya ile dönseydi Ak Parti Kuruluş yıldönümü konuşmasında Tayyip Erdoğan nasıl bir dil kullanırdı?

Bir tek altın madalyamız yok ne yazık ki… 3 gümüş, 5 bronzla buluşabildik. Başaranları kutluyoruz ama bunun 23 yıldır iktidarda bulunan bir siyasi kadro için bir anlamı olmalı değil mi?

Olimpiyad değerlendirmesi yapmak değil niyetim. Ama bu tür uluslararası yarışmalar, her alanda uzun vadeli kalıcı yatırımların yapılmasını gerektiren sınamalardır. Alt yapıya yatırım yapacaksınız, insana yatırım yapacaksınız. Hakşinas davranalım, Ak Parti iktidarları alt yapıya yatırım yaptı, tesisler açıldı vs. Ama insana yatırım? Orada sorun var.

Genç bir nüfusa sahipsiniz ve böyle bir ülkede eğitim “Geleceği inşa” açısından hayati önem taşıyor.

Gelecek geliyor ve siz 23 yıl sonunda, işte altın madalyasız bir sonuç elde ediyorsunuz.

Ak Parti’nin “Eğitim alanında” başarılı olamadığı”, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmalarına yansımış bir gerçek. Eğitim ülkenin insan sermayesini en etkili bir donanıma kavuşturmak demek ve siz o işi başaramıyorsunuz. Ancak 23 yıl sonra, bir anlamda kendi çizginizi tepe taklak etme itirafı niteliğinde, geride bıraktığınız 7 Milli Eğitim Bakanı’nın yaptıklarının üstünü çizercesine bir “Türkiye Yüzyılı Maarif modeli” üretiyorsunuz. Bu, geçmiş 22 yılın üstünü çizmek demek, yani 22 yılın boşa geçmiş olmasının itirafı.

Burada eğitim değerlendirmesi yapmak da değil niyetim. Ama bir bakıma 22 yıl gibi tek başına iktidarda bulunan bir kadronun kalıcı başarılar sergileyeceği alan eğitim ve işte onun da sonucu, olimpiyatlarda geçmişte alınan başarılara bile kavuşamama gerçeği ile ortaya çıkıyor.

Bir ara, Milli Takım’ın uluslararası karşılaşmalarda elenmelerine temasla, Ak Parti’nin uzun iktidar sürecini hatırlatarak “şu kadar yılda bir milli futbol takımı gerçekleştirseydiniz” diye yazmıştım. Bu başarılar sonuçta ülkenizi dünya gözünde “yıldızlaştırıyor.” Olmadığında da olmuyorsunuz. Bostvana altın alıyor, siz alamıyorsunuz.

23 yıllık iktidar…

Eğitimimizin ne halde olduğuna dair çok şey söylenebilir. Sınavlarda sıfır çekme ya da PİSA s5ıralamalarında gerilerde oynama durumları sürekli önümüze çıkıyor.

Ama 23 yılın hesabı eğitimle bitmiyor.

-Ekonomi ne halde?

İktidarla bir biçimde “iltisaklı” olan siyaset ya da iş dünyası çevrelerinin geçim probleminin olmadığı, hatta onların 23 yıllık süreçte gerçekleşen servet transferi ile bir hayli yükünü tuttuğu, buna karşılık, Ak Parti ile iltisakı sadece oy verme dozunda kalanlar dahil, milyon milyon milyon insanın yoksullukla boğuştuğu bir ülke… “Devlet yardımı” ile geçinen milyonlarca aile… Emeklisini boğan bir ekonomi yönetimi… Devleşen barınma sorunu… Orta gelir grubunun bile geçim endişesi içine düşürüldüğü bir ekonomi… Gele gele 22 yıl önceki gibi “özel misyonlu” bir kişinin – ekibin kurtarma operasyonuna giriştiği bir sonuca gelmişsiniz. Demek yıllar ekonomiyi batıran bir yönetimle geçmiş. Tarım ne halde, işsizlik ne halde, genç işsizliği ne halde? Nas hala “var” mı? “Ekonomist” ekonomist mi? “Faiz sebep enflasyon sonuç” mu? “Mandacı” mandacı mı? “Rasyonaliteye dönmek” asıl kimin yapacağı iş? Döviz ödemeli “Yolcu garantisi verilen” yollar, köprüler, mevcutları kapatma pahasına yapılan havaalanları, “Hasta garantisi verilen” ve şehirde mevcutları kapata kapata devreye sokulan şehir hastaneleri, geleceğin sırtına yüklenen borçlar… “Hangi rasyonalite, yani akıl” ile?

-Adalet nasıl? Partinin isminin başına konan adalet? Bu siyasi kadronun ilk misyonunu ifade eden adalet? İşimize gelecek nitelikte kadrolaşıyoruz, kadrolaşıyoruz, kadrolaşıyoruz… “Yargı reformlarımız” lafta kalıyor. Mafyalarla ilişki, bilmem ne borsaları, bir “paralel yapı”dan kurtulup diğerine savrulmalar… Bu arada da yargıya güven yerlerde sürünüyor.

-Dış politika nasıl? “Lider diplomasi”sinin “U dönüşleri” içinden geçerken dünyada ağırlığımız artıyor mu azalıyor mu? Bizzat kendi coğrafyamızdan emin miyiz? Müttefiklerimiz müttefik mi? Tam “normalleşirken” , bu arada Netanyahu Türkiye’ye gelecekken İsrail’in içinden nasıl bir canavar çıktı ve kadın, çocuk demeden can alarak Gazze’yi adım adım yutuyor? Biz ise Gazze faciasının bilmem kaçıncı ayında İsrail ile ticari ilişkileri dondurabilmişiz…

Türkiye 23 yıl verdi, bu kendini “muhafazakâr demokrat” diye tanımlayan kadroya… Başka başka başka kadrolardan aldı ve bu kadroya verdi. İnsanlar bu kadronun “misyon”unu önemsedi. “Misyon”da kendini buldu. “Türkiye kendini bulur” dişe düşündü.

Gelinen nokta yüz ağartıcı değil. 31 Mart’ta “Böyle olmaz” denildi. “Misyon”a gönül verenler dahil, insanlar en çok da “samimiyetin kaybolduğu” ve “Güç zehirlenmesi yaşandığı” gibi bir duygu durumu içine girdiler.

Ve şimdi konu “yeniden toparlanma olur mu, bunu km yapabilir ve Erdoğan’dan sonrası nasıl olur?” sorusuna geldi.