Başkan Erdoğan ve 22 yıllık iktidarı birçok yönden eleştirilebilir, hatta haddinden fazla ve haksızca da eleştirildi. Ama şu gerçek değişmeyecek: Darbelere karşı mücadelesi, bürokratik vesayeti geriletmesi, konuşulması bile yasak temel sorunlarla toplumu yüzleştirmesi bir yana Türkiye'yi küresel altüst oluşun yaşandığı bir zaman diliminde siyasi ve savunma alanında "yerli ve milli" bir duruşla "bağımsızlıkçı" bir çizgiye taşıdı. Bu, gelecek kuşaklara bıraktığı en büyük miras.
Henüz tamamlanmamış olsa da bu alanda öyle adımlar atıldı ki, CHP'nin başını çektiği muhalefet görmezden gelse de, Batıcı aydınlar küçümsese de hem halk gördü hem de dışarıdan bakanlar.
İngiltere bankalarında saklanan tonlarca altının ülkeye taşınmasından milli enerji ve maden politikasına kadar onlarca adım atıldı.
Ama en öne çıkanı ve dikkat çekeni hiç kuşkusuz savunma sanayiinde yapılan devrim niteliğinde hamlelerdi. Dünya markasına dönüşen İHA ve SİHA'larla başlayan bu süreç artık KAAN'dan TCG Anadolu'ya ve uzun menzilli füzelere kadar uzandı ve bambaşka bir noktaya evrildi.
Şimdi buna Çelik Kubbe de eklendi. Bu bir savunma sistemi. Kıyaslanmaz ama hani çok değil 10 yıl önce Suriye iç savaşı sırasında Türkiye'nin "müttefiki" ABD'den istediği Patriotların çok daha gelişmişi.
Savunma Sanayii Başkanı Haluk Görgün, Çelik Kubbe projesinin ASELSAN, ROKETSAN, TÜBİTAK SAGE ve Makine ve Kimya Endüstrisi (MKE) firmalarının ortak yapımı olduğunu söyledi.
İletişim Başkanlığı da "Çelik Kubbe"yi şu tarifle duyurdu:
"Katmanlı hava savunma sistemlerimiz ile tüm algılayıcı ve silahlarımızın bir ağ yapısı altında birbirleriyle entegre çalışması, ortak hava resminin oluşturulması, gerçek zamanlı olarak harekât merkezlerine ulaştırılması ve yapay zekâ destekli olarak karar vericilere sunulmasını temin eden yerli ve milli olarak geliştirmekte olduğumuz (bir sistem)."
BBC ise şöyle tarif etti: "Çelik Kubbe farklı irtifada hava savunma sistemlerinin birlikte çalıştığı bütünleşik bir mimari."
Gazeteci Mete Sohtaoğlu'a göre ise Çelik Kubbe bir "çatı" sistemi:
"İçinde İHTAR'dan en yeni elektronik harpten SİPER'e kadar tüm sistemler var. Yeni sistemler de bunun altına girecek. Bu yüzden tek bir projenin ötesinde bir doktrin olarak görmek lazım."
Sohtaoğlu bölgemizde yaşanan son sıcak gelişmelere de atıfta bulunarak şu değerlendirmeyi yaptı:
"Savaş teknolojilerinin geldiği noktayı göz önüne alacak olursak, özellikle Ortadoğu'daki İsrail-İran gerilimine bakarsak, füze ve hava savunmasının önemi daha da artmış durumda."
Şimdi gelin işe bir de sıcak gündem açısından bakalım. Türkiye bir NATO ülkesi ve NATO'nun patronu ABD'yle de müttefik. Nasıl müttefiksek Patriot bile vermedi. Vermeyince de Türkiye, Rusya'dan S-400 aldı ve kıyamet koptu. ABD "hasım ülkelere" uyguladığı CAATSA yaptırımını bile devreye soktu. İçerideki "mandacılar" da boş durmadı. Sabah akşam CHP'lisinden sağ sol liberaline, hatta AK Parti kaçkınlarına kadar hepsi onun üzerinden siyaset yaptı. Biri de çıkıp, "ABD neden Patriot vermedi?" diye sormadı, soramadı.
Bütün bu saldırılara ve kuşatmalara rağmen Türkiye kendi savunma sanayiini geliştirdi ve Çelik Kubbe'sini de yaptı. Ancak bununla ilgili cevabını merak ettiğim bir soru var: Türkiye'ye tehdit bugün nereden geliyor? Bölgeyi savaşa sürükleyenlerden mi yoksa o savaşın mağdurlarından mı? Daha ilginci Çelik Kubbe, NATO sistemine uyumlu olarak çalışacaksa kime karşı Türkiye'yi koruyacak? Ya da NATO'nun "dost-düşman" tanımına göre hareket edecekse kim dost, kim düşman? Sürekli tehdit savuran İsrail hangi kategoriye giriyor?
Zor zamanlardan geçiyoruz, bu paradoksa rağmen hazırlıklı olmaktan başka çare yok.