Filistin’de bile Türkiye’yi tartışmak...

Türkiye bir siyasi karadelik gibi dünyadaki bütün olayların hepsini içine çekiyor ve kendi tartışmalarına dönüştürüyor, Venezuela’da, Pakistan’da, Fransa’da ya da Filistin’de yaşanan bir olay bir anda Türkiye siyasetini parçası haline geliyor, Türkiye’deki siyasi tartışmalar bu olaylara yansıtılıyor ve herkes meşrebine göre saf tutup kutuplaşıyor.

Bunun son örneği Filistin.

Filistin konusunda Türkiye’de hemen hemen bir fikir birliği var.

Ama söz konusu olan Hamas olduğunda bu birlikten bahsetmek mümkün değil.

Haniye’nin öldürülmesinden sonra İstanbul’daki karma bir Filistin’e destek eyleminde Hamas lehine slogan atan grubu bastırmak isteyen solcu Filistin destekçileri de FHKC yani Marksist Filistin Halk Kurtuluş Cephesi lehine slogan atmaya başlamış.

Türkiye’deki bu gerilim uzun süredir Hamas ve FHKC arasında yok. En son Haniye’nin uzun süredir hapiste olan FHKC lideri Samimi’nin dev bir çerçeveli fotosuyla gösteri yaparken çekilmiş bir fotoğrafı çıktı.

Hamas ile El Fetih arasında daha fazla gerilim var ama mesela bu gerilimin konularından biri Türkiye’de zannedildiği gibi 7 ekim saldırısı değil.

7 Ekim saldırısını kınayan herhangi bir Filistinli siyasi aktivist bulmak pek kolay değil. Mesela bir zamanlar Türkiye’de de çok fazla hayranı olan, solcu Filistinli militan Leyla Halit, varlığını savunan bir halk olarak Filistinlilerin İsrailli sivillere saldırısını hala meşru gördüğünü açıklamıştı.

Ama Türkiye’deki tartışmalara bakılırsa sanki Filistin mücadelesini FKÖ ve FHKC gibi laik, solcu örgütler taşınırken her şey harikaydı, sadece askeri hedeflere saldırılar oluyordu ama korkunç İslamcı Hamas onları tasfiye edip, Filistin davasını ele geçirince herşey bozuldu ve Filistinliler kaybetmeye başladı.

Gerçekten insan bari olimpiyatlar devam ederken bu kadar iddialı cümleler kurmaz.

Çünkü en azından olimpiyat oyunları tarihin hiç de öyle olmadığını hatırlatıyor olmalıydı.

1972 Münih Olimpiyatları’nda İsrail kafilesinin kaldığı binayı basıp, onları kaçırıp, 11 İsrailli sporcuyu öldüren Kara Eylül örgütü FKÖ ve FHKC militanlarının kurduğu bir örgüttü.

Başındaki Kızıl Prens lakaplı örgüt lideri de İslamcı değildi.

Uçak kaçırmalar, sivillere yönelik saldırıları olimpiyat baskını o günlerde Türkiye’deki sol çevrelerin Filistin örgütlerine karşı mesafeli davranmasına neden olmamıştı.

Hatta tam tersine bu örgütlerle yoğun ilişkiler vardı.

Türkiye de birkaç yıl FKÖ’ü resmi muhatap olarak tanımıştı.

Yine 1978’de FKÖ’ye bağlı içinde 18 yaşındaki Delal Mağrabi adlı kadın militanın da olduğu bir tim botla İsrail’e gidip kaçırdıkları otobüste 13’ü çocuk 38 sivili öldürdükten bir yıl sonra Yaser Arafat Ankara’da marşlar eşliğinde Ecevit ile FKÖ bürosu açmıştı.

Ama bütün bu saldırılar İsrail’in Filistinli sivillere saldırılarının yanında oran olarak çok düşük kaldı.

Ama kimse sivillere saldırdığı için FKÖ ya da FHKC’ye mesafe almadı, bugün Hamas’a desteği mesele edenler onları mesele etmedi.

Halbuki mesele 80 yıllık bir yerinden yurdundan edilme meselesi. Mülteci halde bırakılmış, sahipsiz bir halk ve karşısında bütün Arap ülkelerini iki kere yenmiş ABD destekli bir güçlü devlet var.

Eğer meseleye bu perspektiften bakılmazsa ve Türkiye’deki laik-İslamcı tartışması oraya projekt edilirse mevzu asla anlaşılamaz.

Ama belki de Türkiye’de dünyanın her meselesinde sadece kendi meselelerini tartışmak istiyordur.

Bu milli narsisizm bizi dünyanın meselelerinden koparan, içe kapatan kötü bir hastalık.