Çok kazananlar çok değil, hiç vergi vermezse…

Güçlü değilse bile kararlı görüntüsü veren ekonomik program kamuoyundan ve uzmanlardan destek bulmaya devam ediyor. En önemli silahı yüksek faiz ve beraberinde kuru baskılamak, ilaveten yeni yasayla birlikte daha fazla vergi toplamayı amaçlayan bir paketten söz ediyoruz. Amaç, üçünü birden kullanıp enflasyonu düşürmek. Güzel… Önceki beş yıllık dönemin bütün yapay bolluk ve popülizminin faturası böylelikle yavaş yavaş ödeniyor. Ödeyen kesim de dar gelirli, ücretli, emekli ve bu sınıfın tüccarı olan küçük esnaf grupları. Az sayıda zengin, rantiye ve onların hemen arkasında bulunan sayıları azalmış orta sınıfı hariç tutarsak ülkenin tamamı Mehmet Şimşek’in acı reçetesini içiyor.

Buna rağmen program niye özellikle ekonomi uzmanlarından destek görüyor? Erdoğan’ın veya iktidarın işine yarasın diye mi? Değil. Ekonomide duvara çarpmak üzereydik, geri dönüşsüz hasarlar yaşanacaktı ve Türkiye iyi kötü bir şekilde koruduğu orta düzeyin altına inecekti. Türkiye’yi bu tehlikeli noktaya getiren beş yıllık akıl dışı yönetimine rağmen makul ve ülkesini seven, tehlikeyi gören insanlar şimdi bir anlamda Erdoğan’a rağmen programı destekliyor. Moral veriyorlar, tavsiyede bulunuyorlar ve yakın geçmişte hainlikle ve dış güçlerin ardamı olmakla suçlanmalarını bahane olarak kullanmadan mevcut programın başarılı olmasına çaba gösteriyorlar. Ülkenin eli kalem tutan yorumcularının, uzman ekonomistlerinin bu tutumu, son yıllarda siyasallaşıp fanatikleşen insan kalitemiz ardına da sevindiricidir. İyi ki böyle uzmanlarımız var ve iyi ki kendilerine yapılan onca şeye rağmen ülkeyi düşünmekten yorulmuyorlar, vazgeçmiyorlar.

Ekonomi esasında yönetime duyulan güven meselesidir. Atıp tutmanın, sloganların, büyük ve imkansız hedefler müjdelemenin faydası olmaz, olmadı da nitekim. Bugün ise güveni Şimşek temsil ediyor. Tutarlı olmak, çelişkiye düşmemek, popülizme prim vermemek ve hedefe odaklandığını her vakada göstermek zorundadır. Yoksa ne yerli tasarrufçu ne de yabancı yatırımcı parasını Türkiye sepetine dahil eder. Güven kaybolursa millet içtiği acı ilaçla kalır…

Bilindiği gibi Şimşek, son günlerde sık sık “amaç çok kazanandan çok vergi almak” diyor. Bunun sebebi ise çok kazananların bırakın çok vergi ödemeyi, hiç ödemediklerinin ortaya çıkmasıdır. Son zamanlarda medyaya ve bilhassa KARAR Gazetesi’nin de manşetlerine yansıyan bir gerçek var. İmtiyazlı, öncelikli ve her durumda en büyük ihaleleri, “ihalesiz” alan büyük şirketlerin tamamına yakını vergi ödemiyor. Türkiye’nin çok kazanan ve en çok reklam veren büyük iletişim şirketleri de bu sınıfta. Yetmedi, Çin sermayesine TOGG’u feda etmek ve e ticaret pazarını tekelleştirmek pahasına, bugüne ve geleceğe sari yüksek miktarda vergi ve dolaylı avantajlar sunuluyor. Ne oluyor? Çin ile bilmediğimiz bir anlaşma var da onun gereği mi yapılıyor?

Ya da senelerdir istedikleri ihaleyi istedikleri şartlarda alan, ardından şartladı değiştirip tekrar tekrar kazanan yerli inşaat büyüklerini acı reçeteden muaf tutan bir başka anlaşma mı var? Vergi dahi alamadığımız bu şirketleri “çok kazanandan çok vergi almak”sınıfına nasıl sokacağız? Bakan ve bakanlığın dünkü açıklamasında 2 bin 815 büyük şirketin yüzde 27’sinin incelemede olduğu bilgisi var. “Hiç yoktan iyidir” diyelim ama bu bilgi olayın büyüklüğü karşısında yeterince kararlılık içermiyor. Geçmiş yıllara dönük kaybın miktarı ortadayken bir hayli zayıf bile kalıyor.

Yani en önemli noktaya geldik, dayandık.

Ekonomi yönetimine güvenmek ya da güvenmemek bu yolda atılacak, atılmayacak veyahut da “atılamayacak” adımlara bağlıdır. Programa ve o programın lideri Şimşek’e duyulan güvende ipin inceleceği yer burasıdır. Hazine bakanı, çok kazanandan çok vergi almak şöyle dursun önce bu şirketlerden vergi almayı ve onları da birer mükellef haline getirmeyi başarabilmelidir. Yerli-yabancı iktidara yakın-uzak, büyük-küçük hiçbir şirkete yeni imtiyaz tanımamalıdır. İmtiyaz tanınmazsa ekonomi rayına oturur ve kuralların, kanunların doğal bir otoritesi olur. Tanınmaya devam ederse tas da hamam da eskisi gibi kalacak demektir ki böyle bir şey olursa kimse bize kaybolan yıllarımızı geri veremez.