Suriye’de iş savaş başladıktan sonra, bölgede en aktif ve istekli ülke olan Türkiye’nin yüksek hedefleri vardı. Bunların mümkün olabilmesi için birinci hedefin; yani, Esad’ın iktidardan düşürülmesi gerekiyordu. Böylelikle Suriye, vatandaşlarına ölüm yağdıran, onları ülkeden süren ve iktidarını baskıyla sürdürmekten başka yol bilmeyen bir diktatörden kurtulacaktı. Yönetimdeki klik dağıldıktan sonra serbest seçimlerle gerçek temsil sağlanacaktı.
Birinci hedef gerçekleşmedi, dolayısıyla hesap da tutmadı…
Türkiye, Suriye’de 1-) Esad’ın gitmesi, 2-) Mültecilerin geri dönmesi ve 3-) Toprak bütünlüğünün sağlanması olarak özetlenebilecek üç hedefi de ıskaladı. Esad kaldı, mülteciler dönmedi ve toprak bütünlüğünden kastedilen Kuzey Suriye’de PYD/YPG’siz bölge hedefi gerçekleşemedi. Hatta, güvenlik ve bölgesel iddia bağlamında başlangıç seviyesinden geriye düşüldü. 13 yıla yakın süredir Türkiye’nin, güvenlik için bölgeye ayırdığı ayırmaya devam ettiği kaynağı ise bilemiyoruz.
Türkiye kaybetti ama Esad da kazanmış değildir. Ülkesinde ABD, Rusya, Türkiye ve İran gibi ülkelerin üs, hava üssü, askeri birliği veya vekil askerleri bulunmaktadır. PYD-YPG çok büyük bir bölgede kontrolü elde tutmaktadır. Öte yandan, savaşın başından bugüne kadar, nüfusun yarıya yakını ülkeyi terketmek zorunda kalmıştı. Esad rejimi ülkesinin topraklarına hakim değildir ve esasen Rusya’nın desteği olmadan bu haliyle bile ayakta kalabilmesi hala mümkün değildir. Şam, Ankara’nın masaya oturma çağrılarına karşı bazen tepeden baksa bile gerçekte hiç de o kadar rahat değildir. Türkiye ile barıştan kaçınmanın bedeli ebedi istikrarsızlık olabilir.
Ancak, şimdi şekillenen yeni eğilimler iki ülke Cumhurbaşkanı’nı aynı anda anlaşmaya zorluyor. Rusya ve muhtemelen ABD, Suriye dosyasının artık kapanmasını istedikleri için Erdoğan ve Esad’a görüşme baskısını artırmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son dönemde “ısrarlı” görüşme arzusunu sık sık dile getirmesi de bunu gösteriyor. Türkiye’yi harekete geçiren şey sadece bu baskı değil, aynı zamanda Kuzey Suriye’de defacto oluşmuş bulunan Kürt bölgesel yönetim yapısının, bir şekilde resmiyet kazanma ihtimalidir. Ankara, orada seçim yapılmasını şimdilik engelledi ama anlaşılan o ki Erdoğan Esad’la masaya oturmazsa bu kalıcı bir engelleme olamayacak.
Cumhurbaşkanı’nın, Şam’dan gelen “Önce topraklarımızdan çekilin” şartını duymazdan gelip “Mutlaka görüşelim” mesajlarını artırmanın sebebi budur. Hatta, geçmişte Esad için kullanılan birbirinden ağır ifadeler ortadayken, bunlar hiç söylenmemiş gibi davranmanın da… Türkiye, çok büyük zarar gördüğü Suriye iç savaş sürecinden, elinde kalan son iddiasını da kaybederek çıkmak istemiyor. Toprak bütünlüğü; yani içerisinde kimsenin özerk yönetimi bulunmayan Suriye hedefliyor.
Bir de Türkiye kamuoyu var. Kamuoyu, Erdoğan’ın eski sözlerini hiç umursamadan bir an önce Esad’la masaya oturmasını isterken bilindiği gibi öncelik sırasına başka bir konuyu koyuyor: Mültecilerin geri gönderilmesi… Ne var ki mülteci meselesi böyle bir görüşmeyle çözülebilecek konu değil. Elbette hedefler konulabilir ve iyi niyetler dile getirilir ama bir yandan da seneler geçer. Esad, başta Türkiye olmak üzere çeşitli bölge ülkelerine ve Avrupa’ya dağılan Suriyeli vatandaşlarını ülkesine geri alabilecek kudret ve kaabiliyete sahip değildir. Onların huzur içinde yaşayacağı bir düzen inşa edemez; etse 2011’da ederdi. Hala birçok bölgesine hakim olamadığı ülkesine milyonlarca muhalifi davet edemez. O davet etse mülteciler ölüme davet anlamına gelen bu çağrıya icabet etmez.