Cumhurbaşkanı, Beşşar Esad ile görüşme hazırlığında.
Kaç yıl önce, Üsküdar’dan Şehir Hatları vapuruna bineceğim. Derken tanıyan bir görevli laf atıyor: “Orhan Bey TV’lerde Suriye’den çekilmeliyiz, Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunmalıyız, diyorsunuz. Girdiğimiz yerler artık bizim, orada Ankara idari teşkilat bile kurdu, PTT hizmeti veriliyor, Türkiye ile entegrasyon sürüyor, görmüyor musunuz? Artık boş şeyler konuşmayın, tam tersine topraklarımız genişliyor teşekkür edin...”
Ben de hiçbir ülke çağımızda kendi toprağını başkasına yedirmez, yüzyıl kavga konusu olur ve geri alır, ayrıca görmüyor musun ABD ülkeyi üçe bölüyor...
‘ULUS YIKICILIĞI ZAMANLARI’
Evet, Erdoğan’ın Türkiye’yi büyütme politikası, bir imkânsızı denemeydi. Bunun için cihatçı gruplar mı desteklenmedi, ÖSO komik şekilde Milli Suriye Ordusu mu yapılmadı, hâlâ maaşları ödeniyor. Onlar da Türk düşmanlığı yapıp bayrak yakıyorlar. Sözde bu “milli” ordu ve Türk ordusu ile herhalde Şam işgal edilecekti!
Davutoğlu’nun teorisi gereğince Suriye Osmanlı bakiyesiydi. Osmanlılık, Osmanlıcılık politikası da bu teorinin zeminini oluşturuyordu.
Ahmet Bey imparatorluk çağında yaşıyor ve 1700-1800’lerden itibaren ulus devletler çağına geçildiği olgusunu bilerek ve isteyerek atlıyordu. (Eleştirel bakışım için bakın: Ulus Yıkıcılığı Zamanları, ulusalcılık üzerine yeni bir deneme, Cumhuriyet Kitapları)
Rusya orada, ABD orada; ve boş, ayrıca tamamen yanlış bir politika.
Türkiye için alt emperyalist; süper devlet masalları bile dolaşıma sokuldu.
Cumhurbaşkanı, yurtta barış dünyada barış politikasını pasif buluyor ve biz bunu aktif uyguluyoruz diyordu.
BÖLME POLİTİKASI
Suriye’nin bölünmesi için çalışan ABD ile aynı paralelde politikanın gölgesinde yürüyor ve “ABD nasılsa Suriye’yi bölecek, biz de kendi payımızı alırız” diye düşünülüyordu. TV’lerde AKP’nin düşünce kuruluşlarında çalışan okumuşları da bunu dile getiriyordu.
Her şeyin ötesinde, orada Suriye’nin bütünlüğünü savunan Rusya var, İran var demenizin de bir anlamı yoktu, çünkü ABD hepsinden büyüktü! ABD’nin artık dediğini yapacak bir güçten giderek düştüğünü de görmüyorlardı. Her ne kadar orada İsrail’in yanına kardeş bir Kürt devleti kurmaya çalışıyor olsa bile.
Hem böyle bir oluşuma karşı çıkacaksın hem de Şam’a karşı savaşacaksın. Bu kadar birbirini reddeden politikaların peşinde koşulan 13 yıl!
RÜYANIN SONU
Cumhurbaşkanı diyor ki Almanya dönüşünde: “...Biz dün Suriye ile düşman değildik ki. Biz Esed ile ailece görüşüyorduk. Biz davetimizi yapacağız. İnşallah bu davetle birlikte de Türkiye-Suriye ilişkilerini geçmişte olduğu gibi aynı noktaya getirelim istiyoruz. Davetimiz her an olabilir. Türkiye’de görüşme olması konusunda ise Sayın Putin’in yaklaşımları var...” diyor.
Cumhurbaşkanı çok geç kalınmadı mı?
Onca şehit verdik. Hâlâ veriyoruz.
DÜŞMANLIK, BÜYÜK KAYIPLARIN ADI
Rusya ile kapıştık, uçak düşürdük, düşürüldük, 33 askerimiz İdlib’te öldürüldü. Putin’in kapısında bekletildik.
Dostluk her şeydir, düşmanlık hiçbir şey, sadece büyük kayıpların adıdır düşmanlıklar.
Rüyadan, hayalden uyanmak ve reel politikaya dönmeye başlamak, şüphesiz iyi bir şey.
Peki bu bize kaça patladığı, maliyeti ne oldu?
İktidardan bekleyemeyiz ama iktisatçılarımız, grup olarak bir maliyet denemesi yapabilirler mi?
Yoksa bunu hesap edecek bir gücümüz de mi yok...