Mehmet Şimşek’in, ekonomiyi hayali modellerden kurtararak rasyonelleşmeye yönelmesi, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın mafyatik yapılarla mücadelesi uluslararası alanda meyve verdi ve Türkiye önünü kapatan ‘gri liste’den çıktı.
Bilindiği gibi Türkiye, Mali Çalışma Grubu (FATF) tarafından kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanını engellemede yeterli çabayı göstermediği gerekçesiyle gri listeye alınmıştı.
Doğrusu Türkiye’nin özellikle son beş yılda yaşadığı kötü yönetim anlayışını görünce hayıflanmamak mümkün değil. Zira iktidar son beş yılda bu gri listeye girmek için o kadar çok uğraştı ki şimdi düşününce başımıza daha büyük felaketlerin gelmediğine şükretmemiz gerekiyor.
Düşünün ki ‘kara para’ tüccarları memlekette racon kesiyor, mafyatik abiler bakanlarla afilli resimler çektiriyor, sonra da elini kolunu sallayarak kapağı yurt dışına atıyorlardı. Bakan değişimiyle birlikte bu yapılara karşı ciddi bir mücadele süreci başladı. Bakan Yerlikaya’nın şu sözleri Türkiye’nin nasıl bir bela ile karşı karşıya olduğunu net olarak ortaya koyuyor: “Başta terör ve o hainlerin finansmanıyla, organize suç örgütleriyle, zehir tacirleriyle, göçmen kaçakçılığı organizatörleriyle, kara para aklayan suç odaklarıyla mücadelemizi kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğiz.” Kimse alınmasın ama Yerlikaya’nın ifadeleri, bize bir önceki bakan döneminde bu kirli yapılarla yeterince mücadele edilmediğini gösteriyor.
Elbette Türkiye buraya bir günde gelmedi. Hatırlayalım iktidar, Varlık Barışı çerçevesinde tam sekiz kez düzenleme yaparak yurt dışından para getirenlere ‘nerden buldun’ diye sormadan ülkeye girişine izin verdi. Bilindiği gibi Varlık Barışı’nın uygulandığı o günlerde hukukçular,“Varlık Barışı uygulamasının kara para aklamanın en kolay yollarından birisi” olduğu konusunda uyarıda bulunmuşlardı.
Oysa dönemin içişleri bakanı, kaynağı belirsiz paraların sorgusuz-sualsiz ülkeye girişine izin verilmesini görmezden gelerek hepimize başka bir hikaye anlatıyordu… Bakan Soylu’ya göre ‘gri liste’ye kara para benzeri ‘kirli işler’ yüzünden değil, ‘dış güçler’in bize öfkesi yüzünden girmiştik. Bakanın o günlerde anlattığı süslü masal aynen şöyleydi: “Osman Kavala’yı serbest bırakmadık, Demirtaş’ı serbest bırakmadık, PKK ve FETÖ ile mücadelede kimseden talimat almadık diye Türkiye’yi gri listeye aldılar.” (22 Ekim 2021)
Her ne kadar ‘vatan-millet’ masalları anlatarak insanlar manipüle edilmeye çalışılsa da “gerçeklerin ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır.”
İşte tam da o gerçeklerle yüzleşiyoruz şimdi… Ama ne hikmetse Türkiye’yi bu görüntüye mahkum edenler, sanki hiçbir sorumlulukları yokmuş gibi ezberlerini aynen tekrarlamaya devam ediyorlar. Gri listeden çıkışımızı sosyal medya hesabından “Türkiye, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde tüm kurumlarının çalışmasıyla hiç hak etmediği gri listeden çıktı” cümleleriyle duyuran Soylu da son derece mutlu ve mesut… Anlaşılan o ki bu listeye girişimizde kimlerin dahli olduğunu hiç hatırlamıyor ya da hatırlamak istemiyor.
Neyse ki bu meselede vebali olanların yarattığı kabus bitti ve Türkiye’nin görünümünü bozan bu utanç liginden şimdilik çıkmış bulunuyoruz. Ama bilelim ki bu sadece bir başlangıç, yani ‘gri liste’den çıkınca Türkiye bir anda güllük gülistanlık olmayacak.
Haklı olarak bugün iktidar ‘gri liste’den çıkışımızı ‘büyük başarı’olarak alkışlıyor, ama biliyoruz ki üç yıl önce Türkiye’yi bu liste ayıbına mahkum eden de yine aynı iktidardı. Eğer normal demokratik bir ülkede yaşıyor olsaydık, iktidarın kendi yarattığı bu ayıptan dolayı halktan özür dilediğine de şahit olurduk. Ama ne yazık ki bizim iktidarlarımızın böylesine erdemli bir siyaset özelliği bulunmuyor
Çünkü bizim yöneticilerimiz ‘gri liste’ meselesinde olduğu gibi suçüstü yakalandıklarında, olayın gerçek sorumlusunun ya muhalefet (mesela CHP) ya da dış güçler olduğunu söyleyerek kendilerini temize çıkarırlar. Neyse ki şimdi başarı var ve doğal olarak yeni düşmanlara ihtiyaç yok…
Ama unutmayalım FAFT başkanı “Tetikte kalıp izlemeyi sürdüreceğiz” ifadesini kullanıyor. ‘Kara para’ ile mücadeleyi unutup yeniden üç yıl önceki alışkanlıklarımıza geri dönersek, yeni bir ‘gri liste’ayıbıyla karşı karşıya kalabiliriz.
Gri listeden çıkışın, uluslararası yatırımlar noktasında pozitif bir etki yaratacağı kesin, ancak bu Türkiye’nin sürdürülebilir bir ekonomik yapı oluşturabilmesi için tek başına yeterli bir durum değil.
Zira bizim kurtulmamız gereken başka ayıplı listelerimiz var. Mesela, halen ‘hukukun üstünlüğü’ endeksinde, basın özgürlüğü, şeffaflık ve yolsuzluk endeksinde demokrasi liginde değil, antidemokratik ülkeler liginde yer alıyoruz. Bu ayıplardan kurtulmadan Mehmet Şimşek’in hedeflediği rasyonel ekonomide başarıya ulaşmak hiç kolay olmayacak.