Taşlar Şimdi Yerine Oturdu

24 Haziran’da Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) gölge kabinesinde Hazine ve Maliye Bakanlığı'ndan sorumlu genel başkan yardımcısı Yalçın Karatepe ile Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’nin Bakanı Mehmet Şimşek ile dört saatlik görüşmesi, “taşları yerine oturttu”.

Taşlar hangi bakımlardan yerine oturdu peki?

“Yumuşama” ile kasıt neymiş anlaşıldı:

Öncelikle, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “yumuşama” ile kastinin ne olduğunu, şimdi anlama fırsatımız oldu. Cumhurbaşkanı, “yumuşama” kavramını ortaya attıktan 51 gün sonra, asıl derdinin ekonomik krizi yönetimin faturasının CHP ile “Alman usulü hesap” biçiminde ödenmesi olduğu net biçimde anlaşıldı.

Ekonomik kriz süreçlerini yöneten iktidarlar, o süreçten toplum hafızasına “öfkeyle” kazınarak çıkıyorlar; daha doğrusu çıkamıyorlar. Yunanistan’da benim de içinde yaşadığım krizin müsebibi SYRIZA hükümeti olmadığı halde, bu krizin faturasının ödenmesi dönemini yönettiği için “nefretle” anılır hale geldi. Bugüne değin de, SYRIZA’nın adı doğru yanlış yaptığına bakılmadan toplum hafızasına negatif biçimde kazınmış vaziyette; seçmenleri bile, hala ateşli biçimde savunamıyor SYRIZA’yı…

Elbette, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sıkıştığı diğer alanlar da var:

-MHP ile ilişkisinde “ast-üst” dengesinin iyice karışması.

-Ekrem İmamoğlu gibi, “kimya bozan” genç bir rakibin ortaya çıkması.

-AK Parti tabanı da dahil olmak üzere, Cumhur İttifakı seçmenlerinin “pembe gözlüklerinin” çıkması ve yönetim ile ilgili yanlışları, “görmeye başlamaları”.

-Dış ilişkilerde, “başarı öyküsü” olarak pazarlanacak bir sürecin kalmamış olması.

Liste daha da uzayabilir; bunların hepsiyle bir şekilde mücadele edilebilir belki ama para yoksa, hiçbir şey yok; deniz bitiyor.

O nedenle, 31 Mart akşamı bile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aklında yerel seçimlerin sonuçlarından çok, ekonomik krizin büyüyen ve ucu bucağı gelmeyen faturasının olduğu söylenebilir.

Eğer ki, ekonomik krizin faturasının ödenmesindeki yönetimin negatif hafızası, “hepimiz aynı gemideyiz” mantığı ile, CHP’ye de yüklensin; vakti zamanı gelince Mehmet Şimşek’in gönderilmesi ile AK Parti’nin veya en azından Cumhurbaşkanı’nın, o hafızadan nasiplenmemesi sağlansın hedefi güdülüyor belli ki…

Açıkçası, CHP’de eski yönetimin anlayışı hakim olsa; “devletin kurucu partisi” güdüsüne oynanarak CHP’nin, “devletin bekası için kendimizi feda edelim” denmesi sağlanabilirdi. Bugünkü CHP yönetiminde ise böyle bir “kendini feda anlayışı” yok; aksine “iktidara gelince biz daha iyisini yaparız” anlayışı, tahayyülü ve olumlu hırsı giderek hakim olmaya başlıyor.

24 Haziran’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “yumuşama” ile kasti ne; bunun taşları yerine oturdu başta söylediğimiz gibi…Şimdi gelelim, CHP’de oturan taşlara…

CHP “normalleşme” ile ne kast ediyor şimdi anlaşılmaya başlandı

Türkiye’nin bugünkü siyasetinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yarattığı ve hepimizin içinde yaşadığı politik evrende algıyı yöneten kazanıyor. Algı yönetiminin dizginleri elde tutmanın önemli bir aracı da, “ilk açıklama yapan” olmak.

14 Mayıs 2023 seçimleri gecesi, Altılı Masa açısından bu kadar kötü yönetilmese; Recep Tayyip Erdoğan değil Kemal Kılıçdaroğlu, ilk açıklamayı, “balkon konuşmasını” yapan olsaydı; 28 Mayıs için de çok daha güçlü bir şans olabilirdi.

Keza, 2 Mayıs 2024’te Cumhurbaşkanı Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in görüşmesinden sonra, 3 Mayıs’ta Erdoğan’ın ilk açıklamayı yapan taraf olması, algı üstünlüğünü Cumhurbaşkanı geçirmişti. Her ne kadar, kamuoyu araştırmalarına bakıldığında, AK Parti’nin (ve hatta görev onayı/popülarite olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın), “yumuşama” olarak çerçeveledikleri süreci kendilerine tahvil edememeleri söz konusu olsa da; tersinden bakarsak, daha sert düşüşler ve hatta çakılmalar yaşamaları da mümkün olabilirdi.

CHP, kendilerinin “normalleşme” olarak adlandırdıkları, Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanlığı Kabinesi ile diyalog sürecinin algı üstünlüğünü, 11 Haziran’daki ikinci görüşme ile ele almaya başladı. Bu görüşme sonrası, her ne kadar ilk açıklamayı AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik yapsa da; akabinde CHP Sözcüsü Deniz Yücel’in, görüşmeyi kendi açılarından özetleyen ve hatta Çelik’in anlatısına da, bazı noktalarda “zıt çıkan” net ifade tarzı, algı rüzgarlarını tersine estirme başladı. Görüşme ertesinde, CHP lideri Özgür Özel de, iletişimin dizginlerini eline aldı ve “normalleşme”nin kendileri için ne olduğunu, görüşmelerdeki hedeflerinin ne olduğunu kısa, öz ve net aktaran açıklamalar yaptı, röportajlar verdi.

24 Haziran’da Yalçın Karatepe’nin Mehmet Şimşek ile görüşmesi ertesi, AK Parti’den herhangi bir açıklama beklenmeden basın toplantısı yapması son derece isabetli oldu. Karatepe, vergi düzenlemeleri gibi son derece teknik konularda kendi çözümlerinin ne olduğunu yalın ve herkesçe anlaşılır bir dille aktarmakla kalmadı; görüşmede konuşulanları, spekülasyona gerek bırakmayacak berraklıkla iletti. Böylece “kulisler”, üçüncü-dördüncü kaynakların ve hatta AK Parti’den gelecek açıklamalara alan bırakmayacak biçimde görüşmenin iletişimi, CHP’nin kendi kontrolünde yapıldı.

“Normalleşme”nin taşları da, böylece CHP cephesinde yerlerine oturmaya başladı. Ama, bu taşlar 40 günden fazla havada kaldığı için, CHP’nin kendini net ve şeffaf aktarmaya devam etmesi; buna ağırlık vermesi de elzem.

CHP’nin hitap edeceği üç kitle var:

-Birincisi, kendi seçmeni veya benim tabirimle, “CHP kamuoyu”: önce kendi tabanını ikna etmeyen, kendi tabanı ile iletişim kurmayan son kertede kimsyle iletişim kuramaz çünkü…

-İkincisi, “toplumsal muhalefet”: CHP’ye ilk kez oy veren veya henüz vermemiş, tüm “muhalif” kesim.

-Üçüncüsü de, Cumhur İttifakı seçmeni…

Bu üç kitle, birbirinden öncelikli değil; ama hepsine yönelik ayrı iletişim stratejileri geliştirmek lazım.

Hep “iletişim” dedik: Cumhur İttifakı; özellikle de AK Parti’nin, Cumhurbaşkanlığı’nın “uzmanlık alanı” algı yönetimi. Bu alana, büyük de yatırım yapılıyor. Diğer bir deyişle, algıyı yöneten, Türkiye’yi de yönetiyor ve yönlendiriyor.

CHP’nin tek işi algı yönetimi olmamalı elbette: tek öncelik “iletişim” de değil. Ancak, doğru iletişim de, öncelikler arasında birinci.

Türkiye’nin altında bırakılmakta olduğu enkazdan çıkışın yollarını, kitlesel katılımla formüle etmek ve bunun da doğru iletişimi kurmak; olması gereken Türkiye’nin hayalini kurmak ve kurdurtmak da, CHP’nin odaklanması gereken “eş önceliklerden” biri.

Yapılabilecek ilk işlerden biri de, “kriz odaklı iktisat kongresi” toplanması. Daha önce, böyle girişimler oldu ama bu sefer daha kitleselleştirerek, “elitler arası” bir zirve olması ötesinde, “toplumsal bir olaya” dönecek bir kongreden bahsediyorum. Sadece CHP’nin sadece kendisinin değil; kitle örgütleri, sivil toplum, akademisyenler, katılan tüm diğer partilerle, “Türkiye İttifakı”nın çatısı altında olacağı bir enkazı kaldırma “kongresine”, ekonominin gerçekten nasıl yönetileceğinin sonucunda ortaya konacağı bir “iktisat kongresine” ihtiyacı var Türkiye’nin…