Sivil anayasa

AKP için, gündemi değiştirmek, “can sıkıcı” konulardan uzaklaştırıp kendi işlerine gelen konulara çekmek suçlamasında bulunuyor muhalefet. Ben bunu fazla abartmamak eğilimindeyim. Her siyasi parti kendi temalarını gündeme hakim duruma getirmek ister. Hem şimdiki durumda AKP’nin “sivil anayasa” önerisiyle ortaya çıkmakla dikkati “önemsiz” konulara çekmek istediğini söyleyemeyiz herhalde: kendisi için son derece önemli, şu aşamada “en” önemli konuya çekmeye çalışıyor: Tayyip Erdoğan’a bir başkanlık daha yapma yolunu açma çabasında. Bunun adını da böyle koyacak değil. Bu kadarı fazla olur. Onun için “sivil anayasa” falan gibi bir başlık altında, “bunu da geçiriveririz” mantığıyla işe girişiyorlar.

Zaten şu “üçüncü” sefer tamamen “şaibeli” bir şekilde, ite kaka yürürlüğe konmuştu. İyi ama, bu olaylar AKP’nin ve Reisi’nin doğru dürüst plan yaptıklarını gösteriyor mu? Gerçekte ne istendiği belli: Tayyip Erdoğan hayat boyu “başkan”ımız olsun! Öyleyse niçin “iki dönem” falan diye anayasa hükmü türetiyorlar? Üçüncüyü, dördüncüyü, Allah ömürler versin beşinciyi de bu tip zorlamalarla mı alacaklar? Bunun “ayıp” olma ihtimali yok mu?

Durmadan kendi yaptığını düzelten, değiştiren bir iktidar olmak nasıl bir görüntü vermektir? Ama hele şimdilerde, AKP’nin bunları düşünecek hali ya da vakti yok: Tayyip Erdoğan’ın bu dönemde de “Başkan” kalmasını sağlamaktan geçiyor her şey ve bu sefer bu sonuç “çantada keklik” olduğu izlenimini vermiyor.

Onun için, gelsin “Sivil Anayasa”!

“Sivil” kavramına başvurunca, doğal olarak akla “12 Eylül rejiminin” yaptığı anayasanın etkisinden çıkma çabası geliyor. Evet, ama, kaç kere değiştirdik bu anayasanın maddelerini; uzun boylu bir “etkisi” kalmadı. Şu anda kullanmakta olduğumuz anayasada “faşizan” hükümler varsa bunlar 12 Eylül kalıntısı değil, biz Türkler’in olağan, alışıldık faşizminin kalıntıları. Öteden beri, işin başından beri ana sorun anayasanın sivil ya da askeri olmasından çok “demokratik” olması ya da olmaması.

Anayasal tarihimizde, tanıdığımız en “demokratik” anayasa, 27 Mayıs’ınki oldu. Kendine özgü bir dönemin, koşulların ürünüydü, falan filan. Ama askeri iradeye dayalı ortamda, belki yanlışlıkla, üretilen metin “görece demokratik” olabiliyordu. “Yanlışlıkla” dedim: sonraki askeri müdahalelerde askerler bu yanlışı tekrarlamadılar; 12 Eylül’de de nasıl bir toplum istediklerini göstermiş oldular.

Demek ki bir anayasanın hangi toplumsal güç tarafından oluşturulduğu, kendi başına, mutlak belirleyici olmayabiliyor. Öte yandan, şimdi AKP’nin diline doladığı “sivil” kavramı da yanıltıcı olabilir. Sivillerin yaptığı faşizan anayasa örneği yok mu dünyada? Siz böylesini hatırlamıyorsanız AKP’nin girişimini destekleyin, “bırakın yapsınlar”. . . “Sivil” elinden çıkma faşist anayasa örneği ile tanışmış olursunuz.

Ancak AKP tarafı “sivil” kavramında ısrar eder ve burada bir “keramet” keşfederken “demokratik” kavramını kullanmaktan da aynı ısrarla kaçınıyor. Oysa bundan böyle (ve aslında ezelden beri) ihtiyaç duyduğumuz şey, Anayasa’nın da, “ana” olmayan yasaların da, genel siyasi atmosferin de “demokratik” olması.

Buna ihtiyaç duyuyoruz, çünkü hiç yaşamadık. En parlak girişimlerimizde de devleti yurttaştan “koruma” tedbirleri düşündük ve aldık; yurttaşı devletten korumak aklımıza gelmedi—bugün de söylenince, şaka gibi, kulağa bir tuhaf geliyor.

Ortalama Türk siyaset adamının aklında “anayasa” denen şey, “Padişah’ı kalmamış” bir düzende onun yerine konan adamı Padişah yetkileriyle donatmak üzere tasarlanıp yazılan bir “talimatname”dir. Onun için de Türkiye’de bu mevkiye tırmanmış adamın en fazla yadırgayacağı nesne, “kuvvetler ayrılığı” ilkesidir. Cumhuriyet yeni kurulurken de böyleydi, bugün de böyle. Hep böyle kalabiliyor çünkü politikanın daha küçük rütbelerinde de benimsenen tavır aynı tavır. Siyasi kadrolar iktidara tanınan bu yetkilere uzun boylu itiraz etmemiş, bu yetkilerin kendi muhalefet ettikleri güce bahşedilmesine itiraz etmişlerdir.

Yirmi küsur yıldır “iktidara doyamama” eğiliminin bizim tarihimizde de en yalın, en çıplak biçimini gözlemlemekteyiz. Demokrasiden zerre kadar hoşlanmayan bir iradenin gölgesinde yazılıp hazırlanacak “sivil” anayasa Türkiye’ye ne kazandıracak? Bugüne kadar kazandırdıklarının devamını. Yapılanlar, yapılacakların ne olabileceği konusunda yeterince fikir veriyor.