Neden normalleşme?

Uzun yıllar sonra iktidar bloku ile ana muhalefet partisi arasında bir diyalog kuruluyor. Süreci destekleyenler de var eleştirenler de. Eleştiriler daha çok muhalefet blokundan geliyor; yerel seçimleri kazanan CHP’nin AKP’nin oyununa geldiği, AKP’ye güvenilemeyeceği, Erdoğan’ın samimi olmadığı iddia ediliyor.

Peki, ne yapmalı?

Bir sonraki genel seçim 2028’de. Adalet bekleyenler, geçim sıkıntısı çeken emekliler ve asgari ücretliler, mülakat sistemi nedeniyle kamuda iş bulamayanlar, KHK’lılar vs. sorunlarının çözümü için dört yıl daha mı beklesin? Dört yıl sonra sorunların çözümünün garantisi var mı? Toplumun en mağdur kesimlerinin sorunlarını hafifletmek adına iktidar ile muhalefet arasında bir diyalog başlaması değerli değil mi?

Memleketin normalleşmeye ihtiyacı var. Dahası, AKP’nin de CHP’nin de böyle bir süreçten kazançlı çıkması mümkün. Zaten, normalleşme, muhataplardan herhangi birinin ‘aleyhine’ olamaz, olursa yürümez çünkü. Normalleşme bir ‘kazan-kazan’süreci olmak zorunda.

AKP’nin bir sonraki seçimde iddialı olabilmesinin yolu, ekonomide geniş kesimler için bir iyileşme sağlamasına bağlı. Tek başına kimlik ve güvenlik siyaseti ekonomik krizin derinleştiği ve süreklileştiği bir ortamda seçimi kazanmaya yetmiyor. 31 Mart sonuçları bunu gösterdi.

Üstelik, ekonomik sıkıntılar seçmeni kimlik parantezinde tutmayı zorlaştırıyor. 

Ayrıca, CHP’nin son yıllarda kimlik siyasetinin sınırlarını aşan bir dil, söylem ve siyaset benimsemesi, AKP seçmeninin ‘kimlik anksiyetisi’ni hafifletmiş görünüyor. Kültürel-kimliksel bir ‘tehdit’ olarak algılanmayan CHP artık daha ‘oy verilebilir’ bir parti olarak değerlendiriliyor. Böylece, AKP’nin oy alabileceği havuz giderek daralırken rakibinin ulaşabildiği kitle genişliyor. Sonuçta, AKP’nin mevcut seçmenini de kaybetmemesi için ekonomide başarı şart.

Ekonomiyi düzeltmek için AKP’nin 2028’e kadar zamanı var. Rasyonel politikaları sonuç alacak biçimde yürütmek üzere dış politikada dünyayla uyumlu, çatışmadan uzak ve Batı’yla barışık bir çizgi izleniyor. Bir süredir revizyonist ve Avrasyacı söylemden de uzak duruluyor.

Ancak, dışardan beklenen desteğin anlamlı bir seviyeye çıkması için hukuka ve demokrasiye dönerek ‘öngörülebilir bir ülke’ olmak gerek. Hukuk olmadan kalkınmanın da olmayacağını nihayet anlamış olmalıyız. Muhalefetle diyalog hukuk devletine dönüşü sağlar ve demokrasiyi güçlendirirse ekonomi politikasının başarısı için gereken ulusal iklim oluşur ve de uluslararası katkı gelir. Bu yol gerek AKP gerekse Türkiye için makul bir seçenek.

İktidar partisi ‘yumuşama’dan sözediyor, çünkü ‘sertlik’ politikasının ‘karşı’yı kenetlediği, büyüttüğü ve motive ettiği ortada. AKP, CHP’ye kaybettiği neredeyse bütün belediye başkanlıklarını kutuplaşma nedeniyle kaybetti: AKP karşıtı seçmen CHP’de birleşti. AKP kutuplaşma siyasetiyle kazanamaz artık, çünkü en büyük kutup ‘AKP karşıtları.’ İktidar partisi, CHP ile diyalog yoluyla kendi aleyhine işleyen bu kutuplaşma iklimini aşmaya çalışıyor.

CHP de normalleşmeden kazançlı çıkacağını düşünüyor.

Yerel seçimlerde oyunu artıran ve ilk defa tek başına iktidar alternatifi bir parti olarak öne çıkan CHP iktidarla diyalog kuran ‘sorumlu bir muhalefet partisi’ görüntüsü vermek istiyor. Bunu yaparken yıllardır iktidar sorumluluğu almamış CHP’nin ‘Türkiye’yi yönetmeye hazır’ olduğunu vurgulanmaya çalışıyor. Anlamlı bir çaba bu. Unutmayalım ki 14 Mayıs’ta muhalefetin yaşadığı yenilginin nedenlerinden biri, ‘Bunlar ülkeyi yönetemez’ algısıydı. Diyalog içinde, inisiyatif alarak spesifik sorunlara iktidarla birlikte çözüm bulmaya çalışan CHP, seçmene, ‘Yönetebiliriz’ mesajı veriyor. 

Kısaca, CHP yerel seçimler sonrası arkasına aldığı rüzgarı AKP’ye muhalefetini sertleştirerek değil ‘sorumlu’ davranarak güçlendireceğini hesaplıyor. Ayrıca, diyalog siyasetinin iktidar bloku tabanında ekonominin iyi yönetilmesini ve gerginlik siyasetinin sonlanmasını isteyen kesimlere CHP’nin ulaşmasını sağlayan bir kanal açacağı da bekleniyor olabilir.

Dolayısıyla normalleşme sürecinin siyasette CHP’nin etkileyebildiği toplumsal kesimleri genişleteceği öngörülüyor. Ülkeyi ‘yönetebilir’ bir parti olduğu algısını güçlendiren ve nüfuz ettiği toplumsal kesimleri genişleten bir normalleşme sürecine CHP’nin katılması siyaseten anlamsız değil.

Ayrıca, yerel seçimleri kazanan CHP hizmet üretmek zorunda. Belediyelerdeki performansı CHP’ye bir sonraki seçimi kazandırabileceği gibi kaybettirebilir de. ‘İş yapabilen, hizmet ve çözüm üretebilen bir CHP’ algısının yaratılmasında yerel yönetimler büyük bir fırsat.

Peki, bu nasıl olacak?

CHP belediyelerinin devraldığı borçlar devasa. Hizmet üretebilmek, seçmenin taleplerini karşılamak için kaynaklara ve merkezin engellemelerinden kurtulmaya ihtiyaçları var. 1989 başarısının ardından 1991 fiyaskosunu yaşamak istemeyen CHP’nin belediyelerini de rahatlatacak biçimde iktidarla diyalog içinde olması rasyonel bir strateji.

Depremle yerle bir olan Adıyaman nasıl ayağa kaldırılacak? Kasaları boş hatta borçla dolu belediyeleri devralan CHP’li başkanlar nasıl hizmet üretecek?

Kısacası, CHP’nin sorumluluğunu yüklendiği belediyeler de iktidar partisiyle inatlaşmayı değil yer yer uzlaşmayı gerektiriyor.

30 Mart tarihli yazımda “Seçimden sonra normalleşme mümkün mü?” diye sormuş ve “AKP yerel seçimleri kazansın veya kaybetsin normalleşme seçeneğini değerlendirmek zorunda kalacak” demiştim. Seçimlerde yerel yönetimlerde üstünlük kuran CHP de yönettiği belediyelerde başarılı olmak için siyasette diyalog ve yumuşamaya şans vermiş gibi. Özgür Özel liderliğindeki CHP, AKP iktidarını bir an önce bitirmeye odaklanmaktansa ömrünü tamamladığında yerini doldurmaya hazır, sorumlu bir parti pozisyonu alıyor.

Sonuçta, uzun yıllar sonra iktidar bloku ile ana muhalefet partisi arasında bir diyalog kuruldu. Muhatapların süreci sürdürebilmesi için bu diyalogun somut olumlu sonuçlar yaratması gerek. Özellikle CHP’nin tabanından gelen eleştiri ve itirazları yatıştırabilmesi buna bağlı. 

Sorumluluk iktidarda. Normalleşme hedefleniyorsa, yani ‘siyasette olağanüstülük hali’nden vazgeçiliyorsa yapılacak ilk iş Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamak olmalı, çünkü normalleşme ancak hukuk devletinin gereklerini yapmakla olur.