Erdoğan’ın ‘Hamas muhabbeti’ neye hizmet ediyor?

İsrail’in soykırımla dayattığı koşullarda ateşkesi reddeden Hamas’ın boyun eğdiğini, dahası Yahudi devletini tanıyıp silahsızlanmayı kabul ettiğini düşünün! Ve bunu temin eden ülkelerin başında Türkiye’nin geldiğini. Ve bu sonucun Beyaz Saray’da Başkan Joe Biden ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından başarı olarak duyurulduğunu! Beyaz Saray, Erdoğan’ın iple çektiği Washington ziyaretinin ertelenmesine “Programların uyumlu hale getirilememiş olmasını” gerekçe gösterdi. Olgunlaştırılamayan ortak gündemin başlıklarından biri Hamas’ı yola getirme misyonundaki başarısızlık olabilir mi? Bazı işaretler var ki “Olabilir’ dedirtiyor.

Erdoğan’ın Hamas’la iştigalinin “ABD’ye rağmen” olduğunu sananlar, düz bir mantıkla, İsmail Haniye başkanlığındaki heyetin 20 Nisan’da Dolmabahçe’de ağırlanmasını “ziyareti yakan temel neden” olarak görüyor. Kolaycılığa kaçan bir muhalefet. “Terör örgütü liderlerini ağırlayan bir cumhurbaşkanı ile Biden elbette görüşmez” diyorlar. Hatta Erdoğan’ın Haniye’yi kabul ederek ziyaret planını kasten yaktığını düşünenler var. Muhalefet, ABD’deki neo-conlar, Yahudi lobisi ve İsrail’e yakın düşünce kuruluşlarının tepkilerini baz alarak ezberden çıkarımlar yapıyor.

Her şeyden önce Hamas’la temaslar ABD’nin bilgisi dahilinde. Ziyaret gündeminde Gazze’nin olması da kaçınılmaz. İptale gerekçe Hamas’ın ağırlanması değil muhtemelen bu ağırlamadan arzulanan sonucun çıkmaması. Fakat iptal tamamen buna da bağlanamaz. Son yıllarda S-400 ve ABD’nin SGD-YPG’ye desteği başta olmak üzere Türk-Amerikan ilişkilerinde yük bindiren çelişkilerden kurtulmak için Washington iç siyasi denklemde değişim istiyor. Yeni bir Kürt açılımı ve siyasi tutukluların bırakılması buna dahil. Bu şekilde Erdoğan’ın milliyetçi çemberin dışına çıkacağı, manevra alanı bulacağı ve ilişkileri geren bağlamların değişeceği umuluyor.

Hamas bağlamını ele almamız meselenin ondan ibaret olduğu anlamına gelmiyor. Gazze’de soykırım savaşı sürerken İsrail’le ticareti kesemeyen Erdoğan’ın, ABD ile koordinasyon olmadan Hamas’la görüşeceğini düşünenler yanılıyor. 7 Ekim Aksa Tufanı’nın hemen ardından panikle Haniye’yi İstanbul’dan gönderten sanki Erdoğan değildi. Ama Hamas’la iletişim için Türkiye kanalına da ihtiyaç vardı ve ABD’nin talebiyle kapı yeniden açıldı.

***

Son haftalardaki temas trafiğine baktığımızda izlenen yol haritasının sadece ateşkesi değil Hamas’ın dönüştürülmesi hedefini de içerdiğini görüyoruz.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 17 Nisan’da Doha’da Haniye ile üç saat görüştü. Bu da Amerikalıların bilgisi dahilindeydi. Öncesinde ABD Dışişleri Müsteşar Vekili John Bass Ankara’da Fidan’la bu meseleyi de müzakere etmişti. Haniye ile buluşmadan sonra Fidan dedi ki; "Yıllardır Hamas'la yaptığımız görüşmelerde, kendilerinin 1967 sınırları içerisinde kurulacak olan bir Filistin devletini kabul ettiklerini, Filistin devletinin kurulmasını müteakip Hamas'ın silahlı kanadının olmasına gerek kalmayacağını, bir siyasi parti olarak hayatlarına devam edeceklerini bana ilettiler."

Fidan’ın Doha temasları, Hamas heyetini Dolmabahçe’ye getiren koşulları hazırladı. 25 Nisan’da Erdoğan’la görüşmeden sonra Hamas Siyasi Büro Üyesi Halid Hayya, Associated Press (AP) üzerinden Batılı alıcıları hedef alan bir açıklama yaptı. 1967 sınırları içinde bağımsız bir Filistin devletinin kurulması karşılığında silah bırakarak siyasi bir partiye dönüşmeye ve en az beş yıllığına bir ateşkese hazır olduklarını söyledi. 27 Nisan’da Fidan bu kez TBMM'de uluslararası komisyon başkanlarına şunu söyledi:

"Biz 1967 sınırlarına dönülmesini ve iki devletli bir çözümü savunuyoruz. Hamas'ın '1967 sınırlı 2 devlet kurulması halinde silah bırakacağız' açıklaması da çok önemli. Çabamızı da bu yönde sürdürüyoruz. Türkiye, garantör olmaya hazır.”

Esasen Hamas’ın silah bırakarak siyasi çözüme yönelmesi konusunda baskı taktikleri Fidan’ın selefi Mevlüt Çavuşoğlu döneminde de uygulandı.

***

Hamas “nehirden denize Filistin’e özgürlük” sloganını korusa da 2017’deki deklarasyonunda “1967 sınırları içinde Filistin devletinin kurulmasını” kabul ederek klasik çizgisini esnetmişti. Son zamanlarda Filistin Kurtuluş Örgütü’ne (FKÖ) katılma iradesini de daha belirgin hale getirdi. Bu dönüşüm özünde El Fetih gibi Hamas’ı İsrail’i tanımaya götürüyor. Yalnız Hamas silah bırakmayı Filistin devletinin kurulması koşuluna bağlıyor ki bu da ABD’nin hedeflediği taahhütten farklı bir yere çıkıyor. İsrail, 1993’teki Oslo Anlaşması’na rağmen Filistin devletinin kurulmasına asla izin vermezken anlaşmanın finansörü ABD de Filistinlilere taahhütleri Tel Aviv’in insafına bıraktı. Haliyle silahlı direnişe veda gerçekçi değil. İşgal sürdükçe silahlı direniş de sürecektir, Hamas olsun ya da olmasın. Hamas, El Fetih’in izinden gitse bile başka örgütler direnişin yükünü omuzlayacaktır.

***

Tutsaklarla ilgili uzlaşmazlıklar bir kenara Hamas’ın ateşkesin kalıcı olması ve İsrail’in Gazze’den tamamen çekilmesi şartları ABD’yi de geriyor. Biden bir taraftan Katar, Mısır ve Türkiye’den Hamas’ı bunaltmalarını isterken diğer yandan söz geçiremediği İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’yu sıkıştıracak kaçak yollar arıyor.

ABD, Yahudi devletine koşulsuz desteğiyle soykırımın birincil suç ortağı; İsrail’i durdurabilecek yegâne güç de yine kendisi. İstedikleri her şeyi verip ardından “İsrail devleti ile Netanyahu’yu ayrı tutuyoruz” cümlesine sıkıştırılan sahtekarlık ateşkes için gerekli baskıyı üretmiyor. Biden, Tel Aviv’i durduracak kararlar almak yerine dostlardan İsrail’i dürtmelerini bekliyor. Erdoğan’ın Hamas’a kucak açması ve “İsrail’le ticareti kestik kesiyoruz” açıklaması da Washington’dan icazetli bir ayarı andırıyor.

***

Tartışmanın diğer tarafında Hamas’ın siyasi bürosunu Doha’dan İstanbul’a taşıması var. Katar, ABD’nin baskıları ve İsrail’in manipülasyonlarından bunaldı. Arabuluculuğu sorgulanıyor. Amerikan Kongresi’nde birileri Katar’ı cızbız etmek için yanıp tutuşuyor. Demokrat Vekil Steny Hoyer, Katar’dan fonların kesilmesi ve liderlerinin Doha'dan gönderilmesi tehdidiyle Hamas’a baskı yapmasını istedi. “Eğer Katar bu baskıyı uygulamazsa ABD ilişkileri gözden geçirmeli” dedi. Senatör Ted Budd de Katar’ın NATO üyesi olmayan ortak statüsünün gözden geçirilmesi yönünde bir tasarı sundu.

Temsilciler Meclisi Gözetim Komitesi Başkanı James Comer ise Doha'nın Hamas'a 2018'den bu yana ayda 30 milyon dolar ödediğini öne sürdü. Katar’ın Washington Büyükelçiliği suçlamaları reddetti: “Katar, Hamas'a ödeme yapmıyor. Katar, İsrail hükümeti ile tam bir koordinasyon içinde 2018'den bu yana Gazze'ye insani yardımda bulunuyor.” Açıklamada, yardımın iki türlü yapıldığı not edildi: “Birincisi BM Proje Hizmetleri Ofisi'nin gözetimi altında Gazze'de elektrik üretmek için İsrail'den yakıt alımı. İsrail tüm yakıt transferlerini kontrol etmiştir. İkincisi 2021'den bu yana Gazze'deki yoksul aileler için Dünya Gıda Programı tarafından yönetilen ve İsrail tarafından denetlenen aylık 100 milyon dolar tutarındaki ödemelerdir. ABD de Katar'ın insani katkılarını desteklemektedir.” Ayrıca eski Başkan Donald Trump'ın Orta Doğu Özel Temsilcisi Jason Greenblatt’ın 2018’de yardım ulaştırılması için İsrail-Katar arasında yapılan anlaşmayı desteklediği hatırlatıldı.

2018’de Doha, Gazze’de maaşların ödenmesi için 15 milyon dolar aktardığında İsrail, açıkça insani durumun iyileştirilmesi için gösterdiği çabalar nedeniyle Katar’a teşekkür etmişti.

Geçen kasımda Temsilciler Meclisi Üyesi Mike Waltz bir Amerikalının saçının teline dokunulması halinde Türkiye ve Katar dahil Hamas’ı destekleyen ülkeleri tehdit etmişti. Bunun üzerine Katar Büyükelçiliği "Hamas'ın Katar'daki siyasi ofisi ABD'nin talebi doğrultusunda açıldı” yanıtını vermişti.

Cumhuriyetçi Vekil Max Miller da yönetimden Hamas liderlerinin Doha’dan teslim alınmasını istemişti.

Demokrasileri Savunma Vakfı ve Orta Doğu Forumu gibi İsrail yanlısı kuruluşlar da Katar’a ders verilmesi için Biden yönetimini sıkıştırıyor. Hatta Orta Doğu Forumu 12 şirket ve hedge fonuna mektup göndererek Katar Yatırım Otoritesi ile yatırım ilişkilerini kesmelerini istedi.

***

Kongre, Amerikan gücünün her şeyi yapmaya muktedir olduğunu düşünen, stratejik zekadan yoksun, cahil ve bağnazlardan geçilmese de işler başka türlü yürütülüyor.

Hamas’a himaye sunmak 11 bin Amerikan askerinin üslendiği Katar’ın kendi başına verebileceği bir karar değil. Türkiye ya da başka bir ülke de ABD’den yeşil ışık almadan bunu yapamaz.

Doha’nın Hamas’la mesaisi pragmatizm kokuyor. Meseleyi fayda-maliyet analizi yaparak ele alıyorlar. ABD’nin Afganistan’da savaştığı Taliban’la müzakerelerine de Doha ev sahibiydi. Biçilmiş bir misyon var; Katar da bunun siyasi-diplomatik avantajlarından nemalanıyor. Meseleyi yakından takip edenlerin söylediği şey şu: Katar, 2006’da Hamas’a ABD'nin talebi üzerine iletişim kanalı açtı.

2012, 2014, 2021 ve 2022’deki çatışmaların durdurulmasında bu kanal iş gördü. Ayrıca İsrail korkunç yıkımların ardından 5 kuruş tazminat ödemezken her seferinde Tel Aviv ve Washington’ın onayıyla Katar fonu devreye sokuldu. Tabii Amerikalılar, Katar’ın Hamas’la ilişkilerinin getirisi-götürüsü konusunda yer yer gelgitler yaşıyor. Trump zamanında Katar birdenbire “İslamcı terör örgütlerinin destekçisi’ oluverdi. O vakit Körfez’deki 4 komşunun Katar’a uyguladığı ablukanın gerekçelerinden biri Hamas dahil Müslüman Kardeşler’e himaye sunulmasıydı.

***

Şimdi iş “teröre destek” suçlamasıyla yaptırım tehditlerine varınca Katar Başbakanı arabuluculuk misyonunu gözden geçirebileceklerini açıkladı. Bir bakıma “İstiyorsanız Hamas’a başka bir ev bulabilirsiniz” demiş oldu. Bunun üzerine yeni sığınağın neresi olacağına dair tartışma alevlendi.

1999’da Ürdün’den çıkartılan Hamas, 2012’ye kadar Suriye’de kalmıştı. Esad’ı yalnızlaştırma stratejisinin bir parçası olarak Şam’dan çıkması sağlanmıştı. Sonra Hamas Türkiye, Katar ve Mısır üçgeninde dönüp durdu. Türkiye yeni adres olarak öne çıksa da Amerikan-İsrail ikilisinin Katar’a yaptıkları baskının aynısını burada yapamazlar. Ayrıca Türkiye, Hamas’ın ekonomik faaliyetleri açısından da rahat edeceği bir yer. Türkiye’nin Hamas’a laf geçirecek aktör olmasını isterler ama ev sahipliğine rıza gösterirler mi şüpheli. Umman da öne çıkıyor, lakin Muskat’ın İsrail’le ilişkisi arabuluculuk için kifayetsiz. Ekonomik olarak Katar gibi ‘ayartıcı’ ve ‘teşvik edici’ olamaz. Bir diğer alternatif Cezayir. Cezayir de İsrail’le konuşabilen bir ülke değil. ABD ile mesafesi de büyük. Ürdün’ün adı da gündemde. İsrail’e kalkan olan Ürdün çok katı gözetim uygulayacağı için burası da Hamas’ın uzak durmak isteyeceği bir yer. Mısır olabilir fakat Hamas, muhaberatın cenderesi altında kalmak istemez. Lübnan’a gitmek ise İsrail’in suikastlarına hedef olmak demektir. İran ise kesinlikle kaçınılan seçenek. İran’ın Filistin’den elini çekmesi temel öncelik iken aksi bir yolu açmak istemezler. İran da direnişe zarar vereceği gerekçesiyle buna yanaşmayabilir.

Türkiye’ye biçilen rol belli: Hamas’ı dönüştürmesi ve silahlara veda etmesi. Bunun için ev sahipliği işe yarayacaksa elbette yeşil ışık yakabilirler. Olacaksa zaten İsrail’e kalkan olanların rızasıyla olacaktır.