Özgür Özel'in Erdoğan'la diyalog talebini neden önemsiyorum?

CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in 

Cumhurbaşkanı Erdoğan'la görüşme isteğini, 

diyalog talebini

önemsiyorum.

Neden?..

Çünkü, çok partili demokrasiye

adım atıldığından beri

bu ülkede siyasi liderler

birbirlerine el uzatmadılar.

Asker darbe yaptı.

Başbakanlar asıldı.

Siyasi liderler hapse atıldı.

Partiler kapatıldı.

Siyaset yasakları konuldu.

Ama gel gör ki liderler, 

ara sıra yakınsalar da,

içlerine sinmese de,

olan biteni seyrettiler,

sineye çektiler.

Askeri darbe anayasalarının

kırmızı çizgileri içinde

oynamayı demokrasi sandılar.

Oysa yapılması gereken,

askerin yaptığını

sineye çekmek değil,

tam tersini yapmaktı.

Dur demekti askere.

Bir büyük uzlaşma projesi ile

siyaset sahnesine çıkmaktı.

Bütün farklılıklarla

barış içinde birlikte yaşanacak

ortak bir demokrasi çatısı kurmaktı.

Bunun için dört dörtlük

bir demokratik anayasa yapmaktı.

Gerçek bir hukuk devletinin,

adalet ve özgürlük düzeninin

temellerini hep birlikte atmaktı.

Ama olmadı, yapamadılar.

İkinci Dünya Savaşı sonrası

Avrupası'nın siyaset sahnelerinde gerçekleştirilen

büyük uzlaşma,

işbirliği projeleri

bizde ne yazık ki hayata geçirilemedi.

Liderler hep kendi başlarına oynadılar.

Hep kendi başlarına

yapabileceklerini sandılar.

Hep birbirlerini yenerek,

birbirlerini siyaseten tüketerek,

kendi başlarına Türkiye'nin önünü

açabileceklerini sandılar.

Hep "tek adam"ı oynadılar,

İngilizce deyişle,

"one man show"a özendiler.

Kendi kendileriyle o kadar meşbu,

o kadar doluydular ki,

demokrasiyi hep kendileri için istediler,

her şeyi kendi başlarına

yapabileceklerine inandılar.

Seçim sandığından çıkmayı

yeterli gördüler,

demokrasiyi sadece "oy"dan,

"seçim sandığı"ndan ibaret gördüler.

Kendilerinden başkasına

dudak büktüler, küçümsediler.

Demirel'leri,

Özal'ları,

Ecevit'leri düşünün...

Evet Demirel

"altı kere gitti,

yedi kere geldi!" 

Bununla övündü.

Evet, "barajlar, köprüler,

yollar kralı" oldu.

Evet Özal,

iki elini havada kavuşturdu, meydanlarda

"dört eğilimi birleştirdim" diye

koşturdu durdu.

Evet Özal,

Türkiye'de"piyasa"yla, "rekabet"le

ekonominin önünü açtı,

ekonomiyi dışa açtı

ve ülkeyi ihracat yollarında

yürütmeye başladı.

Evet Ecevit,

demokrasi mücadelesi açısından

çok anlamlı örnekler verdi;

meydanlarda kitleleri dalgalandıran

duygulandırıcı konuşmalar yaptı;

çok partili siyasal tarihimizin

belki de en karizmatik lideriydi.

Peki ya sonuç?..

Üçünün de kurdukları partiler,

Demirel'in DYP'si,

Özal'ın ANAP'ı,

Ecevit'in DSP'si

silinip gittiler.

Demirel de, Özal da, Ecevit de

o kadar yıl birbirleriyle

kavga edip durdular.

Egolarına, kibirlerine dur deyip,

birbirlerine el uzatmadılar.

Türkiye'nin temel sorunlarını

çözüm rayına sokabilecek

"büyük koalisyon"lar,

siyasal işbirliği, 

uzlaşma projeleri

akıllarından geçmedi.

Böylesine bir vizyondan,

demokrasi kültüründen

yoksundular.

Soldan sağa: Süleyman Demirel, Alparslan Türkeş, Bülent Ecevit, Turgut Özal

ve Necmettin Erbakan Türkiye'nin siyasi tarihinde uzlaşmaz tavırlarıyla da iz bıraktılar

Sonuç ortada...

100 yıl önce Atatürk'ün

"Cumhuriyet Devrimi"yle

yıkılan "saltanat"ın yerine,

100 yıl sonra bugün

"bir başka saltanat" gelmiş durumda.

Çünkü Türkiye,

çok partili demokrasiye

adım attığı 1946'dan beri

tam 78 yıldır  Cumhuriyet'i

gerçek demokrasiyle

"taçlandırabilmiş" değil.

Cumhuriyet'in kuruluş döneminde

yapılmış bazı temel yanlışları

düzeltebilmiş değil.

Türkiye 78 yıldır

kökleri Osmanlı'ya giden

"kültür savaşları"nı,

kutuplaştırmaları

sonlandırabilmiş değil.

Türkiye 78 yıldır

siyaseti husumet üzerinden,

düşmanlık üzerinden yapan

siyah beyaz anlayıştan

kopabilmiş değil.

Bu yüzden demokrasiden de,

hukukun üstünlüğünden de,

insan hakları ve özgürlük düzeninden de,

demokrasinin temel taşı olan

dine saygılı laiklik çizgisinden de,

Türkiye'yi kanatan "Kürt sorunu"nun

çözümünden de ne yazık ki hala uzağız.

Söz galiba uzadı...

İşte bütün bu düşüncelerle,

Özgür Özel'in Tayyip Erdoğan'a

dönük diyalog isteğini

yukarıda özetlediğim nedenlerle

önemsiyorum.

CHP'nin 31 Mart seçim zaferiyle

Türkiye'nin önünde

yeni bir dönem açılıyor.

Bu dönemde hiçbir şey

artık "eskisi olmamalı"!

31 Mart penceresini açan CHP,

bundan böyle hem kendisini,

hem Türkiye'yi büyütmek istiyorsa,

siyaset meydanına

bir büyük uzlaşma projesiyle,

dört dörtlük bir demokratik

anayasa önerisiyle çıkmalıdır.

Seçim kazanan bir parti liderinin,

20 yıl sonra seçim kaybeden

bir lidere el uzatması bir ilktir,

çok partili siyasal tarihimizde...

Sembolik de kalsa,

Sayın Özel'in bu çıkışını

demokrasi açısından önemsiyorum.