Adalet Bakanı, Hukuk’ta okuduğunu unutmuş

1 Mayıs’ta Taksim Meydanı yine kapatılacak....

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, TBMM’deki 23 Nisan resepsiyonunda Can Atalay ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi kararının Yargıtay marifetiyle uygulanmaması ile ilgili bir soruyu yanıtladı.

Bakan Tunç’un soruya verdiği yanıtı okuyunca şöyle düşündüm: Acaba soruyu yanıtlayan hukuk fakültesi mezunu Yılmaz Tunç değil de 23 Nisan nedeniyle Adalet Bakanlığı koltuğuna oturtulan ilkokul öğrencisi bir çocuk muydu?

Yılmaz Bey, sorunun “Anayasa Mahkemesinin kuruluş kanunundan kaynaklandığını” düşünüyor.

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) bireysel başvurulara baktığına dikkat çekip, şunu söylüyor:

“Adliye mahkemelerinde verilen kararların da son inceleme yeri Yargıtay. İdari yargının son inceleme yeri de Danıştay. Dolayısıyla her bir yüksek mahkemenin görev alanı var. Siz, şimdi bu görev alanlarıyla ilgili düzenlemeyi yapmazsanız yetki tartışması sürekli devam eder. Anayasa Mahkemesi kuruluş kanununda yapılacak bir değişiklikle, yüksek mahkemelerimiz arasında tartışmaya neden olan hususlar bundan sonra olmaz. Kanun değişikliği gerekir.”

Adalet Bakanı’nın bu sözlerinin Türkçe çevirisi şu:

“AYM Kuruluş Kanunu’nda değişiklik yaparak, bireysel başvurularda AYM incelemesini sınırlandıracağız.”

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç

Bu fikir aslına bakarsanız AYM’ye bireysel başvuruları fiilen kaldırmak anlamına da geliyor.

Bakan’ın söylediği kanun değişikliğini yapabilmek elbette mümkün. AKP – MHP koalisyonunun TBMM’de bu değişikliği yapabilecek çoğunluğu var. Ancak bu bireysel başvuru hakkı ile ilgili Anayasa hükmü ile çelişmeden nasıl başarılabilir, bilemiyorum. Yapacakları değişiklik, şapkadan tavşan çıkarmaya benzeyecek gibi geliyor bana.

Öte yandan Can Atalay ile ilgili olarak verilmiş, bir AYM kararı var. Bu karar halen geçerli.Yargıtay’ın kendinde vehmettiği yetki, bu kararın hukuki geçerliliğini ortadan kaldırmış değil.

Buna göre AYM, Can Atalay’ın seçilme ve siyaset yapma hakkının ihlal edildiğine karar vermiş.

Bakan Tunç, sözünü ettiği kanunu çıkararak, bundan sonra bu tür uyuşmazlıkların önüne geçebilir.

Ancak bu, AYM Kuruluş Kanunu’nda yapılacak düzenlemenin yürürlüğe girmesinden sonra uygulanabilir. Geriye doğru yürümez. Eski deyimle söyleyeyim, makabline şamil kanun olmaz.

Anayasa’nın 153. Maddesi, ortalama zekânın biraz altındaki birisinin bile anlayabileceği kadar açık:

“Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.”

Bu açık hüküm ortada dururken, Bakan Tunç hala “mahkemeler arasındaki yetki sorunundan” söz ediyor ve bir kanun çıkartarak bunu halledebileceğini düşünüyor.

Bunu nasıl yapacak, 12 Mart darbecileri gibi “makabline şamil” kanun mu çıkaracak?

Can Atalay ile ilgili AYM kararı hala geçerli ve geriye doğru yürüyen bir kanun çıkarıp, buna dayanarak Can Atalay’ı hapiste tutmaya devam etmek demek Atalay’ın haklarını bir kez daha ihlal etmek demek.

Belki biliyorsunuz, Adalet Bakanı, Türkiye’nin en köklü hukuk okullarından İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun.

Kanunların geriye doğru yürümeyeceğini de fakültenin daha 1. sınıfında öğrenmiş olmalıydı. Bize Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde 1. sınıfta öğrettiler mesela.

Hocalarından hayatta olanlar, Bakan’ın bu demecini okuyunca kim bilir ne kadar üzülmüşlerdir; “bu çocuğu nasıl oldu da mezun ettik” diye!

***

30 Nisan’dan sonra 1 Haziran gelseydi

1 Mayıs Taksim kutlamalarından (Arşiv)

Takvimin böyle olması, seçimin ertesinden beri “özgürlükçü yeni Anayasa” türküsünü çığıranlar açısından hiç iyi olmadı.

Yani nisan ayını mayısın takip etmesi ve 30 Nisan’dan sonraki günün 1 Mayıs olmasını kast ediyorum.

Oysa nisan ayından sonra haziran gelseydi ve mayıs ayı en azından şu “özgürlükçü, sivil yeni Anayasa” tantanası bitene dek ertelenmiş olsaydı, ne kadar iyi olacaktı.

Takvimin öyle değil de böyle olması işleri karıştırdı, takkeler düştü. Lafın gelişi “takke düştü” diyorum ya zaten o takkelerin altında nelerin döndüğünü biliyorduk hep, bir kez daha öğrenmiş olduk.

1 Mayıs’ta Taksim Meydanı yine kapatılacak.

Oysa Anayasa Mahkemesi, daha önceki yasaklamaların “Anayasa’nın 34’üncü maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına” aykırı olduğuna karar vermişti.

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, bunun bir yasak değil, “kısıtlama” olduğunu söylüyor. Gerçekten bir tür fıkra gibi bu:

“Taksim’de 1 Mayıs kutlanmaması yasaklama değil kısıtlamadır. AYM kararı belli. 100 kişi toplanıp çelenk bırakabilir, sendika temsilcileriyle konuştum. Bundan sonra böyle.”

Bakan “bundan sonra böyle” diyor ama bunu “yerse” diye de okuyabilirsiniz.

AYM kararını 100 kişi için uygulayıp, 101. kişiden itibaren uygulamamak gibi ilginç bir durum ortaya çıkacak.

Gördüğünüz gibi “askeri darbenin izlerini taşıyan Anayasa” kalkacak, yerine özgürlükçü, sivil olanı gelecek diyenler, asker anayasasına bile rahmet okutacak bir zihniyetteler.

Özgürlüklerin kullanımına İçişleri Bakanı keyfine göre karar verecek demek ki. Anayasa’da da şöyle yazacak her halde: Bundan sonra böyle!