Yazıktır!

Geçen yıl taşıt kredi faizi yüzde 30’un altındaydı. O faiz oranında ithal edilen taşıt sayısı ise 113 bindi…

Şimdilerde taşıt kredi faizleri yüzde 70’in üzerinde. Lakin ithal edilen taşıt sayısı 159 bini aştı…

Bunun anlamı nedir?

Öyle bir kesim var ki, faiz yüzde 10’dan yüzde 100’e çıkmış umurlarında bile değil. Yine bu kesimin fiyat ilişkisi de öyle esnek değil. Alacakları ürünün fiyatı ha 3 milyonmuş ha 6 milyon lira olmuş pek değişmiyor… 

Onlar maliyetine bakmadan tüketebiliyorlar. 

Nitekim Türkiye’nin tüketim malı ithalatı yıllık bazda 48 milyar dolara dayandı. Oysa daha Haziran 2023’de bu tutar 38 milyar dolar düzeyindeydi. 

Faizlerin artmaya başladığı dönemden bu yana tüketim malı ithalatı 10 milyar dolar artarken bu artışın nerede ise tamamı otomobil ithalatından geliyor. 

***

Bu veriler çok önemli. 

Çünkü Türkiye şimdilerde kemer sıkmak zorunda. İthalatımız çok yüksek ve de ihracatımız bunu karşılayamıyor. 

Döviz ihtiyacımız had safhada.

Dış ticarette dengeye altın ve enerji hariç olarak bakıyoruz. 2019 yılındaki kemer sıkma döneminde altın ve enerji hariç dış dengemiz 14 milyar dolar fazla vermişti. Şimdilerde bu veri eksi 30 milyar dolar düzeyinde. 

Kısaca tüketim malı ithalatımızın da 48 milyar dolar seviyesinden 20 milyar doların altına gerilemesi gerekiyor. 

İyi ama bu kemer nasıl sıkılacak ve kim sıkacak?

***

Mehmet Şimşek ısrarla kemeri dar gelirliye sıktırmak istiyor. Bu açıdan bakıldığında ne emekliye zam verme niyetinde ne de çalışanların ücretinin artışına taraftar. 

Sanırsınız ki yukarıda saydığım arabaları bu kesim alıyor. 

İşin analizi açısından çok değişik veriler daha var. Mesela bir döner 1000 liraya satılabiliyor. Türkiye’de Ocak 2024 itibari ile ortalama net ücret 26 bin lira. Evet, bu veri SGK verisi. 

Asgari ücret 17 bin lira ve ortalama ücret 26 bin lira. 

Bu paralar ile kira mı ödersiniz, lokantaya mı gidersiniz. Bu ücret düzeyi üzerinden nasıl kemer sıkacaksınız? Ya da sabit gelirlilerin sıkacak kemeri mi var?

***

Mehmet Şimşek şu açıdan haklı. Ülkemizde deli gibi tüketim var ve bu deli gibi tüketim çılgın fiyatların oluşmasına neden oluyor. 

Ama bu deli gibi tüketimin yanında hem emeklinin hem de çalışanın ücreti tarihi düşük seviyelerde. 

Bir bakıyorsunuz ki basit bir lokanta fiyatı bile Avrupa ülkelerinden daha pahalı. 

Şöyle izah edeyim: Avrupa’da ortalama ücret 2500 euro ama bir lokantada yemek fiyatı 20-30 euro. Oysa bizde yukarıda verdiğim SGK verisine göre ortalama ücret 750 euro ama bir yemek fiyatı burada da 20-30 euro.

Hatta aynı fiyat karşılaştırmasını gayrimenkul üzerinden de yapabiliriz. 

Türkiye’de bu ücret düzeyine göre bu yüksek fiyat düzeyi nasıl oluşuyor?Ana mesele bu. 

Fiyata bakmadan çılgınca tüketimde bulunan bu kesim kim? Faiz artışının bile önünü kesemediği bu çılgın tüketiciler nereden geliyor? 

Eğer teşhisi doğru koyamazsak fatura çok ağır olacak. 

Nasıl mı? 

Bu tüketimi aşağı çekmek için mecburen daha sert önlemler alınacak. Mesela ücretlere zam yapılmayacak. Ama bu yeterli değil, çünkü özellikle bu alt gelir grubu çok büyük bir işsizlik sorunu da yaşayacak. 

Unutmayın ki, 2019 yılında şimdiki kemer sıkmanın yarısında 2 milyon 250 bin alt gelir grubu işini kaybetmişti. Ben bu dönemde (2024-2025) en az 3 milyon kişinin işini kaybedeceğini bekliyorum. Hatta bu sayı 4 milyonu da aşabilir.

***

Oysa işi daha düşük maliyetle atlatabiliriz. 

Bunu gerçekten başarabiliriz.

Eğer sorunun kaynağı olan o çılgın tüketicileri doğru teşhis edip, yine o kesimlere yönelik önlemeler alırsak çok daha düşük maliyetle bu kemer sıkma ve dengelenme sürecini başarabiliriz.

Lakin bu yönde Mehmet Şimşek hiçbir umut ışığı vermiyor. Korkarım ki büyük faturayı alt gelir grubuna çoktan kestiler. 

Korkarım ki, çok ağır bir yük altında 2 yıl geçireceğiz.