50 yıl sonra…

1 Mart 2024 seçimi, şimdiye kadar yerel seçimlere yüklenen anlamın ötesinde değer ve anlam yüklenen özel bir seçim oldu. Geride kalan 20 yılı aşkın sürede, ilk kez bu seçimde Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) birinci olamadı. Oldukça önemli bir farkla (CHP %37.76, AKP %35.48), birinciliği CHP’ye kaptırdı.

CHP’nin 2019 yerel seçiminde İstanbul ve Ankara başta olmak üzere birçok büyükşehir kazanması, bir anlamda bugünkü seçim sonuçlarının ayak sesleri gibiydi. Aradan geçen beş yıllık sürede iktidar, muhalefetin yürüyüşünün önünü kesebilecek öngörüler ve önlemler geliştiremedi. Tam tersine, son yıllarda hızla artan enflasyon, ona koşut olarak artan hayat pahalılığı ve hukuksuzluk, biriken diğer sorunlarla birleşince iktidarın hanesinde yıkım beklenir, hatta kaçınılmaz oldu.

Bu kez iktidar seçmeni büyük ölçüde sandık başına gitmeyerek, 2014’den beri muhalefetin yapamadığını yaptı; partisini birincilik kürsüsünden indirdi.

31 Mart 2024 yerel seçim sonuçları üzerine yazanlar ve konuşanlar, bu sonuçları SHP’nin 1989 yerel seçiminde aldığı sonuçlara benzetiyor. Biraz daha eskiye gidenler, CHP’nin 1977’den beri ilk kez birinci olduğunu söylüyor ve yazıyorlar.

Bu benzetmeler -arada önemli farklar olmakla birlikte- bir ölçüde haklılık payı taşıyor. Gerçekten 1989’da, Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) yerel seçimlerde umulanın ötesinde bir başarı elde etmiş, İstanbul ve Ankara’nın yanı sıra Diyarbakır ve Trabzon gibi farklı bölgelerdeki hemen bütün büyük yerleşimlerde belediyeleri kazanmıştı.

O tarihte, 12 Eylül 1980 darbe döneminde -diğer partilerle birlikte- kapatılmış olan CHP, kendi adı ve amblemiyle henüz yeniden açılmamıştı. 1980 öncesi CHP’sinin karizmatik lideri Bülent Ecevit, CHP’lilerle yolunu ayırmış, Demokratik Sol Parti (DSP) adıyla yeni bir parti kurmuştu. Ancak eski CHP’nin kadroları ve birikimini büyük ölçüde SHP temsil ediyordu.

1983’de, bütün siyasi eğilimleri bir arada tutmak savıyla yola çıkmış ve kurulduğundan beri iktidarda bulunan Anavatan Partisi (ANAP) ikinci dönemini yaşıyordu. 1987 Genel seçimini de kazanan ANAP’ın ikinci iktidar döneminde hem enflasyon artmış, hem de iktidar mensuplarına ilişkin -haklı haksız- yolsuzluk ve israf söylentileri artmıştı. Bu ortamda önemli sayıda ANAP seçmeni seçime katılmadı. ANAP’ın büyük kaybı nedeniyle, oyu artmamış olmasına karşın SHP’nin oranı arttı ve hemen bütün büyük kentleri kazandı.

12 Eylül darbesinden önceki son seçim olan Haziran 1977 seçiminde ise, CHP %42 oyla birinci parti oldu. 213’de kalan milletvekili sayısı tek başına iktidar olmaya yetmediği için Adalet Partisi’nden (AP) transfer edilen isimlerle Millet Meclisi’nde çoğunluk sağlanmış ve Bülent Ecevit’in Başbakanlığında CHP-Bağımsızlar koalisyonu kurulmuştu.

1973 SEÇİMLERİ

Bu nedenlerle, 31 Mart seçimleriyle 1989 ve 1977 seçimleri arasında benzerliklerin akla gelmesi doğaldır. Ancak, çok partili dönemde CHP’nin ‘makus talihini’ yendiği ve bu açıdan 31 Mart 2024’le özdeşlik kurulabilecek asıl seçim, 1977 değil, 1973 genel ve yerel seçimleridir.

Ekim 1973 genel seçiminde CHP %33.3 oy oranıyla birinci parti oldu; aynı yılın Aralık ayında yapılan yerel seçimde de oranını %37.3’e yükselterek birinciliğini sürdürdü.

1965 ve 69 seçimlerinin tartışmasız galibi AP, bu seçimlerde %29.8 ve %32.2’de kaldı. Her iki seçimde de katılım (%66 ve %62) alışılana göre çok düşüktü.

Aslında CHP, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonraki ilk seçimde, 1961’de de birinci parti olmuştu. Ancak bu seçimin adaletli bir yarış ve sonucun hak edilmiş bir sonuç olduğu söylenemez. 27 Mayıs darbesinin devirdiği Demokrat Parti kapatılmış, göstermelik ve adaletsiz yargılamalarla Cumhurbaşkanı Bayar, Bakanlar ve milletvekilleri hapsedilmiş, Başbakan Menderes ve iki Bakan asılarak cezalandırılmış, DP kitlesi mağdur ve mazlum hale getirilmişti.

Bu ortamda yapılan seçimde CHP %36.7 oy oranıyla birinci olurken, kapatılan DP’nin ardılı olarak nitelenebilecek iki parti, AP %34.8 ve Yeni Türkiye Partisi (YTP) %13.7 oranla, toplamda CHP’yi geride bıraktı. CHP’nin 1961 birinciliği hak edilmemiş, deyim yerindeyse ‘kerhen’ birincilikti ve esasen, darbeyi destekleyen tutumu nedeniyle oyları 1957 seçimine göre de önemli ölçüde gerilemişti.

Oysa, 1973’de durum farklıydı ve neredeyse 1961 şartlarının tam karşısındaydı.

12 Mart 1971 askeri müdahalesinden hemen sonra iktidardaki AP hükümeti bıraktı. Dönemin başbakanı Süleyman Demirel, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının imzasını taşıyan muhtıranın radyoda okunmasından birkaç saat sonra istifa etti; ancak ilerleyen günlerde muhtıracılarla gerginlik yaratmadan sürece içerden müdahil olmaya çalıştı.

12 Mart darbecileri, hükümetin istifasından sonra çoğunluğu teknokratlardan oluşan yeni bir hükümet ve Başbakanlığa da Prof. Nihat Erim’i atadılar. Prof. Erim, muhtıracıların isteği üzerine CHP’den istifa etmiş, böylelikle bağımsız ve sцzde tarafsız olmuştu.

Bu gelişme CHP’de tartışmalara neden oldu. Dönemin CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit, 12 Mart Muhtırasının, iktidardaki AP’yi değil, asıl -o dönem ortanın solunda olduğunu ilan eden- CHP’ye karşı olduğunu, CHP’nin gelişmesini engellemeyi amaçladığını ileri sürdü. Genel Başkan İsmet İnönü (İsmet Paşa) ile görüş ayrılığına düştüler.

İlk günlerde muhtıraya karşı tavır alan İnönü, büyük olasılıkla, asıl 9 Mart’ta radikal bir darbe girişimi olduğunu ve komuta kademesinin bu darbeyi önlediğini öğrenerek tutumunu değiştirmiş, daha uzlaşmacı bir tavır almıştı.

Ecevit’le İnönü arasındaki görüş ayrılığı önce Ecevit’in Genel Sekreterlikten istifasına, ardından Olağanüstü Kurultay’da desteklediği Parti Meclisi listesi kaybettiği için İnönü’nün Genel Başkanlıktan ayrılmasına yol açtı. 14 Mayıs 1972’de yapılan Kurultay’da Bülent Ecevit CHP’nin 3. Genel Başkanı seçildi.

88 yaşında olan İsmet İnönü Kasım 1972’de CHP’den istifa etti. 1961 Anayasasının verdiği olanakla, eski Cumhurbaşkanı sıfatıyla ‘Tabii Senatör’ olarak Senato Üyesi oldu.

Ertesi yıl (25 Aralık 1973’de) vefat etti.

Ecevit’in 12 Mart’a karşı tutumu, darbe yanlısı tutucuların ayrılmasına, gençler, demokrat aydınlar ve emekçi kesimlerinden yeni kitlelerin ilk kez CHP’ye katılmasına yol açtı. CHP bu kez hak edilmiş bir birincilik elde etti.

1973 genel ve yerel seçimleri, sadece uzun bir aradan sonra kazanılan seçim başarısı olması açısından değil, bir genel başkan değişikliğinin ardından girilen ilk seçimde kazanılan başarı olması açısından da 31 Mart 2024 seçimiyle büyük benzerlik taşıyor.

SEÇİM KAZANMAK YETMİYOR

Neredeyse tam 50 yıl sonra, 2023’de CHP, üst üste kaybedilen seçimlerden sonra 10 yılı aşkın görevde bulunan genel başkanını değiştirdi. Yeni genel başkan, göreve gelişinin 6. ayı dolmadan yapılan seçimde, 1973 yerel seçimleriyle aynı oranda sonuç elde etti. Ancak, son yarım yüzyılda hiçbir seçim sonucu, CHP’nin kalıcı bir başarı elde etmesine yetmedi. CHP, 1973 seçimlerinden sonra, 1974 yılında Prof. Necmeddin Erbakan’ın Milli Selamet Partisi (MSP) ile 7 ay süren bir koalisyon kurdu. Bu koalisyon döneminde Kıbrıs’a Barış Harekatı adıyla bir askeri harekat yapıldı ve Kıbrıslı Türklerin can güvenliği sağlandı.

CHP-MSP Koalisyonu, Kıbrıs harekatını kısa sürede oya çevirmek isteyen Ecevit’in tez canlılığı yüzünden uzun ömürlü olmadı. Araya, bugünkü AKP-MHP ittifakını anımsatan, ancak ondan da vahim Milliyetçi Cephe (AP/MSP/MHP) koalisyonları girdi. Oysa, 70’li yıllarda Türkiye’nin ihtiyacı, iki büyük partinin, CHP ile AP’nin koalisyon hükümeti kurmasıydı; olmadı. Liderlerin öngörüsüzlüğü ve inatları yüzünden Türkiye, siyasetin sokak kavgalarına döndüğü kötü günler yaşadı. Ancak Ecevit’in yükselen popülerliği, 1977 seçiminde de başarılı olmasını sağladı. AP, Milliyetçi Cephe kutuplaşmasının ve özellikle MHP ile ittifakının bedelini ağır ödedi; siyasi ömrünün en kötü seçim sonucunu aldı. MHP’nin ortaklarını aşağı çeken bu negatif etkisi, 1999’da DSP’nin ve bugünlerde AKP’nin benzer sonuçları yaşamasıyla devam ediyor. “İbret alınsa, tekerrür mü ederdi?”

1977 seçiminden sonra, AP’den ayrılanlarla kurulan koalisyon hükümeti, ekonomide de, toplumsal barış ve iç güvenliğin sağlanmasında da başarısız oldu. 1979 ara seçiminde CHP’nin oranı %29’a geriledi; Ecevit hükümeti istifa etti. Siyasiler, iç güvenlik ve ekonomik sorunların tavan yaptığı ortamda yine uzlaşma yolunu bulamadılar. Türkiye, 12 Eylül darbesiyle sonuçlanan kargaşa ortamına sürüklendi.*

On yıl sonra, 1989’da SHP’nin yerel seçimde elde ettiği göreceli başarının sonu da hüsran ve on yıllar sürecek bir başka yıkım sürecinin zemini oldu.

1989 sonucuna bakınca, SHP’nin 1991 genel seçiminde birinci parti olması umuluyordu. Ancak, merkez yönetiminde yapılan yanlışlar, yerel yönetimlerin başarısızlığı, yolsuzluk iddiaları, yerel parti yöneticilerinin belediye olanaklarına tamahı ve amansız iç yarışmalar nedeniyle üçüncü oldu. Oysa, ilk seçimden birinci çıkılacağı ve genel başkanının başbakan olacağı hayaliyle, Erdal İnönü ve Deniz Baykal arasında büyük mücadele yaşanmıştı.

1995 seçimine -1992’de yeniden açılan- CHP’nin adıyla ve Deniz Baykal’ın genel başkanlığında girildi. Baykal’ın CHP’si, %10.7’lik oranıyla, Ecevit’in -sadece kendi karizmasından ibaret olan- partisinin (DSP %14.6)) gerisinde kaldı. 1999’da da %10 barajının altında düşerek, 75 yıllık tarihinde ilk kez TBMM’de temsil olanağını yitirdi.

Bu açıdan, 31 Mart 2024, CHP için -50 yıl önceye benzeyen başarısıyla- önemli bir eşik noktasıdır. Ancak, bu eşikten umutlu bir geleceğe yürüyebilmek için, geçen yarım yüzyılda yaşananları iyi bilmek ve üzerinde düşünmek şarttır.

Önceki seçim sonuçlarından ve özellikle 1977 ve 1989 örneklerinden de görüleceği üzere, her iyi seçim sonucu, gelecekte başarılı olmanın garantisi olamıyor. Başarılı seçim sonuçları, süreç iyi yönetilirse gelecekteki asıl başarıların muştusu olabileceği gibi, beklenmedik büyük yıkımların ve yeni tehlikelerin zemini de olabiliyor.

Yakın tarihin olayları bu konuda yeteri kadar ibret vericidir. Mesele, ileriye doğru yürürken geçmişten ders çıkarmayı bilmekte, geçmişin doğrularına sahip çıkarken, yanlışlarından sakınmayı başarabilmektedir.

* Bu döneme ilgi duyanlar için; Muhtıradan Darbeye, 1971-1982 Türkiye Siyasetinin Kronolojisi, Literatür Yayınları, Ertuğrul Günay-Altan Tuna.