Kılıçdaroğlu, kendisine yönelik eleştirilere tepki göstermekte haklı mı?
Bir bakıma hayır. Muhalif kesimdeki genel kanı cumhurbaşkanlığı seçimlerinin onun aday olması nedeniyle kaybedildiği. Bu kanının bir karşılığı var mı? Hiç bir zaman bilemeyeceğiz, ancak toplumdaki düşünceler önemlidir, siyaset ile ana bağı oluştururlar.
Ama madalyonun bir de diğer yüzü var.
CHP’nin muhalif seçmenin toplandığı “yer’ olmasında, Kılıçdaroğlu’nun izlediği politikaların önemli bir rolü bulunuyor. Kılıçdaroğlu’nun 2018’den itibaren hızlandırdığı CHP’yi tepki, çatışma ve kimlik partisi olmaktan uzaklaştırma , siyasi merkeze yerleştirme çabaları bu Partinin son seçimlerde aldığı yüzde 38’lik oy oranıyla bire bir ilişkili. 2019 yerel seçimlerinde Ankara’ya Mansur Yavaş’ın, İstanbul’a Ekrem İmamoğlu’nun aday gösterilmesi de onun bu çaba ve politikalarının uzantısıydı.
Bugün Kemalist cephede CHP’nin fabrika ayarlarına dönmesiyle ilgili talepler, bu talepleri İmamoğlu’ya ilişkilendirme arayışının hiçbir somut karşılığı yoktur. CHP, güç kazanması, ne bu tür eğilime ne de sadece İmamoğlu-Yavaş gibi isimlerin getirdiği yeni ivme ve enerjiye bağlıdır.
Kılıçdaroğlu önemli bir işlev yerine getirmiş, CHP gibi hareket ettirilmesi zor transatlantiğin burnunu kımıldatmış, açık deniz istikametine çevirmiştir. CHP’nin eski lideri en fazla karizmatik, çekici ve güçlü bir taşıyıcı olmamakla eleştirilebilir. Bu da elbet siyasette, İmamoğlu örneğinin gösterdiği gibi, önemlidir.
Ancak şunu da belirtmek gerekir. Retorik, enerji, taşıyıcılık, karizmatik nitelikler önemli olmakla birlikte, siyasette tek başına yeterli değildir. Bunların bir dönüşüm, değişim, yapım projesine üzerine oturması, toplumla bu bakımdan bağ içinde şekillenmesi gerekir. Toplumsal ve gelecek tasavvuru bu noktada ortaya çıkar.
İstanbul Belediye Başkanı, CHP’nin gelecek Cumhurbaşkanı adayı, hatta eş genel başkanı bu bakımdan hala veya henüz yeterli bir derinliği temsil etmiyor.
31 Mart yerel seçimlerinin, AK Parti seçmenin bir kısmının sandığa gitmemesi yanında, bence en önemli özelliği muhalif kesimdeki “serbest seçmen” hareketiydi. Seçmen, varsa kendi siyasi partisini geride bırakarak, en güçlü ve iktidar karşısında siyaseti en etkili temsil eden aktöre, CHP’ye ve temsilcilerine aktı. Bu seçmeni, DEM veya İYİ Parti seçmeni olarak tarif etmek, bir siyasi partiye bağlı olarak ele almak doğru değildir. Esasen, Kürt kesiminden, merkez sağ ve soldan seçmen kendi iradesiyle CHP’ye oy verdi.
Adını koymak gerekirse, bu toplumsal bir dalgadır. Akış toplumdan siyasete doğru olmuştur. Seçim sonuçlarını belirleyen CHP’nin siyaseti değil, serbest seçmenin CHP’ye yönelik beklentisi olmuştur. Bunu mümkün kılan hususlardan birisi ise Kılıçdaroğlu’nun yıllardır oluşturmaya çalıştığı zemindir.
Esas soru ortadadır.
CHP, Özel ve İmamoğlu, seçmenin bu siyaset daveti ve beklentisine nasıl yanıt verecektir?
Aldıkları oyu kendi çabalarına mal ederlerse, bu oy geldiği gibi geri gider.
Önlerinde büyük fırsat ve uzun bir zaman var.
Kılıçdaroğlu’nun açtığı yolda ilerlemek, ancak bu istikamette devlet, milliyetçilik, gelecek gibi konulara el atmak ve siyaset üretmek, ana hedefleri olmalı…
Sonucu zaman gösterecek….