Söylenmesi gereken her şey söylendi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, İstanbul'un iki yakasında tamamladığı mitinglerle mahalli idarelerden genel siyasete, ekonomiden küresel/bölgesel gelişmelere kadar tüm kritik konulara değindi. İstanbul'a özel bir başlık açtı. 19 Ocak'ta Yalova'da aday tanıtımı ile başlattığı seçim maratonu, 10 Şubat Zonguldak mitinginin ardından 53 ile uzandı. Gelinen aşamada, seçime etki etmesi muhtemel aktörleri ve faktörleri hatırlayacak olursak...
Emekliler... Enflasyonun yıpratıcılığından en fazla etkilenen bu kesimi manipüle etmek için her türlü araç sonuna kadar kullanıldı. Günün sonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan sorunun farkında olduğunu, tedbir aldığını, ilave düzenleme yapacağını net şekilde söyledi.
Yeniden Refah Faktörü: AK Parti ile yapılan görüşmeler, ortak zemini bulmaktan çok, el artırmaya dönüştü. Uzlaşmaya istekli siyasiler de masaya oturmayınca ayrışma derinleşti. Şimdi, AK Parti'ye kaybettirmekle CHP'ye kazandırma ikilemi arasındaki seçmenin feraseti ağır basacak.
Kent Uzlaşısı: Terör örgütünün Kandil kanadının istediği bir işbirliği modeli geliştirildi. Akil Kürt siyasetçiler ise seçim sonrasını düşünerek hareket etmeyi istedi. Böylece DEM Parti kendi içinde bölündü. DEM'li ilişkinin İstanbul'da sandığa ne derece yansıyacağı kadar CHP'ye siyasi maliyeti de seçmenin kararında rol oynayacak.
Aday Tercihleri: CHP'yi derinden sarsan aday dayatmasının ürettiği tepkisellik yerelde bir mesaj verecek. Cumhur İttifakı açısından tek adayla girilen merkezler ile rekabetin yaşandığı iller seçimin sürpriz hanesine yazılacak.
2028 Planlaması: İstanbul ve Ankara'da müstakil kampanya yürüten, hizmet fakiri İmamoğlu-Yavaş ikilisinin, kent yönetimi becerisiyle değerlendirilmeyip 5 yıl sonrası için siyaseten yedeklenmesi planı bu seçimin ana göstergelerinden olacak.
Hizmet-Polemik Dengesi: Seçimin karakteri mahalli ölçekten uzaklaştıkça muhalefet adaylarının belediyecilikteki performans açığını, politik polemiğe abanarak kapattığı görüldü. Israrla, "hizmet, dirençli ve erişebilir kent" diyenlerle "az iş, çok laf" durumundakiler arasındaki farkın oylanacağı bu seçim, ideolojik kemikleşmenin güncel durumunu da yansıtacak.
Listeyi uzatmak mümkün...
Ama sonuç ne olursa olsun. 1 Nisan'dan sonra da Türkiye yerinde ve dimdik ayakta duracak. Yeni anayasa, enflasyon ve terörle mücadele, kentsel, yeşil ve dijital dönüşüm öncelikli olmak üzere memleket meselelerine tam mesai ile odaklanmak gerekecek.
Ve elbette... Siyaset yelpazesinin bütünü, köklü değişim dalgasıyla karşıya kalacak!
***
GÜVENLİ SEÇİM, GÜVENİLİR SONUÇ
Her seçim öncesi yazmayı görev bilirim. Türk demokrasisinin inişli çıkışlı serencamında en başarılı yaptığı iş -istisnalar dışında- "hür ve serbest seçimler" olmuştur. Bu kazanımı korumak duyarlı her vatandaşın görevidir. Lakin biliyoruz ki sosyal medyada örgütlü etki ajanları, sandık güvenliği ile ilgili tereddüt yaratmaktan geri durmayacak. Hatırlatmak isterim ki...
"Seçimlerin başlamasından bitimine kadar seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapmak ve yaptırmak" YSK'nın görevi.
Oysa seçimin her aşamasında asli görev siyasi partilerde. Partiler; sandık müşahidinden başlayarak ilçe, il seçim kurulları ile YSK'daki tüm süreçleri kontrol edebiliyor.
Bu bağlamda, Anadolu Ajansı da bir sorumluluk üstleniyor. Tüm sandıklardan ıslak imzalı tutanakların fotoğrafını çekip, özel bir yazılımla veri tabanına yüklüyor ve abonelerine servis ediyor. Doğuda sandıkların erken açılması, Batıdaki seçmen sayısı fazlalığı ve itiraz edilen sandıklar yüzünden veri paylaşımı açısından titiz olmak gerekiyor. Ki AA Genel Müdürü Serdar Karagöz ve sandık sonuç alma sistemi koordinatörü Yahya Bostan son iki seçimdir bu açıdan iyi bir sınav veriyor. Ve nihayet... Sandıkların en az yüzde 10'u açıldıktan sonra kamuoyuna açıklama yapılmasında her açıdan fayda bulunuyor.