DEM Parti’de iki grubun mücadelesi

DEM Parti’nin içinde tartışma dozu giderek yükselen iki konu var. Konulardan ilki, partinin siyasi sahada nerede ve nasıl bir pozisyon alacağıdır. 2016’dan beri DEM Parti, iktidarın karşısında ve muhalefetin yanında durdu. Bir başka ifadeyle, AK Parti’ye karşı CHP ile birlikte saf tuttu. Ancak 2023 seçimlerinde partinin ciddi güç kaybetmesi, bu siyasetin sorgulanmasını da beraberinde getirdi.

İkinci konu ise, Kürt meselesinin çözümü noktasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a nasıl bir rol biçileceğidir. Çözüm sürecinin rafa kaldırılmasından sonra DEM Parti, bütün mesaisini Erdoğan’a kaybettirmeye adadı. Parti, kendi kazancından ziyade, Erdoğan’ın kaybına odaklanan bir siyasi tahayyül geliştirdi. Ne var ki büyük ümitler bağlanan Mayıs 20023 seçimlerinden yenilgiyle çıkılınca, bu tahayyülün de gözden geçirilmesi mecburi oldu.

Birbiriyle irtibatlı bu iki tartışma DEM Parti’de bir bölünme yarattı. Artık hatları daha bir belirginlik kazanan iki gruptan söz edilebilir: Birinci grup; eski siyasetin olduğu gibi devam ettirilmesinden yana. Daha açık bir deyimle bu grup; partinin iktidara karşı keskin karşıtlığını sürdürmesini, muhalefetle olan sıkı bağlarını muhafaza etmesini ve Erdoğan ile herhangi bir diyalog arayışına girmemesini savunuyor.  

Bu gruba göre DEM Parti, muhalefet blokundan ayrılamaz. İktidar ile muhalefet arasında nötr bir tavır takınamaz. Kürt meselesinde Erdoğan’ı bir çözüm aktörü olarak kabul edemez. Çünkü bu, muhalefete zarar verirken iktidarın elini daha da güçlendirir. DEM Parti, Türkiye’nin demokratik muhalefet güçleri ile kendisi arasında büyük bir kopuşa sebebiyet verecek böyle bir siyasete asla tevessül etmez, edemez, etmemelidir.

“Kayıkçı kavgasının tarafı olmayalım”

İkinci grup ise, 2015’ten bu yana partiyi sürekli çıkmazlara sürükleyen bu siyasetin değişmesini istiyor. “Kayıkçı kavgasının tarafı olmayalım” diyen bu grup; AK Parti ile CHP arasındaki mücadeleye müdahil olunmasını, AK Parti’ye karşıt ve CHP’ye yandaş bir tutum alınmasını yanlış buluyor. DEM Parti’nin kendi gündemine yoğunlaşmasını ve seçmenlerinin menfaatlerine öncelik vermesi gerektiğini vurguluyor.

Keza bu gruba göre; Kürt meselesi, ancak partisine ve devlete söz geçirebilecek güçlü bir liderlikle çözülebilir. Erdoğan da güçlü bir lider; politik esneklik göstermede, risk almada ve tabanını ikna etmede, diğer liderlerle kıyas kabul etmeyecek bir üstünlüğe sahip. O halde Erdoğan bu meseleyi çözebilir ve eğer bir çözüm iradesi ortaya koyarsa onunla yeni bir deneme yapılabilir.

Hülasa DEM Parti içinde taban tabana zıt iki grup var. 2024 yerel seçimleri de bu grupların açığa çıkmasına vesile oldu. İkinci grubun -yeni bir siyaset zorunluluğuna işaret edenlerin- temsilcileri olarak üç isim öne çıkıyor: Leyla Zana, Ahmet Türk ve Selahattin Demirtaş. Açıklamalarına bakıldığında, bu isimlerin başlıca iki hususa değindikleri görülüyor:

Bir; DEM Parti her yerde kendi adayıyla seçime girmeli, seçmeni sadece kendi partisine oy vermeli ve ne parti yönetimi ne de seçmen başka partilerinin hesap kitaplarıyla alakadar olmamalı. Bu husus, bilhassa İstanbul seçimleri için büyük bir ehemmiyet taşıyor. İki, Erdoğan çözüm için gerekli imkân ve kuvveti elinde tutuyor. Eğer dondurucuya koyduğu süreci dondurucudan çıkarırsa, o vakit Erdoğan’la işbirliği yapılabilir ve yol yürünebilir.

“Kimi aklı evvellerin çözüm mavalları”

Aslında bunlar Öcalan’ın görüşleri. Ocak ayından bu yana ifade edilme sıklığı artan bu görüşler, Leyla Zana’nın sahneye çıkmasıyla da kamuoyuna daha fazla tesir eder oldu. Dolayısıyla psikolojik üstünlük bu gruptaydı. Ancak son iki günde, hamisi Öcalan olan bu çizgiye üç itiraz geldi.

Birincisi, Kandil’dendi, en serti de buydu. Yeni Yaşam gazetesinde (25.03.2024) “AKP-MHP’ye kaybettirmeliyiz” başlığıyla sürmanşetten yayınlanan bir yazı, esas itibariyle Kandil’in durduğu noktayı gösteriyordu.

“Kimi aklı evveller çözüm mavalları okusa da, iktidarın Kürt soykırımını tamamlamaya hazırlandığını görmek için kâhin olmaya gerek yok” diyen bu yazıya göre, başta Kürtler olmak üzere demokrasiden yana olan herkes “AKP-MHP faşizminin kazanacağı denklemlerden uzak durmalıydı.”

Yazı, CHP’ye duyulan tepkinin haklı olduğunu ama bu haklı tepkinin “asla faşizmin nefes almasını sağlayacak bir zemine dönüşmemesi” gerektiğini söylüyor, “AKP-MHP’ye kaybettirmeyi tarihsel bir sorumluluk” olarak niteliyordu. Altında müstear bir imza bulunan bu yazıyla Kandil, tercihini şüpheye yer bırakmayacak açıklıkta ortaya koyuyor ve son iki seçimden olduğu gibi iktidara kaybettirme çizgisinden milim sapmaya müsaade etmeyeceğini ilan ediyordu.

İkincisi, DEM Grup Başkanvekili Sezai Temelli’nin “Diyorlar ki ‘muhatap Erdoğan’dır, Erdoğan ile çözüm olur.’ Erdoğan’ın ipiyle artık kuyuya inilmez” sözleriyle ikinci gruba bir ayar çekmesiydi. “Muhatap Erdoğan’dır” diyen Demirtaş, “Erdoğan ile çözüm olur” minvalinde konuşanlar ise Zana ve Türk’tü. Dolayısıyla Temelli, üç ismi birden hedef alıyor ve DEM Parti’de yeni bir sayfa açma talebini toptan mahkûm ediyordu.

“İstanbul hakları en doğru kararı verir”

Üçüncüsü de, DEM Parti Eşgenel Başkanı Tülay Hatimoğulları’nın, Gazete Duvar’daki söyleşisinde Ceren Bayar’ın “İstanbul’da partinizin oylarının İmamoğlu’na kayma ihtimali var mı?” sorusuna verdiği ilginç bir yanıttı.

“İstanbul’da inanılmaz bir hayat pahalılığı ve yoksullaşma söz konusu. Öte yandan Kanal İstanbul tepkisi çok büyük. Kanal İstanbul Erdoğan’ın öyle kolay vazgeçeceği bir proje değil. Çünkü bu proje bir rant kapısı. Aynı zamanda Montrö Sözleşmesi’ni de ilgilendiren bir proje. Yani siyasal ve stratejik anlamı var. Tüm bunların yanında deprem İstanbul için çok büyük bir tehlike. Bu tehlike bu kadar yakınken rantçı bir ismi aday yapıyorsunuz. Anladığı tek iş şantiye ve rantiye olan bir aday. Tablo böyleyken ben İstanbul halklarının en doğru kararı vereceğine inanıyorum.” (https://www.gazeteduvar.com.tr/tulay-hatimogullari-leyla-zana-tum-kurt-halkinin-istegini-dile-getirdi-haber-1678600)

Şimdi, hâlihazırda partide resmi bir görevi olmayan Zana ta Diyarbakır ve Urfa’dan İstanbul seçmenine “Aman ha oylarınızı partinize verin” mesajı gönderirken, partinin Eşgenel Başkanı Hatimoğulları İstanbul adayına doğrudan oy istemiyor, isteyemiyor. Zana, mealen, “Başkalarının küçük hesaplarına kanmayın, oyunuzu DEM Parti’den başkasına vermeyin” ederken, Hatimoğulları önce AK Parti’nin adayını kıyasıya eleştiriyor ve ardından “Tablo böyleyken İstanbul halklarının en doğru kararı vereceklerine inanıyorum”  seçmenini CHP’nin adayına yönlendiriyor.

Tuhaf bir durum, siyasette dili kendi adayı için oy istemeye varmayan bir eşgenel başkana çok sık rastlanmaz!

Velhasıl DEM Parti cenahından gelen sinyaller değerlendirildiğinde meydana bir yarılma tablosunun çıktığını söylemek mümkün. Bir tarafta Öcalan, diğer tarafta Kandil duruyor. Bir tarafta Zana, Türk ve Demirtaş’ın, diğer tarafta Hatimoğulları ve Temelli’nin anlayışları çarpışıyor.

Kartlar açılıyor ve mücadele alenileşiyor. 1 Nisan’dan sonra rüzgârın sertleşme ihtimali artıyor.