Sen ardına dönüp bakmazken geçmiş bir gölge gibi seninle birlikte yürüyor.
CHP, her 9 Eylül’de kuruluş yıldönümünü kutluyor. Normal de... 9 Eylül 1923 tarihinde, Meclis Grubu tarafından oylandıktan sonra, İçişleri Bakanlığı’na verilen kuruluş dilekçesi ile kuruldu. 11 Eylül’de de Atatürk ilk genel başkan seçildi.
Ancak Cumhuriyet Vakfı Başkanı Alev Coşkun, uzun yıllar boyunca bundan fazlası olduğunu işledi. Evet, CHP ilk kurultayını 15 Ekim 1927’de toplamıştı. Ancak Atatürk kurultayın açılış konuşmasında bir düzeltme yapmıştı. “Bu kurultay birinci değil, ikinci kurultayımızdır” demiş ve CHP’nin ilk kurultayının 4 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresi olduğunu söylemişti. Atatürk’ün vurguladığı, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneği’nin kuruluşunun aslında CHP’nin tarihin rahmine düştüğü an olduğu gerçeğiydi. Bu kadar da değil... 10 Mayıs 1931’de CHP sonraki kurultayını yaptı. Atatürk orada da bu gerçeğin altını çizdi: “Bizim kongremiz, bundan 12 yıl önce Sivas’ta bir mektep dershanesinde yapılmıştır.” Nitekim kongre, ertesi gün Cumhuriyet gazetesinde “CHF üçüncü büyük kongresi dün açıldı” başlığıyla manşet oldu.
Sonuçta...
Alev Coşkun’un ısrarlı tezi artık CHP’de de kabul gördü. CHP, 106 yıl önceki Sivas Kongresi’ni ilk kongre, 102 yıl önceki dilekçeyi ise resmi kuruluş kabul ederek 4-9 Eylül haftasını “Kuruluş Haftası” diye kutlayacak.
TARİHİN HATIRLATTIĞI MİSYON
Basit bir tarih tartışması gibi görünse de bu durum günümüze dair bir şey de söylüyor. Zira Atatürk’ün vurgusu, CHP’ye geçmiş çizmek değil gelecek yaratmak için yapılmıştı. Kurtuluş Savaşı’nın bittiği günün ilk yıldönümünde İçişleri Bakanlığı’na kuruluş dilekçesi veren Atatürk, “1919’da Sivas’ta kurulduk” hatırlatmasıyla, CHP’nin aynı zamanda Milli Mücadele ile bağını vurguluyordu. Belki de daha fazlası... CHP, işgali kabul etmeyenlerin, Kurtuluş Savaşı’nı örgütleyenlerin, İstanbul’daki saray merkezli ihanete karşı duranların, Sevr’i yırtan Lozan’a yürüyenlerin, hem iç savaşı hem dış savaşı kazananların örgütlü olduğu partiydi. Elbette resmi kuruluştan bir ay sonra Cumhuriyeti kuran parti oldu. Laiklikten ekonomik kalkınmaya, alfabeden kadın haklarına, eğitimden hukuk devrimlerine kadar yapan parti de oydu.
İşte bu tablo, CHP’ye hiçbir partinin sahip olamayacağı bir özellik kazandırıyor. Evet, AKP 23 yıldır iktidar olabilir. Evet, halihazırdaki diğer partiler aldıklarıalacakları oylarla hükümet kurabilir. Ancak CHP’nin sahip olduğu bir özellikten hep mahrum kalır: Kurtuluş ve kuruluş partisi olmak. CHP’nin kendisinin bile kimi zaman oy almak kimi zaman ittifak kurmak adına uzak durduğu bu misyon hep gelir onu bulur. Kendisinin unuttuğu yerde tarih ona kurucu parti misyonunu hatırlatır.
ERDOĞAN’IN CHP PLANI
CHP’nin iç kavgalarından, kurultay tartışmalarından, liderliğinin mahkemeye taşınmasından bağımsız söylüyorum: Bugünlerde CHP’yi tartışıyor olmamız tesadüf değil. Zira CHP içi aktörlerin niyeti, hedefi, geleceği ne olursa olsun Erdoğan’ın da bir CHP planı var. 23 yıldır Cumhuriyetin kurumlarını birer birer yıkan, devrimleriyle ısrarlı bir hesaplaşmaya giren, tebaadan yurttaşa dönüşerek haklarına kavuşan milleti hukuki ve siyasi olarak güvencesizleştiren Erdoğan; kurucu iradeyle son hesaplaşmasını CHP’nin bugünü üzerinden yapmaya hazırlanıyor. Tam da Türkiye imparatorluğu lafları ortalarda dolaşırken, tam da sınırların genleşmesinden bahsedilirken, tam da Türk-Kürt-Arap ittifakı tezi işlenirken, tam da yeni anayasa ve vatandaşlık tanımı yeniden yapılırken, tam da Meclis üyeleri İmralı’ya doğru yola çıkmaya hazırlanırken...
Varoluş sözleşmesini feshetmek gibi: Kurucu ilkeleri, kurucu felsefeyi, kurucu değerleri dönüştüren Erdoğan, son kertede kurucu iradeyi topyekûn ortadan kaldıracak bir hesap yapıyor. CHP’yi siyasetin dışına itmeye, bölünmeye zorlamaya, eski bir derneğe-tabela partisine dönüştürmeye, zaten kendisinin bile zaman zaman tartıştığı kurucu misyonu taşıyamayacak hale dönüştürmeye niyetleniyor. Devletin zor aygıtı olan kolluk, devletin amentüsü olması gereken hukuk, devleti ayakta tutacak bürokrasi Erdoğan’ın amacına zorunlu hizmet ediyor. Erdoğan’ın hedefi CHP’yi şunun ya da bunun yönetmesi değil; CHP’nin yönetemez ve yönetilemez olması.
FİLMİN SONUNU DEĞİŞTİRECEK OLANLAR
Her seferinde daha ne olabilir diye konuşuyoruz ya...
Belki yılgınlıktan belki saflıktan; kitleler iyi olanı diliyor, duymak istiyor. Oysa ortadaki tabloyu anlamak için uçları görmek gerekiyor. Durum şu ki devletin içinde devletin gücünü kullanan bir grup; CHP’yi bir suç örgütü olarak tanımlamayı, partiyi resmen kapatmayı, genel başkanını hapsetmeyi düşünecek kadar gözünü karartmış durumda.
Filmin sonunu değiştirecek olan ise üzerine senaryo yazılanlardan başkası değil. Anadolu’nun sokaklarında, İstanbul’un varoşlarında, okulda ya da işyerinde kuşatma altında, 1919 ruhunu göğsünde bir bayrak gibi taşıyanları kastediyorum. Onlar CHP deyince “kariyer siyaseti”ni anlamıyor, belediye ihalesi düşünmüyor, inşaat ruhsatının ya da iştirak şirket kadrosunun aracısı saymıyor. Altı oka baktığında kurtuluşun ve kuruluşun iradesini görüyor. Türkiye muhalefet adına fırtınalı bir döneme girerken, gemiyi kurtaracak rotayı onlar çizecek, stratejiyi onlar belirleyecek, zaferin şarabını ya da yenilginin baldıranını onlar içecek. Kaybederlerse kaybeden sadece CHP olmayacak. Seçimsiz demokrasiye, anayasasız devlete, yıkılmış bir rejime mahkûm edilmiş Türkiye olacak.
Geçmişin gölgesini bir yük olmaktan ancak geleceği yaratanlar çıkarabili