Asla dikkatimizden kaçmaması gereken gündem başlıklarımız var...
Terörsüz Türkiye...
Tek haneli enflasyon hedefi... Bilhassa kuzey doğusundaki gelişmeler ışığında Suriye sahası...
Gazze'ye dair yüksek hassasiyet...
Milletin, devletine itimat ettiği noktalara (sınav güvenliği, diploma, e- devlet, e- imza vb.) dönük psikolojik harekâtlar... FETÖ'nün kripto unsurları ve legal görünümlü illegal yapılarla mücadele...
Görünürdeki kimi aktörler üzerinden yürüyen ama devlet içi bilek güreşi izlenimi veren faaliyetler...
Bugün odaklanmak istediğim konu, "yatırım, üretim, istihdam ve ihracatın bel kemiğini oluşturan 'reel sektör' ile ilgili!" Özellikle imalatçı-ihracatçı firmaların güncel performansı yanında, üçüncü ülkelere göç etme eğilimine dair iddialar çök yönlü incelemeye değer! Sadece bu nedenle bile sonbaharda kapsamlı bir "Reel Sektörü Zirvesi" düzenlenmesinde fayda var. Böylece; sürekli uğultu şeklinde duyulan ve bulaşıcı karamsarlık arz eden tablonun arka plânına inilmesi de mümkün olacaktır. Bunun yanı sıra haklı ve makul yakınma sahipleri ile konjonktürü sırf muhalefet üretmek için fırsata çevirmek isteyenler arasındaki fark da ortaya çıkacaktır!
Şurası açık gerçek ki...
Öz sermaye yetersizliği, iç ve dışsal şartlar firmalarımızı hayli zorluyor. Daralan kredi hacmi, yüksek seyreden kredi ve girdi maliyetleri sektörel bazda, değişik ağırlıkta sorunlarla baş etmeyi zaruri kılıyor. Burada, ince ayrım yapılması kaçınılmaz olan bir durum da yaşanıyor. Şöyle ki... İstatistiki verilerin zaman zaman saçtığı umut ışığı elbette moralleri düzeltiyor. Fakat pozitif sonuçların ne pahasına elde edildiğini ve daha ne kadar sürebileceğini de hesaba katmak gerekiyor. Örneğin, aylık ihracat veya sanayi üretim endeksi yükseliyor. Nitekim dün Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fatih Kacır, haziran ayı itibariyle yıllık bazda sanayi üretiminin yüzde 8.3 arttığını, aylık bazda yüzde 0.7 artış kaydedildiğini açıkladı. Hatta en belirgin artışın yüksek teknoloji ürün grubunda görüldüğünü bildirdi. Bir anlamda, katma değerli yatırım ve üretimi teşvik etmeye dönük politikaların sonuç verdiğini vurguladı. Kacır'ın, Türk sanayine ve üretim hırsına sahip çıkan isimlerin başında geldiğini not ederek devam edelim...
Cari güçlüklere rağmen sanayi kesimindeki canlılık, şu an hayati değerde. Ancak, sektörün nefesinin de yatırım iştahının da giderek kesildiğini de ciddiye alalım. Zira küresel sistemdeki kurgu da çok yönlü ve dinamik üretim kabiliyeti olan ülkelerin ayakta kalacağını gösteriyor. Yani... "Kalan sağlar bizimdir" denilecek bir dünyada değiliz. Meseleyi basite indirgeyerek, "sermayenin el değiştirmesi ya da yabancı sermayenin doğrudan yatırıma gelmesi" olarak da göremeyiz. Yakın tarih, yerli ve milli üretimi sekteye uğrayan ülkelerin, uluslararası kriz veya korumacılık anlarında yaşadığı acı olaylara dolu...
Öte yandan... İstanbul'daki negatif hava ile Anadolu'daki sabırlı bekleyiş arasındaki makas da açılıyor. Asli işi yanında, Ankara siyasetine fazlasıyla meraklı aktörlerin tepkisel söylemlerini titizlikle ayıklamak gerekiyor. Kuşkusuz, İstanbul ve periferisindeki sanayi şehirlerinde, yürütülmekte olan ekonomik programın etkisi Anadolu'ya göre sert şekilde hissediliyor.
Ayrıca... Mevcut atmosferde Türkiye'ye haksızlık yapıldığı da oluyor. Türkiye, emsali olmayan ülkelerle kıyaslanıyor. Sonra... Birbirini tetiklercesine çeşitli firmalar başta Mısır olmak üzere muhtelif ülkelere ilişkin senaryoların akımına kapılıyor. Diyelim ki... Tekstil, ev tekstili, hazır giyim, halı sektörü Mısır'daki maliyetlere bakıyor. Ama ölçeği, verimliliği, kalifiye işçilik gerekliliği, siyasi ve diğer riskler alt alta toplandığında evdeki hesabın çarşıya uymadığı da anlaşılıyor. Tam da bu nedenle yerli-milli sermayeyi cesaretlendirmek, dönemsel sıkıntılarına nokta çözümler geliştirmek, Ankara'daki duyarlılığı paylaşmak ve nihayet bürokrasiyi en aza indirmek büyük önem kazanıyor.