Veysel Ulusoy yazdı : Sahte profesör, sahte ekonomi

Ahlaki çöküntü toplumsal bir olgu haline geldiğinde onun elinden kurtulmak yıllar alır.

Ahlaki çöküntü bir kişinin ya da kuruluşun sorumsuz davranışlar sergilemesini, bir tarafın, kendi çıkarlarını en yükseğe çıkarması için, başkaları zararına ya da sistemin zayıf noktalarından yararlanarak ortaya koyduğu davranışlar bütünü olarak da tanımlanabilir.

Özünde sosyolojik bir kavram olsa da bu tümce yıllar önce Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından ortaya atılmış ve ekonomik olarak zor durumda olan ülkelerin ekonomilerinin batmasını önlemek için verilen kredilerin amacı dışında, keyfince kullanılması sonucunda ülke ekonomik koşullarının daha da zorlaşması durumunu belirtir.

Devlet yetkililerinin (hükümet edenlerin) kendi çıkarlarını ön plana çıkararak yakın çevrelerine yönelmesi, siyasi destek sağlamak amacıyla yanlış yerlere ilgili kredileri yönlendirmesi sonucunu doğruran bir süreçtir bu.

Böyle bir durum zaten ekonomik krizlerin nedeni olan ahlaki çöküntünün daha da derinleşmesinin sonucunu doğurur.

Kaynakları verimli kullanma sorumluluğunun olmadığı ya da azaldığı bir yapıda yöneticiler, gelecekteki ödeme yükümlülüklerini de göz ardı eden kısa vadeli popülist yol izler.

Örneklerini çoğaltmak mümkündür bu tehlikenin...

Ülke olarak zaten tüm bunları hem ekonomik alanda hem de siyasi platformda uzun yıllardan beri tecrübe ediyoruz.

Bu tecrübeye son dönemde ilgili ahlaki çöküntünün yeni bir formunu eklemeye başladık.

E-imza kopyaladık...

Sahte diplomalar yarattık...

Doçentliğe ve profesörlüğe yükseltmelere etki ettik... Sahte profesörler yarattık.

Büyük fotoğrafta da toplumsal güveni zedeledik.

Diğer bir ifadeyle, yeni bir sahtekârlık türü yarattık.

Bu tür, belki bazılarımıza göre küçük kapsamlı, belirli bir kesimin dar bir çerçevede uygulamaya geçirdiği bir davranışlar bütünü olarak tanımlanabilir ve basite indirgenebilir.

Ancak olay bizi yönetenlerin vurguladığından katbekat daha fazladır.

Tam da bu nedenden dolayı karar vericilerin gözünde basite indirgenen mükemmel sahtekârlığın doğuracağı toplumsal sorunların büyüklüğüne değinmek faydalı olacaktır.

Bu sahtekârlık özetle:

Kamu ve özel sektörün dijital sistemlerine olan güven azalır.

Akademik yeterlilik ve liyakat sistemini derinden etkiler, eğitim kalitesini düşürür. Akademik kapsamda zayıf olanların belirli konumlara gelmesi toplumsal eşitsizliği derinleştirir.

Ahlaki çöküşü hızlandıran davanışları yaygınlaştırır.

Eğitim sistemindeki çöküşü hızlandırır.

Sahte diploma ve haksız akademik yükseltmeler, bu alanda uzmanlaşmış kişilerin kariyerlerinde engellerle karşılaşmasına yol açar.

Tüm bunların yanında, büyük fotoğrafta ise ülkemizin uluslararası itibarını derinden zedeler.

Yabancı üniversiteler ve uluslararası organizasyonlar, sahteliğin ve sahtekârlığın arttığı bir ülkenin diploması ve akademik unvanlarına başka gözle bakar. Bu göz eğitimdeki işbirliğini, üniversitelerimizde mezun olan öğrencilerimizin iş bulma olanaklarını ve yaratıcılığını olumsuz etkiler.

Tecrübe edilen olumsuzluklara taş çıkartacak diğer bir önemli hatta en önemli nokta da karar vericilerin tüm bunları inkâr etmesi, yalanlaması, karşı çıkması ve bunu yaparken de başkalarını suçlaması ve hatta tehdit etmesidir.

Sahte diploma ve haksız akademik pozisyonların nedenlerini irdelemesi gereken YÖK ve YÖK’ü yönetenler bunun en açık örneğini çıkarıyor karşımıza...

YÖK başkanının çıkıp tüm bunları, belirli bir sorumluluk (belki de suçluluk) duygusu ile açıklaması gerekirken kendisi ahlaki çöküntüyü gündeme getirenlere karşı dava açmakla tehdit etmekte ve süreci en açık anlamıyla sulandırmayı, suyu da bulandırmayı tercih etmektedir.

Ülkemize tarihinin en büyük ekonomik buhranını yaşatan diğer sorumlular gibi.