Özgür Özel, polemik yapmayı seven bir siyasetçi. Ancak bazen polemik yapayım derken hakaret ediyor. Siyasi gaf yapıyor.
Siyasette polemik olur ama devlet meselelerinde polemik yapılmaz. Çünkü orada devletin menfaatleri söz konusudur. Türkiye, İsrail’e karşı yayımlanan ortak bildiride Yunan tezlerini destekleyen bir atıf görünce imzalamıyor. Heyet Türkiye’ye dönüyor, gerekli istişareler yapılıyor. Türkiye’nin hukukunu korumak için iki maddeye şerh konularak imza atılıyor. Bunun neresi yanlış?
İsmet Paşa’nın, başbakanlar yurtdışında temaslarda bulunurken ya da Türkiye uluslararası bir konferansa katıldığında eleştirilerini kestiğini biliyoruz. Deniz Baykal’ın da benzer bir tarzı vardı. Başbakanlar yurtdışına çıktığı zaman Baykal, başbakan Türkiye’ye dönene kadar eleştirilerine ara vereceğini açıklardı.
Devlet adamlığı kumaşı farklı.
EYLEM PLANI İMZALANMADI
Kolombiya’da İsrail’e karşı Lahey Grubu tarafından bir toplantı düzenlendi. Türkiye toplantının aktif katılımcıları arasında yer aldı. Toplantıdan sonra İsrail’e karşı bir bildiri yayımlandı. Türkiye, bu ortak açıklamaya o gün imza atmadı. Bunun nedeni açıklamada BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne atıf olmasıydı. Türkiye’nin acelesi de yoktu çünkü imza atılması için 20 Eylül’e kadar süre vardı.
Ankara’da gerekli hazırlıklar yapıldı. Uzmanlar devreye girdi. Ve ortak açıklamada yer alan BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne atıf yapan iki maddeye şerh konularak 25 Temmuz günü imza atıldı.
Özgür Özel ise işin aslını öğrenmeden Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ı hedef alan bir konuşma yaptı. Bakan Fidan devlet adamlığı deneyimi fazla olan birisidir. Çekirdekten girdiği devletin en üst makamlarına kadar yükselmiş birisidir. Devlet başkanlarının, dışişleri bakanlarının katıldığı zirvelerde bulunmuş, uluslararası müzakereleri yürütmüştür.
SEVİYE FARKI
Hakan Fidan, Özgür Özel’in eleştirilerine gayet seviyeli bir dille cevap verdi. Ortak açıklamada Türkiye’nin taraf olmadığı Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne (UNCLOS) atıf yapıldığını belirterek, “İmzalasaydık Ege’deki tezlerimiz zarar görürdü” dedi.
Özgür Özel’e, “Sayın Genel Başkan’a ben tavsiye ediyorum, gerçekten bu konuları bilen, tecrübeli bir danışman bulsun, anlatsın kendisine bu süreçleri” diye seslendi. Özgür Özel bu yanıt karşısında ne yaptı? Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a, “Pabucumun kenarı, pabucumun atanmışı” diye hakaret etti. Eskiler, “Üslubu beyan ayniyle insandır” derler.
Türkiye’nin menfaatlerini ilgilendiren bir konuda Dışişleri Bakanı’na böyle bir üslupla cevap verilir mi? Böyle bir üslup olur mu?
YUNAN TEZLERİNİ DESTEKLİYOR
Türk heyeti, Gazze’deki katliamları nedeniyle İsrail’i kınayan açıklamadaki BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne atıfları görünce gözü kapalı olarak imza atmak yerine Türkiye’ye dönerek istişarelerde bulunuyor. Uluslararası müzakerelerde bu yöntem kullanılır. Lozan müzakerelerinde dahi İsmet Paşa ara verip Türkiye’ye dönmemiş miydi? Atatürk’le değerlendirmelerden sonra Lozan müzakerelerine geri dönmüştü.
NİYE İMZALAMADIK
1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni Ege denizini Yunan gölüne dönüştürecek hükümler içerdiği için imzalamadık. Eğer imzalasaydık Yunanistan’ın kara sularını 12 mile çıkaracaktı. Türkiye’nin Ege’deki menfaatlerini tehlikeye atmamak için BMDHS’ye atıfta bulunan herhangi bir uluslararası belgeye taraf olmuyoruz. İmzaladığımız metinlere ise şerh düşüyoruz. Böylece Yunanistan’ın Ege Denizi’nin yüzde 70’ini kontrol etmesi ve Türkiye’nin kara sularını yüzde 10’un altına indirme planı engellenmiş olunuyor.
Özgür Bey, Türkiye bu davasında haklı değil mi? 1982’den bu yana Yunanistan’a verilmeyen bir kozu bir imza ile devretse miydik? BM Deniz Hukuku Sözleşmesi Türkiye açısından teknik bir metin değil, uluslararası hukuk belgelerinde Ege’deki haklarımızın korunması açısından temel bir “kırmızı çizgi”mizdir.
ÖZGÜR BEY KİM HAKLI
Peki Türkiye ne yaptı? İsrail’e karşı yapılan ortak açıklamada yer alan BM Deniz Hukuku Sözleşmesine atıf yapılan 2’nci ve 3’üncü maddelere şerh düşülerek 25 Temmuz 2025 tarihinde imza atıldı. Türkiye’nin şerhi, 2. ve 3. maddelerin tam metinlerini değil bunların içinde yer alan “BMDHS” ifadelerini kapsıyor. Özel’in gönlü rahat olsun. Türkiye Cumhuriyeti’nde Dışişleri Bakanlığı diye devletin hafızası olan bir bakanlık var.
TOM BARRACK İLE YAŞAR GÜLER NE GÖRÜŞTÜ
ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’i ziyareti merak konusu oldu. Tom Barrack, Suriye’nin üniter yapısı ve SDG-PKK-YPG’nin silah bırakıp Suriye ordusuna entegrasyonu konusunda Türkiye ile ortak perspektifi paylaşıyor.
Tom Barrack, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’e göreve yeni başlaması nedeniyle nezaket ziyaretinde bulunmuş. Görüşme sırasında gündemdeki konulara ilişkin görüş alışverişinde bulunulmuş. Türkiye, SDG-PKK-YPG’nin Şam hükümetiyle 10 Mart’ta yaptığı anlaşmanın gereği entegrasyon sürecini tamamlamasını istiyor. Bu konuda Türkiye-ABD ve Suriye yönetimi arasında tam bir görüş birliği var. Tom Barrack, Yaşar Güler görüşmesinde bu konu ele alınmış. Ancak askeri operasyonun konuşulduğu iddiaları spekülasyon olarak nitelendiriliyor.
ENTEGRASYON SÜRECİ
Türkiye, askeri operasyona gerek kalmadan bu sürecin tamamlanması için çalışıyor. “En büyük zafer savaşsız elde edilen zaferdir.” Türkiye, Irak ve Suriye’deki sürecin eş zamanlı olarak yürümesi için gayret gösteriyor. Ama askeri operasyon ihtimali devre dışı değil. Askeri seçenek masada tutuluyor. Eğer Mazlum Abdi direnmeye devam ederse o zaman Amerikan desteğini de kaybedecek. Geriye sadece geniş kapsamlı askeri operasyon seçeneği kalacak. O zaman bakalım İsrail, Mazlum Abdi’yi kurtarabilecek mi?