Galiba bu ülkenin genlerine musallat olan yasakçı zihniyet hiç değişmeyecek. Osmanlı’nın yıkılışından sonra kurulan Cumhuriyet, hepimiz için yeni bir umut ve yepyeni bir başlangıçtı. Çünkü Cumhuriyet’in kazanımlarıyla birlikte millet, geleceğe artık daha bir güvenle bakıyordu.
Ancak yolun bir yerinde başlayan kutsallaştırmalar ve tabular, birtakım yasakları ve baskıları da beraberinde getirdi. Özellikle ‘tek parti’ dönemindeki uygulamalar, toplumun önemli bir kesiminde Cumhuriyet’e karşı bir memnuniyetsizlik duygusu yarattığını belirtmek gerekiyor.
Bu uygulamalar, kuruluş döneminin olağan üstü şartları dikkate alındığında, daha toleransla değerlendirilmesi gerektiği söylenebilir elbette. Ama bir gerçek var ki ‘tek parti’ döneminin yarattığı o yasakçı gelenek, çok partili hayata geçtikten sonra da yer yer işlemeye devam etti.
Bu arada her on yılda bir gelenek haline gelen klasik ve portmodern darbeler, hem siyasetin zeminini tahrip etti hem de ‘yasakçı’ anlayışı adeta yasal bir zemine kavuşturdu.
Düşünün 12 Eylül cuntacıları siyasi partileri kapattı, siyasetçileri hapse attı hem düşünsel hem de insani planda kıyımların altına imza attı. 28 Şubat postmodern darbesi ise, siyasete ve toplumun önemli bir kesimine ‘vesayet kelepçesi’ taktı, üniversitelerde ‘ikna odaları’ kurarak genç insanların hayatlarını kararttı.
İşin en kolay yanı bütün darbelerin, nesebi gayri sahih bir zihniyet tarafından gerçekleştirildiğini söyleyip geçebiliyoruz. Ama mesele bu tanımlama ile halledilmiş olmuyor ki… Darbeleri geride bırakıp sivil siyasetle yeni yolculuğa çıktığımızda ve de “Bütün vesayet dönemlerini çöpe attık” diye övünmeye başladığımızda, o ‘vesayet virüsü’ şekil değiştirerek umutlarımızı bir kez daha yok etmeyi başarıyor.
Neden durup dururken 28 Şubat’ın o karanlık günlerini yeniden hatırlattığımı eminim merak ediyorsunuzdur. Mesele şu; 1992 yılında dönemin başbakanı Turgut Özal tarafından, yeni kurulan Kırıkkale Üniversitesi rektörlüğüne atanan Prof. Dr. Beşir Atalay’a yapılan vefasızlık… Kırıkkale Üniversitesi Senatosu, “Kırıkkale Üniversitesi Prof. Dr. Beşir Atalay Kampüsü” ismini iptal ederek üniversiteden sildi. Demek ki mevcut üniversite yönetimi, bu üniversiteyi kuran, ona akademik bir hüviyet kazandıran Beşir Hoca’yı kelepirden Prof. ünvanı kazanan hocalar sınıfından görmemiş, doğrusu iyi de yapmış... Çünkü üniversitelerimizde artık liyakat değil, “bizimkiler” anlayışı hakim hale geldiği için liyakatli olmak makbul bir meziyet olmaktan çıkmış bulunuyor.
Kırıkkale Üniversitesi Senatosu’nun bu kabalığını sükunetle değerlendirmekte zorluk çekiyorum. Ve 28 Şubat’a özenen yasakçı senato üyelerinin, bu ülkenin değerlerine karşı nasıl bir öfke beslediklerini de ayrıca çok merak ediyorum.
Beşir Hoca ki 12 Eylül cunta döneminde, Erzurum Üniversitesi’nde doçentken gözaltına alınmış ve eziyet görmüş bir bilim insanı. Beşir Hoca “Dünden Bugüne Anılar” kitabında, 12 Eylül’ün bıçağının keskin olduğu günlerde dekanın odasına çağrıldığı anları şöyle anlatıyor: “Bir grup sivil insan odadaydı, sorgulama için beni almaya gelmişlerdi. Önce yakındaki üniversite karakoluna gittik, baktım bizim gençleri toplamışlar. Sonra evde arama yapacaklarını söylediler. Evde küçük ikiz kızlarım vardı, köşe bucak aradılar. Kasetleri karıştırıyorlardı, plakları tarıyorlardı, kitaplar, mektuplar her şey… Sonra kızlarımı kucakladım ve evden ayrıldım, bir minibüse bindik. Gözleriniz artık bağlı olacak dediler ve siyah bir bezle bağladılar. Bir ifadeden sonra döneceksiniz dediler. Dönmemiz ise yaklaşık bir ay sürdü.”
Şimdi Kırıkkale Üniversitesi senatosunun üyeleri, aslında hiç yalnız değiller. Çünkü uzaktan akraba oldukları o yasakçı zihniyet 12 Eylül’de gençleri, üniversite hocalarını hapse atmış, siyasetçileri ve siyasi partileri yasaklamıştı. Ayrıca 28 Şubat’tan ‘vesayet akrabaları’ olan paşalar da Beşir Hoca’ya istifa etmesi için önce baskı yapmışlar, istifa etmeyince de görevden almışlardı.
Üniversite hocalığı, rektörlük, Başbakan Yardımcılığı, İçişleri Bakanlığı yapmış olan Beşir Hoca ise, onurlu ve vakur duruşuyla hala saygın bir isim olmaya devam ediyor. Ama cuntacıları ve vesayetçi zihniyeti kimse hayırla yad etmiyor.
Beşir Hoca’nın üniversiteden adının silinmesi nezaketsizliğini gösteren, Kırıkkale Üniversitesi Senato üyeleri 28 Şubat’ı çağrıştıran bu yasakçı uygulama için bizden teşekkür bekliyorlarsa, boşuna beklemesinler. Çünkü tarih onları, vesayetçilerle aynı deftere kaydedecek…