31 Mart'ta yapılacak olan ve sonuçları bağlamında ülkenin demokrasi konusundaki geleceğini etkileyecek olan yerel seçimler yaklaştıkça, dezenformasyon faaliyetleri, kumpaslar ve sahte videolar ya da deepfake'ler art arda ortaya çıkmaya başladı. Seçime kadar da bu tür faaliyetlerin daha da artacağına inanılıyor. Bu yüzden de, daha çok teknolojinin kötü kullanımı ile ilgili bu gelişmeleri sağlıklı bir biçimde yorumlamakta ve bunların seçimleri nasıl etkileyebileceği üzerinde tartışma yürütmekte yarar var.
Öncelikle, meselenin Türkiye ile sınırlı olmadığının altını çizelim. Bu mesele tüm dünyada tartışılıyor. Zira bu yıl, ABD, Rusya, Meksika, Hindistan ve Endonezya gibi kalabalık nüfuslu ülkeler başta olmak üzere, dünya çapında toplam nüfusu 4 milyar civarında olan 60'tan fazla ülkede ulusal düzeyde seçimler yapılacak. Yaklaşık 2 milyar seçmenin sandık başına gitmesi bekleniyor.
Nitekim Rusya'da üç gün süren başkanlık seçimi 15 Mart'ta başladı ve beklendiği gibi Putin yüzde 87'lik bir oy oranı ile yeniden devlet başkanı seçildi (otokrat bir lider de olsa seçimlerle iş başına gelmek ona meşruiyet kazandırdığı için önceden ayarlanmış seçimler, hiç seçim yapmamaya tercih edilir).
2024 yılı süper seçim yılı
Bu yüzden de bu yıl "süper seçim yılı", hatta "tarihteki en büyük seçim yılı" olarak adlandırılıyor. Diğer yandan, seçimlerle ilgili yaygın endişeler de dillendirilmeye başladı. Zira bir süredir dünyada aşırı sağ otoriter rejimlere doğru bir kayma söz konusu.
Öyle ki artık dünyanın birçok yerinde enflasyonun giderek düşmesiyle birlikte, iktisatçılar, politikacılar, yüksek enflasyon ve bunun bir parçasını oluşturan hayat pahalılığı sorununu kısa vadede en acil sorun olarak görmüyorlar. Bunun yerine yanlış bilgilendirme ve dezenformasyonun önümüzdeki iki yıl boyunca dünyadaki en ciddi sorunların başında geleceğini düşünüyorlar.
Seçimler risk altında
Bu süre zarfında 2 milyar seçmenin sandık başına gideceği düşünüldüğünde, yanlış bilgi ve dezenformasyonun yaygın kullanımının neden olabileceği yanlış tercihler ya da seçimlerin özgürce yapılmasını engelleme gibi sonuçları yüzünden, "yeni seçilen hükümetlerin meşruiyetini zayıflatabileceği" ve bunun da şiddete dayalı protestolarla, nefret suçlarıyla ve hatta terörizm şeklinde huzursuzluğa neden olabileceği ileri sürülüyor. (1) Bu bağlamda en fazla dezenformasyon riskine sahip ülkelerin başında Hindistan geliyor. ABD'de ise 6'ncı sırada yer alıyor. (2)
Yanlış bilgi mi, dezenformasyon mu?
"Dezenformasyon", bir örnekle açıklamak gerekirse, bir yazarın yazılarıyla okuyucularını ya da bir politikacının söylemleri ve kurgusal videolarla seçmenleri "kasıtlı olarak yanlış yönlendirmeye çalıştığı durumlar" olarak tanımlanır. Yanlış bilgi ise, gerçek bir inançla yayılan, ancak gerçek dışı ve bazen komplo teorilerinde olduğu gibi, aynı derecede zararlı olabilen bilgileri anlatır.
Pratikte, dezenformasyon kavramı, doğru olmayan bilgileri kullanarak insanların kafasını karıştırmaya ve onları manipüle etmeye yönelik kasti (özellikle de örgütlü) girişimleri tanılamak için kullanılıyor. Bu kavram genellikle benzer ve kesişen diğer iletişim stratejileriyle ve bilgisayar korsanlığı (hackleme) ve şantaj gibi taktiklerle birlikte akla geliyor. Mezenformasyon, yani yanlış bilgi ise manipülasyon veya kötücül bir niyet olmadan yapılan ve yayılan yanıltıcı bilgiler olarak tanımlanıyor.
Kısaca, her ikisi de toplum için sorun teşkil ediyor ancak dezenformasyon genellikle örgütlü olduğu, daha zengin kaynaklardan beslendiği ve otomasyon teknolojileriyle desteklendiği için, özellikle daha tehlikeli bir durum olarak kabul ediliyor. (3)
Dezenformasyonu üretenlerin en büyük dayanağı, içeriği yayacağını ve dağıtacağını düşündükleri alıcı kitlelerin bu bilgiyi sonuna kadar savunması ve partizan olma potansiyelleridir. Böylelikle, bu kesimlerin çeşitli nedenlerden dolayı bir bilgiyi paylaşma eğiliminden yararlanarak, onları kendi yaymak istedikleri mesajları ileten tebliğciler haline getirmeyi hedeflerler. Bu anlamda "sahte haber"in önemli tehlikelerinden biri, genellikle bunun bedava gerçekleşiyor olmasıdır.
Sosyal medya dezenformasyon için mümbit bir zemin
İnsanlar bir şeye ne kadar çok maruz kalırlarsa, doğruluğundan bağımsız olarak, onu o kadar doğru olarak algılarlar. Aslında bu olgu dijital çağın öncesine dayanır ve günümüzde arama motorları ve sosyal medya aracılığıyla kendini daha belirgin bir biçimde gösterir. Şu anki fark, çevrimiçi arama ve sosyal medyanın, iddiaların ve karşı iddiaların neredeyse sonsuza kadar yapılmasına olanak sağlamasıdır.
Yanıltıcı, çarpıtılmış, kasten üretilmiş bilgi
Özcesi, dezenformasyon bilginin çarpıtılmasıdır. Daha geniş anlamda ise, "eksik, yanlış ya da bir başka deyişle inandırıcı olmaktan uzak bilgilerin, belli bir kitleyi gerçekler hakkında yanıltmak amacıyla yayılmasıdır". Dezenformasyonda fotoğraf, video gibi her çeşit materyal kullanılabilir. Örneğin bir konuda bir video yayınlanır. Hâlbuki o video iddia edilen olayla ilgili olmayabilir, iddia edilen zamanda, iddia edilen mekânda, hatta iddia edilen ülkede bile çekilmemiş olabilir. (4)
Ne kadar sık o kadar inandırıcı
Yapılan araştırmalara göre, yalan haber tekrarlandıkça insanlar bu habere daha çok inanıyorlar. Ayrıca insanlar daha umursamaz hale geliyorlar, yanlış uygulamaları zamanla kanıksıyorlar. (5)
Aslında yalan haber yeni bir kavram değil. Ancak dijital imkânların gelişmesi ve sosyal medyayla birlikte yeni bir boyut kazandı. "Bir yalanı yeterince tekrar et, o artık gerçeğe dönüşür" ve "yalan ne kadar büyük olursa inananlar o kadar çok olur" sözlerinin yalanlar üzerine kurulmuş bir düzen olan faşizmin Propaganda Bakanı Joseph Goebbels'e ait olması tesadüf değildir. (6)
Seçim kampanyaları ve dezenformasyon
Dezenformasyon, bilhassa genel ya da yerel seçim dönemlerinde, seçmen tercihleri ya da davranışları üzerinde etkili olabiliyor, hatta seçim sonuçlarını dahi değiştirebiliyor. Örneğin, Ocak ayında ABD Başkanı Joe Biden'ı taklit eden bir robocall'un alıcılara Başkanlık ön seçimlerinde oy kullanmamalarını, sandığa gitmemelerini söylediği ileri sürülüyor. (7)
Bilindiği gibi, seçim kampanyaları genelde iki biçimde yürütülüyor: İlkinde ağırlıklı olarak, adayların olumlu özellikleri ön plana çıkartılırken, ikincisinde rakip adayı kötüleyen bir yöntem izleniyor. Her iki tarzda da yanlış, yalan ve yanıltıcı bilgi kullanılabiliyor. Teknik olarak bu durum dezenformasyon olarak değerlendirilebilir zira detaylar kasıtlı olarak yanıltıcı olacak şekilde tasarlanıyor.
Ancak yanlış bilgi ve dezenformasyonun tanımlanmasında tam bir netlik olmaması bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin, tanımın ne kadar kapsayıcı olduğuna bağlı olarak, propaganda, derin sahtekarlıklar, yalan haberler ve komplo teorilerinin hepsi dezenformasyon örnekleri olabileceği gibi, haber parodisi veya siyasi hiciv olarak da nitelendirilebilir. (8)
Dezenformasyonun maddi temelleri?
Dünya Ekonomik Forumu'nun (DEF) Küresel Riskler Raporu yanlış bilgi ve dezenformasyonun maddi temellerini şöyle açıklıyor:
"Dünya tehlikeli bir kriz ikilisiyle karşı karşıya: İklim krizi ve çatışmalar. Altta yatan jeopolitik gerilimler, birçok bölgede aktif düşmanlıkların patlak vermesiyle birleşerek, kutuplaştırıcı söylemler, güvenin aşınması ve güvensizlikle karakterize edilen istikrarsız bir küresel düzene destek veriyor. Aynı zamanda, iklim değişikliğine uyum çabaları ve kaynakları hâlihazırda meydana gelen iklimle ilgili olayların türü, ölçeği ve yoğunluğu karşısında yetersiz kaldığından, ülkeler rekor kıran aşırı hava koşullarının etkileriyle boğuşuyor. Yüksek enflasyon, faiz oranları ve yüksek ekonomik belirsizlik "statükoya karşı hissedilir bir hayal kırıklığına" katkıda bulunuyor, bu da yanlış bilginin yayılması ve toplumdaki çatlakları daha da genişletmesi için ideal bir zemin oluşturuyor." (9)
Özetle DEF, sistemi eleştirmeden de olsa, kapitalizmin neden olduğu ekonomik, sosyal, siyasal ve ahlaki çürümenin dezenformasyonun temelini oluşturduğunu anlatmaya çalışıyor.
Bilgi kötü niyetten azade değil, özellikle de dijitalleşme çağında
Günümüzde yapay zekâ teknolojilerinin de etkisiyle dijital ortamlarda giderek daha karmaşık bir hale gelen dezenformasyon, bireylere ve toplumlara çeşitli şekillerde zararlar verebiliyor.
Çünkü bilgi çoğu zaman tek bir amaç taşımaz. Bilgilendirme amacının yanı sıra, bilginin içinde kurgusal bir yapı, empoze etmeye çalıştığı düşünce ve inanç kalıpları gibi farklı bileşenler bulunur. Aynı şekilde haberler de her zaman gerçeklik, doğruluk, şeffaflık ve kamu faydası gibi etik ilkeler doğrultusunda üretilmezler.
İnternet ortamları ise, bilgiye ulaşmada büyük kolaylık sağlasa da, özellikle yapay zekâ ile bilginin kolayca manipüle edilebilmesi, verilerin algoritmalar sayesinde sistematik olarak farklı şekillerde üretilme imkânının artmış olması ve bu sayede bilginin kaynağına dair belirsizliklerin çoğalmış olması, dijital ortamlarda dezenformasyonu çok daha tehlikeli bir hale getirebiliyor.
Böylece dijital ortamda bilgi; belli bir grubun aleyhine kin ve nefrete sevk eden söylemler içerebilir, gerçekler maddi menfaat ya da siyasal rant elde etmek amacıyla çarpıtılabilir, gerçek ile harmanlanmış ve iç içe geçmiş manipülatif bilgiler içerebilir, karmaşa yaratmak amacıyla da yayılabilir.
Termodinamiğin İkinci Yasası
Sosyal olguların ancak iletişim teorisi aracılığıyla anlaşılabileceğini savunan Amerikalı matematikçi Norbert Wiener, bilimde "termodinamiğin ikinci yasası" olarak bilinen bir kavramı çağrıştırarak toplumun farklı yönlerini açıklamaya çalışan bir bilim insanı.
Söz konusu yasa ise, "mevcut düzenin zamanla düzensizliğe dönüşeceğini ya da mevcut bağlamda güvenilir bilginin karışıklık, belirsizlikler ve gürültü tarafından boğulacağını" ileri sürer. Matematikte düzensizliğin derecesi genellikle "entropi" adı verilen bir nicelikle ölçülür, bu nedenle ikinci yasa zaman içinde ve ortalama olarak entropinin artacağı şeklinde yeniden ifade edilebilir.
Wiener'in tezlerinden biri, iletişim teknolojileri geliştikçe insanların giderek daha fazla gereksiz "gürültülü" bilgiyi (Twitter, Instagram, Facebook vb.) dolaşıma sokacağı ve bunun da gerçekleri ve önemli fikirleri gölgede bırakacağıdır. Bu durum, yapay zekâ tarafından üretilen dezenformasyonla daha da belirgin hale gelmektedir. (10)
Bunun bir sonucu olarak, eğer bir kişi yanlış bir gerçekliği temsil eden bir senaryoya güçlü bir şekilde inanıyorsa, o zaman gerçek bilgiler dolaşımda olsa bile, bu kişinin inancını değiştirmesi çok zor olacak ya da uzun zaman alacaktır. Bunun nedeni, bir kesinlikten diğerine geçişin tipik olarak (ancak her zaman değil) içgüdüsel olarak kaçınmaya çalıştığımız belirsizliklerden geçen bir yol gerektirmesidir.
Termodinamiğin İkinci Yasası ayrıca, toplumun nasıl kutuplaştığını da anlatır zira etrafımızda çok sayıda farklı bilgi ve gürültü olacağını, bunun da kafa karışıklığı ve belirsizlik yaratacağını söyler.
Böylece insanlar kusurlu olsa bile daha fazla kesinlik sunan bilgilere yönelirler. Ancak iki alternatiften birine inanan bir kişi için en az belirsizliğin olduğu yol, bu inancı sabit tutmaktır. Dolayısıyla, herhangi bir bilginin kolaylıkla çok geniş bir alana yayılabildiği, ancak insanların da kolayca değişmez olduğu bir dünyada, toplum kolaylıkla kutuplaşabilir. (11)