Pusulasız merhaba

Yaşadığımız coğrafyanın her yeni günü öncekine meydan okuyor. Hele ki atlasın bu tarafında, Orta Doğu’da gece uyuduğumuz yerde uyanmıyoruz. Pusulasızlık buradan geliyor.

Kalem erbabının nominal işi, karmaşayı damıtmak ve belirsizliği gidermektir. Elbette bu, pusula olmak gibi bir iddiayı da taşır. Fakat ‘eski dünyanın’ iyicil ya da kötücül bütün miraslarını yüklenmiş bir coğrafyada büyük lafın ömrü kısa oluyor. O yüzden kah fenerliyiz, kah fenersiz.

Bu karanlıkta ne pahasına olursa olsun gördüğümüze, duyduğumuza ve hakikat bildiğimize sadık kalabilirsek sahip olduğumuz ve olacağımız tek pusula budur. Bu hissiyatla son buluşma yerimiz Gazete Duvar’ın ardından Evrensel’e demir attık. Umarım hakikate sadık bir rotada bize ayrılan mürekkebi tüketmeye devam ederiz.

Dünya halimiz netamelidir, konular çetrefillidir. Her şey o kadar hızlı ki yazıyı acaba teslim tarihinden, hatta saatinden biraz erken gönderirsem neyi kaçırırım, neyin gerisinde kalırım kaygısını yaşıyoruz. Çok fazla belirsizlik, üstüne üstlük büyük bir kirlilik içinde doğruyu yalandan ayıklamaya çalışmak hakikaten yorucu. Şikayetimiz yoktur ama işimiz de zordur.

***

Peşine düştüğümüz bir sürü açık dosya var, birbirini itekleyen, aradan fırlamak için sırasını bekleyen. Amerikan hegemonyasının kendini yeniden kurmaya dönük savaşların ölümcül sonuçları hâlâ kucağımızdayken 7 Ekim 2023 Aksa Tufanı’nı fırsata çeviren İsrail’in, Washington’ın garantörlüğünde güç denklemini tamamen değiştirmeye dönük saldırganlığı devam ediyor.

Bu minvalde işgal ve soykırım altındaki Filistin’i nasıl bir final bekliyor?

Hizbullah’ı silahsızlandırmaya mecbur bırakacak ve Lübnan’ı Abraham Anlaşmalarına sokacak koşulları oluşturma çabaları nelere yol açacak?

Suriye’yi el Kaide ve IŞİD kalıntılarına teslim eden kirli müdahalelerin altında Levant bölgesi nasıl bir hal alacak?

Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) yönetimine uluslararası meşruiyet kazandırma ameliyesi Suriye’ye nasıl bir diyet ödetecek?

İsrail, Suriye’nin güneyini tampon bölgeye dönüştürme, bu ülkeyi zayıf ve savunmasız bırakma, idareten federal bölgelere bölme ya da parçalama yönündeki değişken planlarında ısrar edebilecek mi? HTŞ’nin İsrail’le “iyi komşu olma” teklifi bu planları bertaraf etmeye yetecek mi?

Amerikalıların ara buluculuğu ve Türkiye’nin oluruyla Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile HTŞ arasında imzalanan 10 Mart anlaşması Kürtleri sisteme entegre edebilecek mi? Kuzey ve doğu Suriye özerk yönetimi muhtariyetini ne ölçüde koruyacak? Süreç hangi kapıya çıkacak; anayasal özerklik mi, ademimerkeziyetçi bir çözümle yeni rejim içinde erimemi mi, anlaşmanın çökmesiyle fiili bölünme mi?

Suriye’deki gelişmelerin tetiklediği İmralı’daki görüşmeler ve PKK’nin silahsızlanma süreci nereye varacak? Suriye’de Kürtlere esnek bir statüye karşılık silahlı mücadele devrini bitirme denklemini kuranların hesabı tutacak mı?

Trump’ın Abraham Anlaşmaları ile İsrail’i merkeze oturttuğu Orta Doğu politikası nasıl şekillenecek?

İran’la nükleer müzakereler yeni bir anlaşmayla sonuçlanacak mı, İsrail’in bastırdığı savaş senaryosu ötelenebilecek mi?

ABD’nin Çin’i çevreleme stratejisi, ticaret savaşları, Ukrayna çıkmazı, Avrupa’nın militarizasyonu, NATO’nun bunalımı, Pakistan ve Hindistan arasında patlak veren Güney Asya krizi, AKP’nin dümeninde Türkiye’nin ucubeleşen dış politikası ve daha bir sürü açık dosya…

***

Kuşkusuz sınırların ötesinde Kürtlerle çözüm sürecinin değdiği çok mesele var. Bir selamlama yazısını taşacak büyüklükte bir konu. Şimdilik bir iki notla yetinelim.

Kürtlerle çözüm süreci, dürüstçe devletin amentüsünde değişiklikleri içeriyorsa iddia çok büyür. Ne var ki süreç, demokratikleşme temelinde bir çözüm iradesi ve barışa olan inançtan değil Orta Doğu’daki yeni koşulların yol açtığı korkularla başladı. Bunun öteki yüzünde iktidarın iç cepheyi tahkim etme hedefi yatıyor. Hem iç siyasi mülahazalar hem de sınırların altında rüzgar biriktiren fırtınayı savuşturma ihtiyacı oyuncuların samimiyetine olan inancı yok ediyor.

İmralı’dan gelen kayıt dışı notta, silahlara veda edilecekse Kürt hareketinin demokratik siyasete doğru dönüşümü ve toplamda Türkiye’nin demokratikleşmesi bir karşılık olarak konuyordu. Bu sürece kredi açılmasına sebep iki beklenti var: İçeride demokratikleşme ve dışarıda normalleşme. İktidarın sicili her iki beklentiyi de yok ediyor.

Çözüm iradesi siyasi, hukuki ve idari boyutlarıyla hayata geçirilirse bu durum Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünü açtığı gibi işgal, üsler, askeri harekatlar, SİHA’larla suikastlar, siyasi müdahaleler, dayatmalar ve tehditlerle örülmüş komşuluk ilişkilerinin çerçevesini de değiştirebilir. Normal koşullarda diyebiliriz ki hem Irak’ta hem Suriye’de Kürtler Türkiye’nin en rahat çalışabileceği siyasi aktör olma potansiyeli taşıyor. Ankara’nın Kürtlerle ilgili korkuları şimdiye kadar sayısız ölümcül hata yapmasına neden oldu. Bu hatayı Suriye’de bütün yumurtaları asla güvenmemesi gereken HTŞ’nin sepetine koyarak tekrarladı.

İmralı’daki görüşmeleri tetikleyen şey İsrail’in Suriye’yi parçalanmaya sürükleyecek müdahalelerde bulunacağı ve bunu yaparken Kürtlere el atacağı öngörüsüydü. Ankara’daki değerlendirmeler açısından; öngörülen senaryoyu bertaraf etmenin yolu Kürtleri kendi oyununa çekmekten geçiyordu.

O yüzden Erdoğan-Bahçeli ikilisinin varmak istediği yerle ilgili oluşan sorular meşruiyetini koruyor. Yeni Osmanlıcılık, nevzuhur İttihatçılık ve bölgesel ihtiraslarla malul cari siyaset, Kürtlerle birlikte kendini güncellemek istiyorsa bundan ne demokratikleşme ne de normalleşme beklenir.

Elbette aksi yönde bir tasavvur içeride barışı, dışarıda iyi komşuluğu bahşeder; ki faşizmin tortularıyla demlenenler bundan hazzetmeyecektir.

Büyük laflar etmeden bekleyip göreceğiz. Yarın ola hayrola…