Türkiye bugünlere sabırla hazırlandı. Son 5 ayda Suriye'de önemli gelişmeler yaşandı. Esad devrildi, Rusya ve İran saha dışı kaldı. ABD ise askerlerini çekeceğini açıkladı. Siyonist İsrail'in saldırganlığını bir yana bırakırsak -ki ona ABD Başkanı Trump da karşı çıkıyor- "terörsüz Türkiye" ve "terörsüz bölge" için her şey uygun.
Cengiz Çandar bile bu konjonktürde PKK'nın başka şansı olmadığını söylüyor.
İçeride de ciddi bir toplumsal destek var. Bu nedenle sürecin en önemli aktörü MHP lideri Devlet Bahçeli, haklı olarak sürecin hızlanmasını istiyor:
"PKK'nın kongresini toplayıp 27 Şubat İmralı çağrısına binaen örgütsel fesih işlemini tamamlaması, silahları da Türkiye Cumhuriyeti'ne teslim etmesi akla ve adalete en uygun seçenektir."
Görünürde DEM Parti ve PKK çevresi de sürece olumlu yaklaşıyor. Önce Devlet Bey'in, ardından da Sırrı Süreyya Önder'in ani rahatsızlıkları görüşmeleri biraz uzatsa da süreç bütün hızıyla kendi mecrasında akıyor. Gerçi önceki çözüm süreci gibi DEM Parti ve PKK çevresi hâlâ Öcalan'ın siyasi yaklaşımlarını tam anlamıyla içselleştirmiş değil. Hâlâ siyasi aktörlerin dilinde "ulus devlet" paradigması var ve "ortak bir millet" tasavvurundan söz edilmiyor.
Daha vahimi, Sabri Ok, Duran Kalkan ve Mustafa Karasu gibi baronlar ipe un sermek için pusuda bekliyor. Doğrusu süreç bunlara inat devam ediyor.
Son açıklamalar da bunu gösteriyor. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik'in nisan ayı sonunda iyi haberler beklendiğini söylemesi, DEM Parti Eşbaşkanı Tuncer Bakırhan'ın, "Her şey iyi gidiyor, haftaya salı başka bir gündemimiz olacak" sözleri, PKK'nın fesih kongresinin bu ayın sonunda veya mayısın ilk haftasında yapılacağının işareti.
Bir güçlü işaret de Irak Kürdistan bölgesinden geldi. PKK kongresinin Süleymaniye'de yapılması için Talabani kardeşler de destek veriyor ama asıl itici güç Irak Kürdistan Demokrat Parti ve özellikle Neçirvan Barzani... Bu aynı zamanda silahların kime ve nasıl teslim edileceği, PKK'lıların akıbetinin ne olacağı meselesini de kapsıyor.
Bunun sonrasında siyaset devreye girip yeni yargı paketleri ve yeni sivil anayasa çalışmalarıyla yepyeni bir dönem başlayacak. Sevgili Sırrı Süreyya Önder'in dediği gibi, bu dönem uzun olacak ama güçlü ve demokratik bir Türkiye'nin de kapısını aralayacak.
Bu noktada Önder'in rolüne dikkat çekmek istiyorum. Ne yazık ki içinden geldiği Türk solu ve düne kadar DEM Parti ile iş tutan CHP, hatta her konuda fikir beyan eden "yolsuzluk" tutuklusu İmamoğlu, bu konuda hiç konuşmuyor. Neden acaba? Yoksa 40 yıllık şiddet sarmalının bitişi işlerine mi gelmiyor?
İşin daha garip tarafı, DEM çevresi de pek oralı değil ki, Öcalan'ın Pervin Buldan'la gönderdiği şu mesajın üzerinde durulmadı:
"Sırrı Süreyya Önder ile 12 yıllık mesaimiz var. Onun taşıdığı büyük önem şudur: Adıyamanlı ve Türkmen kökenli ideal biri olarak Baba İshak geleneğini temsil ediyor. Büyük barış çabasını topluma yansıtan, toplumsal önyargıları şahsında kırabilen biridir. Bunu da yaptı. Önyargıları toplumda kırdı, Meclis'te kırdı, sokakta kırdı. Onun şahsında hayata geçen, Anadolu genleri ve kültürü dediğimiz şeydir. Barış dediğimiz şey de Anadolu genlerini, Türkmen geleneğini yaşanılır kılmaktır."
PKK çevresi bu mesajı algıladı mı bilmiyorum ama Öcalan olmadan savaşa karar veren Kandil'in kongre için Öcalan'a sığınması sadece bir bahane. O bahane de bu kez İsrail desteğine rağmen süreci engellemeye yetmeyecek.