CHP’nin dev aynası ve hesap hatası!

An itibariyle Ankara siyaseti, "gündem oluşturma" mücadelesine sahne oluyor. Ekrem İmamoğlu'nun, yolsuzluk iddiasıyla tutuklanmasının ardından CHP'nin izlediği yol, "yeni gündem!" olarak sunuluyor. CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in, sürekli el artırması, İmamoğlu'na sahip çıkıyor görüntüsünün arkasında takip ettiği çoklu ajandası, psikolojik üstünlük faktörü gibi pazarlanıyor. Rüşvet, irtikâp başta olmak üzere yargılama konusu iddialara karşı, meşru savunma hattı kurmak yerine Özel ve ekibi, hukuki sürecin içini boşaltmaya, sorgulamaya esas çerçeveyi önemsiz göstermeye, savcıları etiketleyerek algı yönetmeye çabalıyor. Böylece, İmamoğlu'nun etrafında oluşan dönemsel rüzgârı kullanmayı, tabanı konsolide etmeyi amaçlıyor. İmza kampanyaları, sembolik mitingler, Ağrı Dağı'na kadar çıkarılması planlanan kitleler üzerinden bir tür "başkaldırı!" organize ediliyor. Bütün bu faaliyetlere de demokrasi elbisesi giydirilerek, meşruiyet kazandırılması hedefleniyor.

İmamoğlu'nun CHP'nin cumhurbaşkanı adayı olması için yapılan, resmi veya bağımsız bir kurumun gözetimi olmayan oylama da manivelaya dönüştürülüyor. CHP'nin kayıtlı üyelerinin yanına eklendiği öne sürülen dayanışma oyları ile 15,5 milyona varan destekten söz ediliyor. Hesabın doğruluğunu ise kimse tartışmıyor. Kurulan sandık sayısı dahi netleştirilmiyor. Bastırılan oy pusulalarına sonradan matbaalarda eklenenlerin tamamının sandıklara atıldığı, masadaki pusulaların bile "destek" diye sayıldığı umursanmıyor! Sandıkların Yüksek Seçim Kurulu'ndan tedarik edildiği, her birinin ortalama 400 seçmene göre tasarlandığı da konuşulmuyor. En iddialı ifade ile 6 bin sandık kurulduğu, yanına bir o kadar da destek sandığı konulduğu söyleniyor. Nereden baksan o bilançonun toplamı, cömert hesapla bile 15,5 milyonun üçte birini ancak buluyor. Hani o meşhur fıkradaki gibi… Öğretmen, Temel'e sormuş: "2 kere, 2 kaç eder?" diye. Temel, "25" demiş. Öğretmen dayanamamış cevabı patlatmış: "Kerata; 2 kere 2, 4, bilemedin 5 eder! 25 de nereden çıktı?"

Bu hususa dikkat çekmemin sebebi, CHP'nin kendi içinde yazdığı senaryoya giderek kendisinin de inanması ve gücünü abartılı yorumlaması! Siyasi dev aynası ile hayatın aynası arasındaki fark günü geldiğinde CHP'ye gönül verenlerde hayal kırıklığı yaratabilir.

Elbette CHP'deki dinamizm göz ardı edilecek cinsten değil. Lâkin bahse konu siyasi kıpırdanmanın, partiyi hızla tüketilecek polemiklere sıkıştırması, Türkiye'nin tarihi nitelikteki sorunlarının çözümü aşamasında gerçeklerden koparması ve paralize etmesi ihtimal dahilinde. Örnek istenirse…

PKK terör örgütü fesih kararı alma ve silah bırakmanın eşiğinde. Örgüt lağvedildiğinde ve silahlara veda ettiği resmen tescillendiğinde CHP, Meclis zemininde ne yapacağını biliyor mu acaba? Bu derece mühim dönüm noktasında CHP, "Terörsüz Türkiye" idealini bir "devlet projesi" olarak mı görecek, yoksa "Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yarıyor" sığlığına mı takılıp kalacak? Silahların gömüldüğü, siyasetin konuştuğu görünür gelecekte CHP, daha önce yedeğine aldığı DEM Parti ve Kürt kökenli seçmenle ilişkisini nasıl tanımlayacak? Özgün politikalar mı üretecek yoksa İmamoğlu gündemini canlı tutma stratejisi uğruna AK Parti ile söz düellosuna girmekle mi yetinecek?

Tekrar ediyorum…

CHP; erken seçimi zorlama adına, İmamoğlu anlatımına yüklenecek ve onun siyasal artı değerinden yararlanmak için elinden geleni ardına koymayacak. İyi de bu dalga boyu azaldıkça, siyasal sörfü sürdürmek zorlaştıkça ne olacak? Yerel seçimlerdeki oy artışını "seçmenin kredisi" olarak tanımlayan Özgür Bey, bundan sonra o insanları nasıl ikna edecek?

Ve nihayet… Küresel tehditler ve bölgesel riskler karşısında, uluslararası arenada kıdemli liderliğe olan gereksinim artar, Erdoğan markasının kıymeti hızla yükselirken… Yeni dünyada Türkiye'nin hak ettiği yeri almasını isteyen milyonların beklentisi CHP'nin daralttığı alanda mı yoğunlaşacak yoksa asli merkezine mi yönelecek?