Kılıçdaroğlu ile Kaftancıoğlu neden susuyor?

CHP İstanbul İl Başkanlığı'ndaki çuvallarla para sayma görüntüleri, savcılık ifadeleriyle birlikte CHP medyasının bile savunamayacağı bir skandala dönüştü.

Dün de İmamoğlu'nun İstanbul'daki villa komşusu, Kaz Dağları'ndaki yazlık komşusu Fatih Keleş ifade verdi. İfadesinde çuvallarla parayı getirdiğini itiraf ediyor. "Dolar, euro ve TL vardı. Saymadan almıştım" diyor ve tüm detayları eski İstanbul İl Başkanlığı'na atıyor. Yani Canan Kaftancıoğlu'na.

Şimdi ifade sırası İmamoğlu İnşaat'ın Genel Müdürü TuncayYılmaz'da. Para sayanların başında bu isim var. Alıcı değil, satıcıdeğil, emlakçı değil. Peki o masada ne işi var? Orada bulunmasınınasıl açıklayacak merakla bekliyorum.

Ekrem İmamoğlu, İBB yöneticileri ve CHP İstanbul İl Başkanlığı arasında dönen bu kirli para trafiği konusunda susan iki isim var: Eski İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ile eski Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu. Bütün süreci biliyorsunuz. Elinizi yıkayıp kenara çekilemezsiniz. Söz sırası sizde.

***

ABD'YLE YENİ BİR DÖNEM Mİ?

Bizde hâlâ "Ha Trump ha Biden. Düzen değişmez, patron belli" diyen karamsarlar çoğunlukta olsa da ABD müesses nizamı onlar gibi düşünmüyor.

Anketlerde açık ara önde görünen Trump'ı durdurmak için hukuk dışına çıkmaktan bile çekinmiyorlar.

Dalga konusu olan yargısal girişimler, Trump'ın şirketlerine yönelik para cezaları, medya operasyonu sıradanlaştı. Daha ileriye giderler mi? Hiç şüpheniz olmasın. Basında neler neler konuşuluyor.

Gelişmelere bakılırsa 9/11 sonrası ABD'de de yönetime el koyanların, Trump'ın göstere göstere geldiği seçimleri beka meselesi olarak gördükleri açık.

Çünkü Trump, sınır ötesi askeri varlığın üstünde duran sistemin artık hem ABD hem de dünya için sürdürülemez olduğunu cesurca ilan ediyor.

"Savaş emri vermeyen tek ABD başkanıyım" söylemiyle seçim kampanyası yürütmekten çekinmiyor.

Trump kazanırsa ne kadar ileriye gidebilir bilemiyoruz ama mevcut gidişatı sekteye uğratma potansiyeli onu tercih edilir kılıyor.

ABD'deki bu ortam Türkiye'nin çıkarına. Biden yönetiminin, iç politikayla doğrudan ilgili olan coğrafyanın en güçlü ülkesi olan Türkiye'nin desteğine ihtiyacı var. En azından Ankara'nın kasım seçimi öncesi sorun çıkarmamasına.

Yerel seçimin hengâmesinde gölgede kalsa da bazı önemli gelişmeler, Washington'un kapıları açtığının göstergesi.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın ABD temasları, ardından geçtiğimiz gün Irak merkezi hükümetinin nihayet PKK'yı terör örgütü ilan etmesi, Fitch'in Türkiye'nin kredi notunun yükseltmesi diyalog sürecinin ürünü olmalı.

Evet, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Rusya- Ukrayna savaşı sırasında uyguladığı, literatüre geçen denge politikası kurumsallaşıyor. Ne kadar küresel aktör varsa, Türkiye'nin itaat ettirilecek bir devlet değil ikna edilecek bir güç olduğunun farkına varıyor.

İtalya bile Afrika'daki operasyonlarına Ankara'dan onay alma ihtiyacı duyuyor.

Düzen değişiyor.

***

AK PARTİ İZMİR'İ ALIR MI?

Hem iktidar hem de muhalefet çevrelerinden İzmir'deki yarışın kafa kafaya olduğu yönünde açıklamalar geliyor.

CHP'nin kalesi olarak bilinen İzmir'de AK Partili bir adayın bu denli iddialı olduğuna epeydir şahit olmamıştık.

Hamza Dağ'ın seçim kampanyası çok başarılı bir şekilde devam ediyor. Ekranlar yerine sokağa çıkıyor. Rahat, özgüvenli, samimi bir profil çiziyor.

Buna karşın CHP'nin adayı kimdir, ne iş yapar kimse bilmiyor. Aday yapılmadığı için belediye başkanlığını bırakıp Ekrem İmamoğlu'nun kampanyasında çalışmaya başlayan Tunç Soyer gibi bilinen bir siyasetçi değil.

İzmirliler de kuru laftan, hizmetsizlikten bezmiş görünüyor.

Kısacası, belli olmaz.

***

OĞLUNUZA ZARAR VERİYORSUNUZ EYLEM HANIM

Ölümlü kaza yapan 17 yaşındaki oğlunu yurtdışına kaçıran Eylem Tok'un New York'ta çekilen fotoğrafları gündemde.

Taksiye binerken görüntülenen anne oğulun gülen yüzleri herkesin sinirlerini hoplatıyor.

Toplumsal nefret günden güne büyüyor.

"Anneyim ben" diye işlediği suçu izah eden Eylem Tok, her geçen saat oğluna zarar verdiğini, bencillik ettiğini göremiyor mu?

Bir an önce Türkiye'ye dönüp yargıya teslim olmazlarsa kötü şöhretleri dünyaya yayılacak.

ABD'deki gazeteler ufaktan konuya girmeye başladılar bile.