Sınırlarımızın ötesinde bile yaşanmış olsa Türkiye’deki her konu Türkiye’deki kutuplaşmanın karadeliğine düşmekten kaçamaz.
Suriye’nin Arap Alevi nüfusunun yaşadığı Lazkiye ve Tartus’ta yaşananlar da öyle oldu.
Böyle kutuplaşmış ortamlarda gerçek öksüzdür. Hikayeleri çarpıtmak, abartmak, saklamak ise ayıp olarak görülmez. Tam tersine doğruya sadakat davaya sadakatsizlik olarak görülür.
Halbuki bu kez her bakımdan tehlikeli bir mesele hakkında konuşuyoruz.
Dış Türkler, dış Müslümanlar, dış Kürtler, dış Alevilerin başına gelenler içeriyi de karıştırma potansiyeline sahiptir.
6-7 Eylül pogromunun arkasında Kıbrıs’taki Türklerin yaşadıklarına yönelik tepkiler vardı. 50’lerin sonunda Kerkük’te yaşananlar Türk-Kürt gerilimini artırmıştı. Kobani’de olan biten Türkiye’de 50 kişinin ölümüne neden olmuştu. Esad rejimi, Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesine karşı Reyhanlı’da katliam yapmıştı.
Yanı başımızda son 10 yılda 1 milyona yakın insanı öldürmüş, çoğunluğu Sünni olan bir ülkedeki 50 yıllık bir Nusayri aile diktatörlüğü yıkıldı, neredeyse her güne bir katliamın yaşandığı bu 10 yılın rövanş duygusu zaten en baştan büyük bir riskti, üstelik rejimi yıkanlar da mezhebi taassubları yüksek selefi silahlı örgütlerin mensuplarıydı.
Bugüne kadar Şara iktidarının az hasarla, aflarla, katılımcı mesajlarla iyi yönettiği bu potansiyel bomba haftasonu patladı.
Esad rejimi yıkıldıktan sonra Lazkiye bölgesine sığınan eski subayların, silahlı milislerin (şebbiaha) kurduğu silahlı örgüt Şam rejiminin güvenlik güçlerine eş zamanlı saldırılar düzenledi. 200’ü aşkın güvenlik mensubu öldürüldü. Bu saldırıların yarattığı öfkeyle, sahil bölgesine akan güvenlik güçleri ve öfkeli ve kontrolsüz silahlı grupların bir bölümü bölgedeki Alevi sivillere saldırdı. Bu saldırılarda en az 500 Alevi sivil öldürüldü. Eski Esad askerlerinin saldırılarında da sivil kayıplar yaşandı.
Gerçek aslında bu kadar berbat ve basit.
Ama bütün uluslararası medyanın böyle verdiği haber Türkiye’nin medyası ve sosyal medyasında yarım, eksik, provakatif, mezhepçi bir dille dolaşımdaydı.
Alevi katliamı diyen, Esadçı silahlı gruplardan bahsetmedi, “Nusayri terörist” diyen sivil ölümleri görmezden geldi.
Son 10 yılda Suriye’de Esad rejiminin büyük katliamları için tek cümle kurmamış olanlar, hatta “Halep teröristlerden temizleniyor”, “Esad’ın sivil öldürdüğüne inanmıyorum” gibi inkarcı, mezhepçi, İslamofobik mesajlar atanlar, “Bize ne Suriye’den” diyenler bir anda Suriye’nin komşumuz olduğunu, orada da hayatları değerli insanlar yaşadığını keşfetti.
Suriyelilere suyu bile çok gören Bolu Belediye Başkanı’nın aslında Arap ve Suriyeli düşmanı bir ırkçı değil, sadece İslamofobik olduğu ortaya çıktı.
Son 10 yılda Suriye’de yaşanan katliamlar için ağzını açmamış, hatta bunları inkar etmiş, son ana kadar Esad’la temas peşinde koşmuş CHP, bir anda kriz durumuna geçti, genel başkan MİT müsteşarını aradı, Lazkiye’ye gideriz diyen bile çıktı.
Tabii bu çiftestandart, samimiyetsizlik, mezhepçi refleksler tersini de tetikledi.
Şam yönetimi, Ahmet eş-Şara bile sivillere yönelik saldırıları kabul edip sorumlulardan hesap sorulacağı sözünü verirken Türkiye’de bu saldırılar haklı bulanlar çıktı.
Bir sürü yalan haber, fotoğraf dolaşıma girdi. Esad’ın yaptığı katliamların görüntüleri, Ukrayna’dan, Filistin’den fotoğraf kareleri, hatta bazen sadece Facebook’tan rastgele seçilmiş resimler katliam fotosu diye dolaştırıldı.
Daha bir hafta öncesine kadar Suriye’de Esad’ı ABD ve İsrail’in devirdiğini, Ahmed Eş-Şara’nın İsrail’e hizmet ettiğini hararetle anlatanlar, ABD’nin “cihatçı teröristlere” kınama mesajı ve İsrail’in açıktan Şam yönetimine tehditleri karşısında mini hafıza kayıpları yaşadı.
Böyle zamanlarda ülkenin nasıl sağduyusunu kaybettiği bir kez daha ortaya çıktı.
İnsanın sadece aklının değil, ahlakını da iğdiş eden bu tutarsızlıklar arasında geçekten ne olduğuna bakalım.
Suriye uzmanı Fransız araştırmacı Cédric Labrousse, X hesabından Suriye’deki Esadçı isyancılar ile Şam güçleri arasındaki çatışmaları, Şam’a bağlı güvenlik güçlerinin Alevi sivillere saldırıları inceledi.
Ondan okuyalım:
“6 Şubat 2025 tarihinde Sahil Savunma Tugayı resmen kendini ilan etti.
Grubun liderinin eski Esad rejiminden bir şebbiha (milis) olan ve Aralık 2024 sonunda HTŞ yetkilileri tarafından affedilmesiyle övünen ve yüzünü açıkça göstermek için zaman ayıran Mukdad Fatiha.
Mukdad Fatiha, eski rejim döneminde işlediği cinayet, gasp, adam kaçırma gibi suçlar ve eylemleriyle tanınmaktadır.
7 Şubat 2025'te tehditlerden eylemlere geçti. Lazkiye'nin doğusundaki küçük bir kasaba olan El-Haffa'daki HTŞ kontrol noktasına yönelik ilk saldırısını üstlendi. Çatışmalar kısa sürdü ancak şaşırtıcı derecede şiddetliydi.
Bölgesel öfkenin koşullarını yaratmak için her şeyin bir araya geldiğini söylemek gerekir:
- Eski sadıklar, ellerinde suç olmasa bile, kendilerini reddedilmiş olarak görüyorlar.
- Gölge kamu sektöründe on binlerce kişinin işine son verme politikası özellikle Tartus ve Lazkiye'nin kıyı bölgelerindeki Alevileri etkiledi.
- Bu durum, on binlerce ailenin önemli ölçüde gelir kaybına uğradığı sosyal gerileme dalgalarına yol açmaktadır.
- HTŞ'ye yakın Selefi bir liderin, bölgenin yerlisi olmasına rağmen fazla muhafazakar ve radikal olduğu düşünülen Hasan Soufan'ın Lazkiye'ye vali olarak atanması giderek daha fazla provokasyon olarak görülüyor.
- Saklanarak yaşayan rejimin eski kadroları gerginlik ateşini körüklüyor.
Son rakamlara göre 300 sivil Suriye'deki silahlı gruplar tarafından öldürüldü, vuruldu ya da katledildi.
Görünüşe göre çoğunlukla hedefler erkeklerdi.
Bu iğrenç eylemlerden kimin sorumlu olduğuna dair sorular soralım.
Hükümet mi? Onlar sorumlu değil. Ülkenin sadece bir bölümünü ve daha ciddi ve endişe verici bir şekilde ülkenin silahlı kuvvetlerinin sadece bir bölümünü kontrol ediyor.
Dahası, yeni hükümet gözünü uluslararası yaptırımların kaldırılmasına dikmiş durumda: istikrar ve uluslararası toplum tarafından mümkün olduğunca kabul edilebilir bir yönetime ihtiyacı var.
Çoğunlukla Orta Asya'dan gelen cihatçıların çoğu yeni iktidara boyun eğmeyi reddetti ve Ahmed el-Şara'yı hain olarak görüyor.
Güçlü bir İslam devleti kurmak için Esad'a karşı savaşan Suriyeli ya da yabancı bu adamlar, SDG ile görüşmeler yürüten, geçiş konseylerine laik kadınları yerleştiren ve Noel için iki resmi tatil veren (eski rejimde sadece bir gün) Ahmed el-Şara ile olan ilişkide kendilerini ‘ihanete ‘uğramış olarak görüyorlar. Onlara göre, ki bunu gizlemiyorlar, El Şara onlara ihanet etti.
Yetkililer tarafından fiilen kontrol edilmeyen bu adamlar gelecek için gerçek bir sorun teşkil ediyor.
SMO üyelerinin de bu dehşete katıldığından eminiz.”