Ankara’nın derin aklı ve Yavaş’ın hesabı

Siyasetin merkezi Ankara'da seçim havası yok ama siyaset kulisleri her zamankinden çok daha hareketli. İlk sıralarda Pasifik'te de olsa yine Başkan Erdoğan'ın estirdiği pozitif rüzgâr var. Gazze ve Gazze'ye yönelik Trump'ın işgalci yaklaşımları da siyasetin gündeminde. Bir de AK Parti büyük kongresinde ve kabinede yapılacak olası "değişim" beklentisi ön planda. Nereye giderseniz gidin sohbetlerde daha çok AK Parti yönetiminde ve kabinede kimlerin kalıp kimlerin değişeceği konuşuluyor. Varsayımın ötesine geçmese de...

İkinci sırada ise CHP ve CHP içi iktidar savaşları yer alıyor. Mekân Ankara olunca konuşmalar da doğal olarak bir önceki CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve ABB Başkanı Mansur Yavaş'ın nasıl bir siyaset izleyeceğine kilitlenmiş durumda. Çünkü CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun izleyecekleri yol haritası artık belli. Bu ikili, CHP'nin kayıtlı üyeleri üzerinden hem partinin Meclis grubunu daha doğrusu Kılıçdaroğlu'nu ekarte etme hem de Yavaş'ı yalnızlaştırma hesabı yapıyor.

Ancak Ankara'nın derin aklı bu hesabı yapsa da "makul aklı" bu hesabın çarşıya uymayacağı düşüncesinde. O derin akla göre, öncelikle Özgür Özel, yerel seçimlerde elde ettiği başarıyı ve o başarıyı taçlandıracak olan "normalleşme" siyasetini terk ederek hayatının en büyük hatasına yaptı ve siyasi gücünü kaybetti.

İlk bakışta o gücü İmamoğlu elde etmiş görünse de bunun geçici bir güç olduğu söyleniyor. Çünkü o gücün şehvetine kapılan İmamoğlu'nun siyasi acemilikle yargıyı hedefe koyarak kavgacı bir siyasi aktöre dönüştüğü çok açık. Bu da hiçbir riske girmeyen, siyaset üretmeyen ve kavgacı görüntüsü vermeyen rakibi Yavaş'ın önünü açtı.

Baksanıza Yavaş, toplumun ezici çoğunluğunun hissiyatı olan ekonomik sorunları önceleyerek, erken aday belirlemeye karşı çıkarak ve "önseçime katılmıyorum" diyerek "kavgacı İmamoğlu"ndan ayrıştı.

Oysa arka planda en az İmamoğlu kadar siyasi hesap yapıyor ve ciddi bir hazırlık içinde. İstanbul'un birçok ilçesinde bile kamuoyu araştırmaları yaptırıyor, kendisiyle İmamoğlu'nu kıyaslıyor. Bu arada iki önemli hamleyi de ihmal etmiyor, bir yandan İyi Parti, Zafer ve Saadet partileriyle ilişkiyi sürdürüyor, diğer yandan da büyük bir dikkatle Kılıçdaroğlu ve ekibinin CHP yönetimiyle kavgasını izliyor. Hatta o kavgaya karışmıyor ve ileride kendisine yarayacak o kavganın derinleşmesini istiyor.

Böylece Özelİmamoğlu karşıtı CHP'lilerin de CHP dışı küçük partilerin de oyunu alabilecek bir aday profili çiziyor. Aday belirleme noktasına kadar da bu çizgisini sürdürecek. O gün geldiğinde ise belki altılı-yedili masa olmayabilir ama 4'lü, 5'li bir masa oluşturup CHP dışındaki partilerin destek verdiği "bağımsız" bir aday olarak ortaya çıkacak. En büyük handikabı da küçük partilerle tıpkı Kılıçdaroğlu'nun yaptığı gibi ölçüsüz "pazarlık" yapma ihtimali.

Yavaş, böylece üçlü-dörtlü bir yarışta İmamoğlu'nu ekarte edip Başkan Erdoğan'ın karşısında muhalefetin tek adayı olmak istiyor. Ankara'nın derin aklı bu hesabı yapıyor ama asıl belirleyici olan "makul aklı"dır.

Zaman ne getirir bilinmez, siyaset üretmeden yenilgi üzerine yenilgi yaşayan CHP seçmenini basamak yapıp Ankara'yı kazanmak kolay olabilir ama "siyaset mühendisliği" ile Türkiye'de seçim kazanmak hiç kolay değil. Hele bir dünya lideri olan Başkan Erdoğan karşısında...