İktidar seçmeninin kafası karışır mı?

Bugünkü iktidarın yanlışlarını ve bunların olumsuz sonuçlarını dile getirdiğiniz takdirde iktidar seçmeninin kafasının karışacağını zannedenler var. Bunlar özellikle medyaya kızıyorlar, “Ülkede sanki iyi bir şey olmuyormuş gibi sürekli olumsuzluklardan bahsetmek habercilik değildir” diyorlar. Bu şekilde galiba angaje olmayan basın üzerinde yeni baskı mekanizmaları oluşturmanın yolunu yapmaya çalışıyorlar.

Oysa buna gerek yok. Basın hiç kimsenin aklını karıştırmıyor, çünkü öyle bir gücü yok. İstese de yapamaz yani. Toplumun çoğunluğu, yalnızca Türkiye’de değil, her yerde “kesin inançlılar”dan oluşur. Şairin dediği gibi, “Hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır”dır insanoğlu. İdeolojik veya politik bağlılıklarından kolayca kopamaz.

Bu bağlılıklar öyle okuyup araştırıp düşünerek entelektüel bir arayış neticesinde ulaşılmış bireysel tercihler de değildir. Öncelikle ve büyük oranda aidiyet hislerimiz, ondan sonra bir ölçüde de toplumsal rol ve kimlik ihtiyacımız kendiliğinden ideolojik veya politik angajmanlara yöneltir bizi.

Oy verme tercihlerimiz de aynı doğrultuda şekillenir esas olarak ama siyasi angajmanlar kolay kolay değişmese de oy verme tercihleri değişebilir. Ne var ki bu değişim yine aynı temel angajmanlar içinde gerçekleşir. Diyelim ki sağ partiden başka sağ partiye, sol partiden başka sol partiye geçiş olabilir ancak.

Hemen her yerde olduğu gibi Türkiye’de de sağ ve sol diye adlandırılan iki ana blokta toplanıyor seçmen tercihleri. Son dönemde ayrışan sistem dışı etnik parti oylarını saymazsanız sağ ve sol oyların oranı ülkemizde yüzde 70’e yüzde 30 dolaylarında.

Dünyada örneği az olan bu tablo bu. Sözgelimi Avrupa ülkelerinde iki veya üç dönem sağ iktidarlar başa gelmişse arada en azından bir dönem de sol partilere şans verir seçmen. Türkiye’de ise CHP çok partili sisteme geçildiği günden bu yana tek başına iktidara gelemedi. Bunu yalnızca Türk toplumunun sosyolojik özellikleriyle değil aynı zamanda CHP’nin siyasi genetiğiyle de izah etmek gerekir.

CHP geleneği en azından görünüş ve algı olarak 1950’den bu yana tek bir değerin temsilcisi olarak çıkıyor halkın karşısına: Laiklik prensibinin. Laiklik elbette modernleşme hedefinin olmazsa olmazı ama modernleşmeyi laiklik konusuna indirgeyerek daraltan, milli kimliği ve milli değerleri parantez içinde tutan bir siyasi yaklaşımın halkta karşılık bulması kolay olmaz.

Bunu bırakın, topluma ekonomik gelişme ve refah vaat etmeyen bir siyaset olur mu? Halktan oy alma önceliğiniz yoksa olur. Geçmişte CHP eliti bürokrasi üzerinden sürdürülen ideolojik iktidarı yeterli görerek “halka gitmeye” gerek duymuyordu. Ecevit ve bazı arkadaşları bu zihniyeti değiştirmeye çalıştılar ama değiştiremediler. Bugün ise şartlar bütünüyle değişti, artık ne bürokratik iktidar ne kültürel iktidar ne de ideolojik iktidar kaldı ortada. CHP’nin bir süredir “demokratlaşma” yolunda çaba göstermeye başlamasını da bu değişim sağladı.

Haddizatında bugüne kadarki sağ iktidarların rahatlığı biraz da CHP’nin kendilerine bıraktığı boş alanda siyaset yapabilme lüksünden kaynaklanıyordu. Bugün bu durumun ne ölçüde değiştiği veya değişip değişemeyeceği en önemli sorun ana muhalefet açısından.

Yüzde yetmiş oranındaki sağ oy blokundan söz ediyoruz. AK Parti bütün merkez sağ iktidarlar gibi “milliyetçilik, dindarlık, kalkınmacılık” sac ayağı üzerinde siyaset yaparak bu yüzde yetmişin büyük bölümünü etkileyebiliyor. Her şeye rağmen hâlâ etkileyebiliyor. Kötü yönetime rağmen, batan ekonomiye rağmen, ayyuka çıkan yolsuzluk iddialarına rağmen, adaletsizliklere rağmen, hatta hiçbir şey olmasa iktidar yıpranmasına rağmen…

Yüzde 70’in bir şekilde nabzını tutabilmek yetiyor. Çünkü bu kitleye hitap edebilecek güçlü bir alternatifi yok AK Parti’nin. 2023 seçiminde Altılı Masa ittifakı içinde iktidar seçmeninin ideolojik angajmanına hitap edebilecek bileşenlerin mevcudiyeti bir avantajdı, bugün o da yok.

Ancak ne olursa olsun CHP’nin önümüzdeki seçimde yüzde ellinin üzerinde oy alabilme şansı cumhurbaşkanı adayının eldeki yüzde otuzluk blokun dışındaki geniş seçmen havuzundan da oy alabilmesine bağlı.

Demek ki İmamoğlu veya Yavaş’ın adaylığı dışında seçeneği yok CHP’nin. Üstelik bu isimlerin de önümüzdeki süreçte birlikte hareket edebilmesi gerekiyor. Bu sağlansa bile yüzde yetmişlik sağ bloktan oy alabilecek vasıflara sahip bir ismin aday olarak ortaya çıkması yeterli mi?

CHP’nin teşkilatlarının, medyasının, aydınlarının yüzde 70’lik seçmen bloğuna, yani sağ kesimlere seslenecek bir cumhurbaşkanı adayının yükünü omuzlayacaklarını düşünebiliyor musunuz? Yoksa o yükü daha da ağırlaştıracak işler yapmaktan geri durmayacaklarını mı beklemek gerekiyor?

Önümüzdeki seçimde kimin aday olacağı elbette önemli ama o adayı taşıyabilmek de önemli.

Bildiğimiz CHP’liler ve bildiğimiz “CHP çevresi” bu hususta ümit veriyor mu?

İktidar seçmeninin kafasını karıştırır mı CHP medyası, solcu aydınlar, sanatçılar ve parti teşkilatları?

Yoksa AK Partililer boşuna mı endişe ediyorlar?