CHP’nin sandık kurgusu... Ödenecek diyetin maliyeti!

Türkiye, siyasetin yeniden şekillendiği bir döneme giriyor... İktidar ile muhalefet arasındaki makas giderek açılıyor. "Anlayış farklı, felsefe farklı, kültür farklı" sloganı, ittifakların farkını tayin edecek kadar keskinleşiyor. Bir taraf, yenilenme ve geleceğe güvenle yürüme iradesi sergilerken diğer taraf siyasi mühendislik hesapları içinde patinaj yapıyor. Üstelik iktidar kanadı reel politik ile yol alırken muhalefet tarafı siyasal varsayıma dayalı oyun kuruyor. Biraz daha açacak olursak...

Türkiye tecrübesinde, cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi ve seçimi genelde sancılı süreçleri beraberinde getirdi. İlginçtir, CHP iç dinamikleri dışında -an itibariyle- vatandaşın gündeminde seçim görünmüyor. Yani, cumhurbaşkanı seçimine endeksli aceleci plânlar, bugün için siyasetin bütününü ve devlet sisteminin işleyişini baskı altına almıyor. Bu stres sadece CHP'de hissediliyor? Peki, ama neden?

Bunun yapısal ve kişisel belirgin nedenleri söz konusu...

Sistemik açıdan bakıldığında...

 Eski Türkiye'de "CHP+ Ordu=İktidar" denklemi kurulduğu için CHP genel merkezi her zaman muktedir olmanın avantajını kullanabiliyordu.

 Vesayetçi zihniyet tasfiye edildikçe, ordu ve yüksek yargı demokratik bir ülkede olması gerektiği gibi doğal sınırlarına çekildikçe, akademi camiası, iş dünyası ve malûm medyanın kamusal alandaki operasyonel gücü zayıfladıkça, partiler ve siyasetçiler hakikatin terazisinde tartılmaya başlandı.

 Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi de yürütmeye dayalı belirsizlikleri kökten ortadan kaldırdığı için millete yaslanan siyasetin önemi ve değeri iyice arttı.

Kişisel açıdan ele alındığında ise...

 CHP'nin ve partiye etki eden siyaset dışı zinde odakların gel-gitleri iyice belirginleşmekte. "Erdoğan sendromunu" aşamayan CHP kurmay aklı, ileriye bakmaktan ziyade bir önceki seçimi yarına taşımakla zafer elde edebileceği yanılgısına kapıldı. Örneğin, Erdoğan'ın karşısına muhafazakâr aday çıkarılırsa cumhurbaşkanlığı seçimini alacağını zanneden kafa, neticesi baştan belli olan o yarışta hüsrana uğradı. Bir sonraki seçimde CHP, zoraki de olsa öz evlâtlarına yöneldi. O ismi de daha aday ilânı sırasındaki hitap tarzıyla siyaseten harcayıp gitti. Derken, Sünni sağ bloku, alevi ittifakı ile birlikte CHP genel başkanı üzerinde bir emrivaki ile birleştirmeyi denedi, yine olmadı. Muhtelif modeller netice vermeyince güncel CHP aklı, aday belirleme yönteminden mucize çıkaracağına dair senaryosunu ileri sürdü.

 Hâlihazırda, "Erken cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacağı" iddiasıyla "Adayı erken belirlemek gerek" söylemine yaslanan CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in, kurultay diyeti ödemek durumunda kaldığı kanaati pekişiyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na, yargıya karşı zırh giydirmek için önden yüklemeli cumhurbaşkanı adayı sıfatı kazandırmanın pek çok meseleyi çözeceği umuluyor. İyi de 1,6 milyon üyenin ne kadarının sandığa gideceğini kim bilebiliyor? Mesela, katılım yüzde 50'nin altında kalırsa, o ismin adaylığı sağlama alınmış olacak mı? 1.6 milyon üyenin ancak birkaç yüz bini oy kullanırsa, CHP'nin adayı moral üstünlük sağlayacak mı? Bunun yerine o adayın "En az 100 bin imza" kriteri ile yola çıkması, farklı siyasi kesimlerden de destek alarak, hatta imza rekoru kırarak cumhurbaşkanlığı yarışına girmesi, birçok ezberi bozmaz mı? Hadi diyelim ki İmamoğlu o kurgu sandıktan çıktı. Önümüzdeki 2-2,5 yıl içinde şartlar değişir ve bambaşka "kazanacak aday" ortaya çıkarsa ne yapılacak?

 CHP'nin, yerel seçimdeki sezonluk başarıyı, genel seçime tahvil etme hevesi, kursağında kalırsa... En fazla ümit beslenen aday olarak ileri sürülen İmamoğlu balonu zamanla hava kaçırırsa... Koskoca partinin sürüklenmesi muhtemel büyük bunalımın maliyetini kim üstlenecek?

Bütün bunlar elbette CHP'nin derdi...

Bu aşamada özen gösterilmesi gereken kritik konu, "siyasi kimliklerle yargının kesiştiği noktada" yaşanabilecek kısa devre riskleri ile ilgili. Buradan mağduriyet de türetilebilir, keskinleştirilmiş muhalif odaklar da üretilebilir, toplumsal tansiyon da yükseltilebilir. Bu nedenle... Yargı kurumu, muhalefetin mindere çekme oyununa gelmemeli, hadiselere yüksek hassasiyetle ve mutlak olarak işine odaklı yaklaşmalı!