Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 31 Mart yerel seçimleri sürecinde şaşırtıcı bir performans sergiliyor; günde birden fazla ilde miting yaparak neredeyse tüm ülkeyi dolaşıyor.
Bu durum bana 22 Temmuz 2007 erken genel seçimlerini hatırlatıyor. Abdullah Gül’ün TBMM tarafından cumhurbaşkanı seçilmesi Anayasa Mahkemesi tarafından engellenip ardından dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt “e-muhtıra” yayınlayınca AKP 3 Mayıs’ta erken seçim kararı almıştı. O tarihte yaptığı mitinglerin yarıya yakınını Vatan Gazetesi adına izlemiş biri olarak, AKP’nin yüzde 46,58 gibi rekor bir oy oranına nasıl ulaştığına bizzat tanık olmuştum. Tarihi bir seçimdi, öyle ki eğer AKP 2007’de o oya ulaşamasaydı Erdoğan iktidarını bu kadar uzun süre sürdürmesi imkansız olurdu.
“Nefes almaksızın koşmak”
Aradan geçen 17 yılda çok şeyin değişmiş olduğu açık. Bir kere Erdoğan başbakan değil cumhurbaşkanı, hatta anayasal değişiklik ışığında kendisine “başkan” dememiz yanlış olmaz. İkinci olarak, genel değil yerel seçimler söz konusu. Önemli bir başka husus ise o tarihte “müesses nizam”a (“derin devlet” de diyebilirsiniz) meydan okuyan bir AKP söz konusuydu, bugünse Erdoğan tek başına “müesses nizam” anlamına geliyor.
Peki niye Erdoğan, kendi deyimiyle “nefes almaksızın koşturuyor?” Hele çok kritik bir seçimde tarihi bir zafer elde etmesinin üzerinden daha bir yıl geçmemişken. Üstüne üstlük bir yıl önce iktidarını devirmek için bir blok halinde hareket eden muhalefet paramparça olmuşken…
Final seçimi mi?
Kendisinin cevabı çok net: “Çünkü benim için bu bir final, yasanın verdiği yetkiyle bu seçim benim son seçimim, çıkacak netice benden sonra gelecek kardeşlerim için bir emanetin devri olacak.”
Erdoğan’ın cuma günü, partisinin gençlik örgütlenmesi olarak kabul edebileceğimiz TÜGVA temsilcilerine hitaben söylediği bu sözler hızla dolaşıma girdi. Ve çok geçmeden sosyal medyada, benzer “veda sözleri”ni birçok seçimden önce defalarca söylemiş olduğu videolar eşliğinde hatırlatıldı. Özellikle muhalefet kanadında Erdoğan’ın samimi olmadığını düşünen, ona inanmayanların oranının hayli yüksek olduğunu görüyoruz. “Reisçi” olarak tanımlayabileceğimiz kesimde de bu sözleri bağlayıcı olarak görmeyenlerin, daha doğrusu görmek istemeyenlerin sayısı hayli yüksek. Nasıl muhalifleri “Erdoğan ölene kadar ülkeyi yönetecek” diye hayıflanırken, destekçileri de “inşallah ölene kadar ülkeyi yönetir, ömrü de uzun olur” diye dua ediyor. Özetle sevenleri ve nefret edenlerinin Erdoğan konusunda bir kez daha benzer düşündüklerini görüyoruz.
Yalnızlığın doğal sonucu
“Yasanın verdiği yetkiyle bu seçim benim son seçimim” diyen Erdoğan’ın daha önce çok örneğini gördüğümüz gibi yasayı değiştirmeye kalkması ya da işine göre yorumlaması kuvvetle muhtemel. Ana bunun için galiba, öncelikle bu yerel seçimlerden de zaferle çıkması, özellikle de İstanbul’u geri alması gerekiyor.
Bunun için de “nefes almaksızın koşması” şart gibi. 2007’de Erdoğan tek başına değildi; Abdullah Gül, Bülent Arınç başta olmak üzere çok sayıda deneyimli AKP’linin aktif bir şekilde dahil olmasına rağmen “nefes almaksızın koşan” Erdoğan’ın 17 yıl sonra tek başına kalmışken -ki bu diğerlerinin değil kendisinin tercihi- yapabileceği başka bir şey yok.
Üstelik bu sefer karşısında, kimilerince “ikinci Erdoğan” olarak görülen ve kendisinin onca çabayla kurduğu “müesses nizam”ı tehdit eden bir Ekrem İmamoğlu var.
Sonuç olarak İmamoğlu’nu bu sefer yenebilmesi durumunda Erdoğan’ın sağlığı elverirse başka seçimlere de girmekten geri kalmayacağını eğer İmamoğlu’na karşı bir kez daha kaybederse “veda” vaadini bu sefer yerine getireceğini varsayabiliriz.