Son bir ay içinde ortaya çıkarılan iki yolsuzluk skandalına tanık olduk. Biri Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat'ın tutuklandığı "Çete" operasyonu, diğeri de Türkiye'nin kültürel yüzü olan Yunus Emre Enstitüsü'ndeki "sistematik" yolsuzluk skandalı.
Aslında bu iki skandal da ayyuka çıkan yolsuzluk söylentileri açısından sadece buzdağının görünen yüzü. İkisi de devlet kurumlarının ve cumhuriyet savcılarının ciddi çabalarıyla ortaya çıkarıldı. Ama nedense Beşiktaş Belediyesi'ndeki yolsuzluk skandalı tam bir siyasi şova dönüştürüldü. Başta CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu olmak üzere bütün CHP'li belediye başkanları, siyasi aktörleri, hatta fondaş medyası bir araya gelip bas bas bağırmaya başladı:
"Bu siyasi bir operasyon..."
Sahiden bu siyasi bir operasyon mu yoksa ciddi bir yolsuzluk operasyonu mu? Sonuca yargı karar verecek ama tutuklama ilk işaret oldu.
Şimdi burada sorulması gereken asıl soru şu: Bu operasyon siyasi mi yoksa bizzat yolsuzluğun yapılması "siyasi bir güç" olma operasyonu mu?
Sorunun cevabını en iyi CHP'liler biliyor. Çünkü CHP'liler hem belediyelerde olup bitenleri izliyor hem de belediyelerin son dönemde "siyasetin finansmanı"nı sağladığını görüyor.
Sadece İBB Başkanı İmamoğlu'nun İstanbul Kongresi'ni ve CHP Kurultayı'nı nasıl kazandığı bile bu gerçeği anlatmaya yeter. Bunu da bizzat bu partinin "hançerlenen" bir önceki genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu maaşa bağlanan gazetecileri, CHP Parti Meclisi üyeleri de satın alınan delegeleri ifşa ederek söyledi.
Aynı şekilde DEM Parti ile "kent uzlaşısı" yapıldığında Esenyurt Belediyesi'ne kayyum atanacağını, birçok belediyede yolsuzluk olduğunu söyleyenler yine CHP'lilerdi. Özellikle Beşiktaş'taki yolsuzluğu bütün CHP'liler biliyordu. Her şey herkesin gözü önünde oldu. Parti kadroları uyardı ama CHP yönetimi oralı olmadı. O yüzden operasyon sonrasında CHP yönetiminden tepkiler çok cılız ve samimiyetsizdi.
Sahi bunca uyarıya rağmen CHP yönetimi, neden herhangi bir belediyesinde bizzat CHP'lilerin dile getirdiği yolsuzluk iddialarının üzerine gitmedi? Acaba telaşın, "siyasi operasyon" diye bağırmanın arka planında merkezi de kapsayan daha büyük bir ortaklık mı var?
Sıra yine CHP'lilerin söylediği Şişli, Eyüp, Beylikdüzü ve Avcılar'da mı yoksa "Pışık" diye bizzat Rıza Akpolat'a meydan okuyup sonra da hiçbir şey olmamış gibi timsah gözyaşları döken İmamoğlu'nda mı bilemem ama Başkan Erdoğan uyardı:
"Turpun büyüğü heybede."
***
YUNUS EMRE İSMİNİ KİRLETENLER
Şimdi CHP'li belediyelerdeki yolsuzluk olayları ile devletin gözbebeği kurum Yunus Emre Enstitüsü'nde ortaya çıkarılan yolsuzluk kıyaslanıyor ve birinin çok tartışıldığı, diğerinin tartışılmadığı söyleniyor. Doğrusu ikisi de birbirinden beter ve utanç verici. Aslında ikisi de tartışılıyor ve tartışılmalı da. Dahası Yunus Emre adının kirletilmesinin üzerinde özellikle durulmalı. Ancak şu gerçeğin altını da çizelim: Birine siyaset açıkça sahip çıkarken, diğerinin üzerine eksik de olsa bizzat siyaset gidiyor.
Farka bakar mısınız? Muhalefet kendi belediyesindeki yolsuzluğun üstünü örtmeye çalışırken, iktidar yolsuzluk yapan bürokratlarını adalete teslim ediyor, kaçanın da peşine düşüyor.
Bu da CHP'nin temel paradoksu. CHP, sadece yolsuzluklar konusunda değil her alanda bu tersliği fark etmediği için hep tarihin yanlış yerinde duruyor.