Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i, “artık komik bile değil” diye küçümsediği konuşmaya bakıyorum. İlkin, “Sayın Özel’in iç ve dış politikada kırdığı potları üst üste koysak buradan Halep’e yol olur” diyor ki buradaki Halep göndermesi çok anlamlı. Erdoğan kendisini Halep Kalesi’ne Türk bayrağı as(tır)an, dahası Suriye’de Esad/Baas rejimini yıkan kişi olarak görüyor ki dünyanın dört bir tarafında da Suriye’de yaşananların başrolünde Ankara’nın/Erdoğan’ın bulunduğunu düşünenlerin sayısı epey yüksek.
Son yerel seçimlerden birinci parti olarak çıkan CHP ise Suriye’de rejimin yıkılması sürecini sadece seyretti. Tabii ki CHP iktidarda olmadığı için sahada bir şey yapabilmesi mümkün değildi fakat CHP yönetiminin olan bitenleri önceden kestirebilmesi, ona uygun duruşlar sergileyebilmesi gerekiyordu. Fakat akıllarımızda, Erdoğan’a, ülkesinden kaçmasından bir-iki gün önce Başar Esad ile görüşmesini öneren bir Özgür Özel kalacak. Şu yazıyı yazdığım ana kadar da CHP’nin Suriye konusunda “bekleyelim görelim”in ötesinde elle tutulur herhangi bir yaklaşım ürettiğini görmedim.
Sığınmacılar konusu
Kuşkusuz Türkiye’nin başka gündemleri var. Özellikle ekonomi, enflasyon, halkın daha da yoksullaşması, emekli maaşı, asgari ücret… Diyelim ki CHP bu konularda çok başarılı bir performans sergiliyor -ki hiç değil- yine de Suriye konusunda güçlü, ayakları yere basan, etkili bir duruş sergilemesi gerekiyor. Zira Erdoğan bundan böyle tüm ülkenin Suriye’yle yatıp Suriye’yle kalkmasını sağlayacağa benziyor. Hele “dostu” Donald Trump ABD’de başkanlığı devraldıktan sonra, bölgede, en azından Suriye’de kendisinin önünü açarsa.
Peki CHP bu konuda ne yapabilir? Görüldüğü kadarıyla CHP ağırlığı sığınmacılar konusuna verecek ve “bir an önce hepsi dönmeli” diye özetlenebilecek bir yaklaşımı siyasi iktidara dayatmaya çalışacak.
Bu politika ne derece gerçekçi? Öncelikle, Suriye farklı etnik, dinsel ve siyasal toplulukların bulunduğu bir ülke, Türkiye’deki sığınmacılar da bu farklılıklar gözeniyor. Her topluluğun Suriye’de şekillenen yeni yönetime bakışı farklı: Kimisi çok, kimisi kısmen güveniyor ve inanıyor, ama bir bölümünde endişe, kaygı ve korku hakim. Öte yandan sığınmacıların hatırı sayılır bir bölümü iyi-kötü Türkiye’ye entegre oldu. Bunların içinde yaşamlarını esas olarak burada sürdürmeyi tercih edecekler olacaktır.
Bekleyip görmenin sakıncaları
CHP’nin esas yaklaşımının “bekleyip görmek” olduğunu söylemiştim. İlk bakışta akılcı gözüken bu strateji yüzünden bir gün kendinizi iyice oyunun dışına buluverme ihtimalini yabana atmamak lazım. “CHP Suriye oyununun dışında kalsın, ne olacak!” demek de cazip görünüyor fakat Türkiye’nin ana gündemi Suriye ve orada kurulmaya çalışılan yeni ulus ve devlet olunca işin rengi değişiyor.
Şunu akıldan çıkarmamak lazım: Suriye’de işler tıkında gittiği sürece bundan Türkiye de ve tabii ki Türkiye’yi yönetenler de istifade edecektir. Daha şimdiden Erdoğan’ın moral üstünlüğünü ve özgüvenini yeniden kazanmaya başladığına tanık oluyoruz. Suriye’ye dönenlerin sayısı yüzbinlerle ifade edilir, müteahhitler başta olmak üzere Türkiye’den yatırımcılar bu ülkeye akın ederse Erdoğan’ı tutmak herhalde mümkün olmayacaktır.
Tabii Suriye’de işlerin tıkırında gitmeme ihtimali hayli yüksek ve böylesi bir durumda Türkiye -ve tabii ki siyasi iktidar- yine fatura ödemek zorunda kalacak. Ama bu ihtimale güvenip seyirci kalmayı tercih edecek olan CHP de böylesi bir gelişmeden fazla kârlı çıkacağını sanmıyorum. Böylesi bir yeni kriz durumu, daha sert ve yeni siyasi partilerin/siyasetçilerin önünü açabilir.
CHP aynı suda ikinci kez yıkanıyor
2019 yerel seçimlerinden zaferle çıkan CHP daha sonraki Altılı Masa deneyimiyle iktidarı yeniden Erdoğan’a hediye etmişti. 2024’te CHP daha büyük bir başarı elde etti ve bu sefer durumun farklı olacağı düşünüldü. İlk aylar “yumuşama”, “normalleşme” söylemleriyle sakin ve karşılıklı iltifatlarla geçti. Ama bir süredir Türkiye gerçek normaline kavuşmuşa benziyor. Erdoğan’ın bir süre önce Özgür Özel’den iyi bahsetmekten vazgeçtiğini görmüştük. Şimdi de tıpkı zamanında Kemal Kılıçdaroğlu’na yaptığı gibi, onu küçümsüyor, onunla alay ediyor.
Eğer Özel, dün Kılıçdaroğlu’nun yaptığı gibi Erdoğan’ın tuzağına düşerse Cumhur İttifakı ülkeyi pekala erken bir seçime götürebilir. Böyle bir sürecin başlaması halinde şu an muhalefetmiş gibi görünen bazı parti, siyasetçi ve milletvekilinin şu ya da bu şekilde Erdoğan ile hizalanacağının işaretleri de ortada.
Bakalım Özgür Özel ne yapacak? Tabii daha önemlisi Ekrem İmamoğlu ne yapacak? Bakalım “Türkiye’nin birinci partisi” gibi davranabilecekler mi?