HTŞ, demokratik ve çoğulcu bir Suriye inşa edebilecek mi?

Suriye’de Baas diktatörlüğünün yıkılması hayaldi ama gerçek oldu. Bundan sonra Suriye’yi artık Esad ve ailesi değil, sahada gerçek anlamda bir başarı hikayesi yazan başta HTŞ olmak üzere bütün muhalif unsurların oluşturacağı koalisyon yönetecek.

Muhalif güçlerin sahada yenmesi gereken bir diktatör vardı, güçlerini birleştirdiler ve diktatörü yendiler. Şimdi şekilsel olarak daha kolay ama hayata geçirilmesi açısından çok daha zor bir görevleri var, ülkeyi yönetmek…

Zafer görüntüleri üzerinden Suriye muhalefetini okuduğumuzda, pozitif bir görüntü vermeleri gelecek açısından umut işaretleri taşıdığı muhakkak. Mesela, Irak’ta Saddam’ın devrilmesiyle yaşanan yakıp-yıkan görüntüler Suriye’de yoktu.

Tam aksine HTŞ lideri Golani, sürekli makuliyet ve uzlaşma çağrıları yapıyor. HTŞ, özellikle de kadınların giyim görünüşlerine yönelik herhangi bir müdahaleyi veya talebi, iffet talepleri de dahil olmak üzere, kesin bir şekilde yasakladığını duyurdu ki bu umutları daha da güçlendiriyor.

Geçiş hükümeti kurma konusunda tam yetkiye sahip olan Suriye Ulusal Koalisyonu (SUK) da son derece pozitif bir yaklaşım içinde. SUK’un şu ifadeleri, muhaliflerin hedeflerini net olarak ortaya koyuyor: "Ulusal Koalisyon, tam yürütme yetkisine sahip bir geçiş hükümeti kurmak için çalışmalarını sürdürüyor. Bu süreç, tüm ulusal güçlerin dışlanmadan katılacağı bir yapıyı amaçlamaktadır. Hedefimiz, özgür, demokratik ve çoğulcu bir Suriye’ye ulaşmaktır."

Özgür, demokratik ve çoğulcu Suriye hayali elbette güzel… Ancak söylem düzeyinde dillendirilen bu hedeflerin hayata geçirilmesi mümkün olabilecek mi, bunu yeni yönetimin uygulamaları gösterecek. Evet bütün bunlar, muhalif güçlerin geçmişten ders aldıklarını ve ayaklarını yere sağlam basmaya çalıştıklarını gösteren önemli emareler.

Ama bu kadar karışık bir tablodan Suriye’nin normalleşmesini sağlamak ve bir başarı hikayesi yazmak hiç de kolay değil. Zira süreç kendi içinde riskler barındırıyor, ayrıca yollar da tuzaklarla dolu…

Eğer yolun bir yerinde muhalif gruplar arasında bir güç mücadelesi yaşanırsa ya da grupların örgütsel asabiyetleri ön plana çıkarsa, işte o zaman ülke kaotik bir duruma sürüklenir ki herhalde hiçbir grup böyle bir akılsızlığa izin vermeyecektir.

Zorluklar var elbette ama şu cümleyi net bir şekilde kuralım; bu başarı, bizzat Suriye’nin kendi muhalif güçleri ve Suriye halkının başarısıdır.

Suriye’de 60 yıldır süren zulmü görmeyen, son 13 yıldır diktatörün katlettiği bir milyon insanın acısını bir kez olsun yüreğinde hissetmeyen, evlerini, barklarını terk ederek başka ülkelere sığınan milyonlarla empati yapamayan birileri şimdi bu başarıyı karalamaya çalışıyor.

Yok efendim BOP projesi işliyormuş, Amerika ve İsrail olmadan bunlar başarılamazmış, bunlar emperyalizmin oyunlarıymış… Böyle bir zırva olabilir mi?

Elbette Amerika’nın, Türkiye’nin bilgisi mutlaka vardır. Muhtemelen Rusya ve İran gidişatı gördüğü için, özellikle de içinde bulundukları şartlar yüzünden Esad’a yardıma gidemediler.

Ayrıca Amerika, Türkiye ve Avrupa’nın özel bir destek vermesine gerek yok, bir diktatörün sahneden çekilmesi herkesin hayrınadır. Ama şöyle bir gerçek var ki Suriye ile yakından ilgilenen Türkiye dahil, hiçbir ülkenin bu kadar hızlı bir başarıyı öngöremedikleri muhakkak.

En azından Türkiye istihbaratı, Esad rejiminin bu kadar kof olduğunu analiz edebilmeliydi ama görünen o ki Türkiye bile rejimin içine düştüğü zaafı görememiş.

Sadece Türkiye değil elbette, bütün bir Batı dünyasının da Suriye’deki gidişatı anlamaktan aciz olduğu ortaya çıkmış oldu. Amerika zaten sofistike planlar yapma özelliği olmayan bir ülke… O sadece züccaciyeci dükkanına giren fil benzeri yakıp-yıkar o kadar… Vietnam, Irak ve Afganistan’da sergilediği tablo Amerika’nın yapmaya değil, daha çok yıkmaya ayarlı olduğunu gösteren örneklerdir.

Yeni süreçte Türkiye’ye önemli görevler düşüyor. Bir kere bu geçiş sürecini doğru yönetebilmek için hem HTŞ ile ilişkilerini hem de HTŞ içinde yer alan gruplara güven telkin eden bir diyalog geliştirebilmesi gerekiyor.

En önemlisi de Amerika’nın açık desteği süren YPG ile daha rasyonel temele dayalı bir ilişkiyi yönetebilmesi şart. Her ne kadar yeni Başkan Trump, "Suriye darmadağın ve bizim dostumuz değil. ABD'nin hiç bulaşmaması gerekir. Suriye bizim sorunumuz değil. Akışına bırakın ve dahil olmayın" dese de bu kadar yatırım yaptığı YPG’ye olan desteğini yakın vadede çekmesi pek mümkün gözükmüyor. Yeni dönemde eli güçlenen Türkiye, bu süreci nasıl yönetecek bekleyip göreceğiz…