Neredeyse 14 yıldır silahlı isyan, vekâlet savaşları, dış müdahale ve işgallerle yoğrulan Suriye, 12 günde IŞİD’in ‘ılımlılık’ iksiriyle dönüştürülmüş bir versiyonuna bırakıldı.
Önceki gece Suriye ordusunun Humus’tan çekilmesinin ardından saatler içinde Şam, Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) liderliğindeki güçlerin kontrolüne geçti. Tek bir mermi atılmadan başkentin anahtarları altın tepside cihatçı koalisyona sunuldu.
Rus Dışişleri’nin açıklamasına bakılırsa Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad müzakereler sonucunda iktidarın barışçıl yolla devredilmesi talimatı vererek görevi bırakıp ülkeden ayrıldı. Kremlin kaynaklarına göre Moskova’ya giden Esad ve ailesine siyasi sığınma hakkı tanındı.
Humus dönemecinde şekillenen mutabakata uygun olarak Başbakan Gazi Celali yetkiyi devretmek üzere silahlı adamlar tarafından evinden alınıp bir otele götürüldü. Tam anlamıyla bir devir teslim yaşanıyor.
Şimdilik Şam’ın yeni efendisi Ebu Muhammed el Colani. IŞİD’in Suriye emiri olarak ortaya çıkmış, geldiği kökten kopup El Kaide’ye biat etmiş, Nusra Cephesi’ni Heyet Tahrir el Şam’a (HTŞ) dönüştürerek ‘ılımlı cihatçı’ kisvesine bürünmüş bir isim Suriye’nin geleceğine yön veriyor. İlk iş olarak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın düşlerini süsleyen Emeviye Camii’ne gitti. Oyunun ikinci perdesi daha yeni açıldı. Emeviye daha kimleri görecek, kestiremiyoruz!
ABD’de terörist listesine eklenmiş ve başına konulmuş 10 milyon dolar ödül var ama ‘gömlek değiştirmek’ ve İsrail’in en önemli düşmanını ve onun müttefiklerini tasfiye etmek Colani’yi ‘makul muhalif’ mertebesine yükseltti. Peşinen kredi açan Batılı güçlerin onunla nasıl bir düzen kuracaklarını merak ediyoruz.
Rusya ve İran sahneden çekildiğine göre Suriye’nin geleceğini şekillendirecek vuruşlar bundan böyle silahlı grupların arkasında duran güçlerden gelebilir. Elbette BM Güvenlik Konseyi’ndeki konumu ve Suriye’de koruduğu üsleri nedeniyle Rusya yine işin içinde olacaktır. Ama daha çok kendi çıkarlarını ilgilendiren boyutuyla ilgilenecektir.
HTŞ ile pazarlığı yürütenler öyle anlaşılıyor ki işgal sonrası Irak devletini fesheden Amerikan örneğinden kaçınmaya çalıştı. Rejimi rejim yapan ordu, istihbarat birimleri ve Baas Partisi dışında Suriye’nin kurumsal bütünlüğünü bozacak bir yoldan gitmedikleri izlenimi verdiler. Devir teslim görevinin başbakana tevdi edilmesi, yurt dışındaki diplomatik misyonların göreve devam etmesi ve silahlı grupların bu süreçte kamu binalarına girmesinin yasaklanması buna işaret ediyor. Merkez Bankası’nı yağmalatsalar da devleti tamamen kapatmıyorlar. İlk günün görüntüsü bu, yarını bilemeyiz!
***
Herkes ne olacak diye soruyor ama bir yandan da nasıl oldu sorusu yanıt bekliyor. Şimdi geriye dönüp çöküşün başladığı yere gittiğimizde yerine göre çatışmasız yerine göre ölçülü vuruşarak çekilmenin Halep’te kararlaştırıldığını anlıyoruz. Belli ki kazanılamayacak bir savaş için daha fazla kan dökülmesi ve şehirlerin bir kez daha yıkılması istenmedi. Ve aşamalı teslimiyete karar verildi. Peki Esad’ı buna mecbur eden neydi?
13 yılda yıpranmış, yorulmuş, cephaneliği yenilenememiş ve motivasyonunu kaybetmiş bir ordunun karşısına İdlib’te 10 yıldır eğitilen, donatılan, SİHA taburları kuran, bunun için destek alan, hedefine kilitlenmiş ve davasına adanmış bir cihatçı ordusu çıkarıldı.
ABD’nin Sezar Yasası ve AB’nin yaptırım kararlarıyla ekonomisi çöküşe sürüklenmiş, yeniden inşa bir yana günü idare edecek çareler geliştirememiş, halkı nefessiz bırakılmış bir ülkede herkes ‘Artık ne olacaksa olsun’ noktasına geldi. Yani Esad yönetiminin bekası ile ülkenin bekası arasında kurulan bağ çözüldü.
Esad, bir yandan Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Ürdün, diğer yandan Rusya tarafından İsrail’le savaştan uzak durması konusunda sıkıştırıldı. İran’dan uzaklaşır ve Hizbullah’a giden ikmal rotalarını kapatırsa selamete kavuşacağı konusundaki ayartıcı tekliflere kulak verdi.
Esad’ın ikili oynadığı izlenimi vermesi İran’la aralarındaki güveni zedeledi. Suriye’de İran hedefleriyle ilgili istihbaratın İsrail’e içerden gittiği kuşkusu da ortaklığı kemirdi. Ne var ki Esad’ın bölgesel çatışma karşısındaki soğukkanlı siyaseti de fişinin çekilmesini önlemedi.
Esad’ı kurtaracak destek hatları da zayıflatıldı. İran, Suriye içinde İsrail saldırılarından ölümcül darbeler aldı. Suriye’nin imdadına yetişmek artık İsrail’e açık hedef olmak anlamına geliyordu.
2013’te Kuseyr savaşıyla Lübnan-Suriye hatlarını güvenceye alıp şehir savaşlarında öne çıkan Hizbullah da ağır darbeler aldı. Üstelik İsrail’in 27 Kasım sonrası ateşkes ihlalleri Hizbullah’ın Lübnan’daki mevzilerini bırakmasına izin vermedi. İran’ın Irak’tan milis seferberliği de ABD’nin Bağdat’ı tehdit etmesi nedeniyle hayata geçirilemedi.
Suriye’nin kritik askeri tesislerini de hedef alan İsrail sahayı HTŞ için mayınsız hale getirdi. Dün İsrail Başbakanı Netanyahu süreçteki katkılarıyla övünüyordu: "Tarihi bir gün. Bu İsrail'in İran ve Hizbullah’a yönelik saldırılarının bir sonucu.”
Esad’ın kolunu kanadını kıran asıl tutum Rusya kaynaklı olabilir. Ukrayna savaşının odağı değiştirdiği sabit bir gerçek. Fakat Rusya lideri Vladimir Putin Esad’a kızgındı. Ordu başta olmak üzere kurumsal yapılarda yeniden organizasyon bekliyordu, olmadı. Suriye yönetiminin ekonomideki kifayetsizliği de Putin’e gına getirdi. Pek çok taraf Cenevre’deki anayasa komitesi çalışmalarının tıkanmasından Esad’ın oyalama taktiklerini sorumlu tutuyordu. Esad, Rusya yanındayken bu durumun sürdürülebilir olduğunu düşünerek Putin’in telkinlerini kulak ardı etti. Ayrıca Rusya’yı İran’la, İran’ı Rusya ile dengeleme siyasetine fazla bel bağladı. Putin son çıkış olarak Türkiye-Suriye normalleşmesi için ağırlığını kullandı. Esad’ın gerekli esnekliği göstermemesi Putin’i açığa düşürdü.
Daha önemlisi onca askeri operasyon, diplomatik çaba ve mali katkılarla kurtarılmış Halep’in korunamaması Putin’e ‘Ne halin varsa gör’ dedirtmiş olabilir. Esad’ın Kremlin’de Putin’le görüşmesinden sonra Rusya 2015’teki seferberliği tekrarlayabileceğinin işaretini vermedi. Rus ordusu sadece cephe gerisini bombaladı. Hama ve Humus’a ilerleyen konvoylara dokunmaması şüphe çekti.
Kişisel kanaatim, Esad, Moskova’dan umutsuzluk içinde döndü. Yolun sonuna geldiğini gördü.
Beri taraftan İran ve Irak tarafında da Suriye ordusunun harbiden harp etmediği bir savaşa girip daha fazla düşman edinmenin anlamı sorgulanmaya başladı.
İran ve Rusya’nın Humus dönemecinde gidişatı tersine çevirebileceğine dair yaratılan algı gerçekçi değildi. 2017 öncesi kentlerin ikiye bölündüğü durumdan çok farklı bir tablo vardı. Bunu geri çevirecek müdahale çok kanlı ve yıkıcı olurdu. İran da Rusya da en az zararla yeni sürece adapte olmanın yoluna baktı.
Özellikle HTŞ’nin operasyonu Lazkiye ve Tartus’a yönlendirmemesi de bir mutabakat olduğu izlenimi verdi.
Esad’a bel bağlayanlar şimdiye dek ‘cellat’ saydıkları güçlerle baş başa kaldı. Bundan sonra hayatta kalma saikleri devreye girecektir: Kaçıp kurtulmak ya da yalandan ‘devrim’ sevincine ortak olup arkasından Esad’ı lanetlemek!
***
Gelişmeler içerde düzensizliğe mahkûm yeni düzen kurma kavgasının yanı sıra jeopolitik kırılmaları beraberinde getiriyor.
Esad yönetiminin çöküşü İsrail’i korumaya endeksli Orta Doğu düzeninin önündeki bariyerin yıkılması anlamına geliyor. Bundan en karlı çıkan İsrail oldu.
Rusya’nın Suriye’yi merkeze alan Doğu Akdeniz siyaseti duvara tosladı. Müttefikini koruyamayan bir güç algısı Afrika’da ayağına yer açtığı ülkelerde Rus güvencesini tartışmaya açacaktır.
İran, Direniş Ekseni ile kurmaya çalıştığı jeopolitik oyunda en büyük darbeyi aldı. Bir süre kendi içine çekilmek durumunda kalabilir. İran jeopolitik oyundan kolayca çekilmez ama Suriye’deki hezimetten sonra iç cepheyi tahkim etme çabasına daha fazla enerji ve kaynak ayırabilir. Azami baskı vaadiyle gelen Donald Trump’a hazırlanırken Suriye defterinin kapatılmış olması Tahran’a manevra alanı açabilir. Nükleer zenginleştirmeyi sınırlayıp BM ile tam işbirliği vaadini koruduğu sürece başı ezilecek “sıradaki ülke” konumundan çıkabilir.
Hizbullah’ın toparlanmak için acilen ihtiyaç duyduğu tahkimat yolları kapandı. Yeni ikmal hatları kuruluncaya kadar Hizbullah’ın İsrail’e karşı pozisyonu daha da kırılganlaşabilir. Ama bu direnişin bitirilebildiği anlamına gelmiyor. Kuşatma altındaki Gazze’de bile direnişi bitiremediler.
Lübnan’daki ateşkes ve Suriye’deki değişimden sonra Filistin’in yalnızlığının tamamen katmerleştiğini söylemeye gerek yok.
Suriye’den sonra Haşd’uş Şaabi güçlerinin dağıtılması konusunda Iraklı aktörlerin tepesine bineceklerini de öngörebiliriz. İran’ın Irak üzerindeki nüfuzunu kıracak çok yönlü hamleler artabilir. Bunu Yemen’deki Ensarullah’ı bitirecek operasyonlar izleyecektir.
Soykırımcı İsrail, Lübnan sınırlarında saplanıp kalsa da büyük ödülü Suriye’de cihatçı yığınlardan aldı. İsrail daha çöküşün ilk saatlerinde Golan Tepeleri’nde işgali genişletmeye koyuldu. Kuneytra’nın askerden arındırılmış bölgelerine girdi. Su kaynağı Şeyh Dağı’nın (Hermon) Suriye tarafını ele geçirmeye çalışıyor. İsrail için fırsat bu fırsat. Ayrıca dün farklı bölgelerde Suriye’nin kritik askeri tesislerini ve bir araştırma merkezini bombaladı. Orta Doğu Eşbaşkanlığı misyonunu hakkıyla yerine getiren Tayyip Erdoğan da esaslı bir madalyayı hak etti! Fakat bu gidişat Suriye’yi Afganistan’a, Türkiye’yi Pakistan’a dönüştürebilir. HTŞ’nin borusunun öttüğü bir Suriye küresel cihat ağları için de çekim merkezi olacaktır, İdlib’deki gibi.
***
Bu grupların elinde Suriye neye benzeyecek? Nasıl bir nizam kurulacak? Dünya görüşleri, çıkar ilişkileri ve dış bağlantıları birbirinden çok farklı aktörler ortak bir gelecek için nasıl bir araya gelecek? İslamcı güçler bile geçmişte kendi aralarındaki çatışmalarda binlerce kayıp verdi.
HTŞ sürece öncülük eden örgüt olarak diğer gruplar için bir çekim merkezine dönüşebilir. Yine de bu çatının alamayacağı örgüt çok. Colani’nin ‘ılımlılık’ makyajı kendi örgütünde bile içselleştirilmemişken bir de peşine taktığı bir düzine El Kaide çizgisinde yabancı cihatçı örgüt var. Evet burada parola kapsayıcı olmak ve halkın iradesine göre bir yönetim komitesi belirlemek. Köprüyü geçinceye kadar pragmatizm işleyebilir. Ayrıca Colani’nin tecrit ve yaptırım bariyerini aşması lazım. Bunun için Batılılarca çok iyi pazarlanan “Değişti” ve “Herkese hitap ediyor” algısını bozmaktan kaçınacaktır. Bu görüntü yetmeyecektir. Sulandırılmış da olsa şeriatçı bir anlayışla Suriye’ye vadettiği geleceğe sığmayacak kesimler az değil. Burada büyük bir çatışma potansiyeli yatıyor. Suriye sekülerizmi içselleştirmiş ender Arap ülkelerinden biriydi.
Daha da önemlisi Kürtler de yeni düzenin parçası olmak durumunda. Ülkenin yüzde 40’ını kontrol eden Suriye Demokratik Güçleri (SDG), HTŞ’ye taban tabana zıt bir model öneriyor. Fırat’ın doğusundaki aktörleri nasıl Suriye’nin bütünlüğü içinde tutacaklar? Kapsayıcı bir koalisyonla mı Kürtleri kurucu aktör olarak Şam’da iktidara ortak edecekler? Yoksa federatif bir çözümle “Siz kendi bölgenizi yönetin” mi diyecekler? Dürzilerin olduğu Süveyde ve Alevilerin yoğunlaştığı sahil şeridi için farklı tasarımlar var mı? HTŞ ve müttefikleri federatif yaklaşımlara meyilli bir anlayıştan gelmiyor. Ayrıca olası masanın diğer ucundaki SMO da kafadan SDG’nin düşmanı.
SDG’nin pazarlık için üç önemli kozu var: Amerikan desteği; disiplinli ordu; petrol, doğalgaz ve tahıl ambarında kontrol. Ülkenin ekonomik zenginliklerini elinde tutmak güçlü bir koz ama aynı zamanda bu savaş nedeni. Fırat’ın doğusu Şam’ın yeni efendileri için kesinlikle erişilmesi gereken bir hedef olacaktır.
Amerikalılar açısından Suriye’yi şekillendirmek için çok önemli bir fırsat doğdu. Bu misyon için ellerindeki en önemli araç da SDG. Trump’ın “Bu bizim savaşımız değil. Karışmayın” diye attığı tweet ABD’nin Esad gitti diye Suriye’den çekileceği anlamına gelmiyor. Pentagon, IŞİD’i yenilgiye uğratmak için Suriye'de kalmaya devam edeceklerini duyurdu. IŞİD tehdidi gerçek olsa da IŞİD’in türevleri artık gücü ele geçirmiş durumda. Yine de Amerikalılar bayat gerekçeyi tekrarlıyor. Buz gibi parodi.
Beri taraftan HTŞ, Amerikan desteğini ve onayını garantilemek için SDG ile çalışmanın yollarını aramak zorunda. Ama SDG’yi zayıflatacak hamlelerde de bulunabilir. Aşiret kartı Esad’dan Colani’nin eline geçiyor. SDG içindeki Araplar kendilerini Şam’daki yeni aktörlere daha yakın görebilirler. Geçmişte bölgedeki aşiretlerin önce Özgür Suriye Ordusu, ardından IŞİD ve daha sonra Suudi-Amerikan yönlendirmesiyle SDG’ye destek verdiğini unutmayalım.
Burada üçüncü taraf devreye giriyor. HTŞ’nin yıllardır sırtını verdiği, beslendiği ve korumasından yararlandığı Türkiye de ABD’nin aksine SDG’yi oyundan düşürmeyi hedefliyor. Vadettikleri modellerin zıtlığı bir yana gözetilmesi gereken iki farklı denge faktörü ile bu iş nasıl olacak? Halihazırda Türkiye, Suriye Milli Ordusu (SMO) eliyle Menbic’i kontrol altına almaya çalışıyor. Esad’ın bıraktığı günde bile Menbic’te silahlar susmadı. Yani Esad gitti ama Ankara’nın oyun planı değişmedi. Ankara SMO’yu kullanmaya ve HTŞ’yi sıkıştırmaya çalışacaktır. Fakat HTŞ de Türkiye’ye bağımlılıktan kurtulup başka aktörler ve sınırlarla tanışmaya başladı.
Muhalefetin hepsi İslamcı değil. Ayrıca vadettikleri kapsayıcılığın giden yönetimin gölgesindeki parti ve grupları da içermesi gerekiyor.
Bütün bu gruplar Şam’da masanın etrafında oturup bir iç çözüme ulaşabilirler mi? Silahlı örgütler buna kendilerini feshederek başlayabilirler. Fakat bu mucizeye denk gelen bir beklenti olur! HTŞ, İdlib’de hakimiyetini kurduysa bunu kapsayıcı olduğundan değil kendinden gayrı olanları tasfiye ettiği için başardı. Tabii tüm Suriye’ye hükmetmek oyunu farklı kurgulamayı gerektiriyor. Kendi içlerinde anlaşmaları zor. Odada çok silah var. Bugün olmasa yarın illaki patlar.
Uluslararası aktörler de Suriye’yi kendi haline bırakmaz. Cenevre’de olduğu gibi bir masa kurulabilir. O zaman her bir aktör süreci kendi tarafına çekmek için asılacaktır. Libya’da olduğu gibi. Libya’da ilk önce ulusal geçiş konseyi kurulmuştu. Bu bir başarı sayılmıştı. Ama başlangıçta tüm gruplar aynı tarafa bakıyordu. Suriye’de durum farklı. Herkes birbiriyle çok çatıştı. Herkesin elinde kan var. Suriye’nin çelişkileri çok büyük.
Trump’ın önceliği de İsrail’in güvenliği. Bu süreçte yeni gelenler bu güvenceleri verinceye kadar Amerika bölgedeki varlığını ve gücünü kullanacaktır.
Afganistan’da yıllarca yıkmak için savaş verip başarılı olamadıkları Taliban modelini bugün Suriye’ye taşıyorlar. Batılı güçler bu kez bu oyunu kendilerine çok yakın bir coğrafyada oynuyor. Bu sonuçtan memnun olan İsrail’in de Türkiye’nin de yeniden düşünmelerini gerektirecek çok şey olacaktır.