Başkan Erdoğan, Suriye’de değişimin işaretini vermişti

Önce Halep'in sonra da Tel Rıfat'ın Suriye Milli Ordusu ve muhalifler tarafından geri alınması, bölgede bütün taşları yerinden oynatacak bir sürecin fitilini ateşledi.

Sonucu henüz kestirilmese de muhalefetin bu hamlesi, çözümü kilitleyenlerin hesaplarını da altüst etti ve herkesi harekete geçirdi. Geç kaldılar; çünkü ortada dehşet verici bir tablo var. Ülkenin 12 milyonu aşkın insanı göçmen ve 13 yıldır da ölüm, açlık ve sefalet içinde yaşıyor. Bu tablo ne rejimin umurundaydı ne de rejime güç verenlerin...

Suriye'nin bu hâle getirilmesinde Esad rejimi kadar "Obama Doktrini" ile çözümü kilitleyen ABD ve Batı ittifakı da suçluydu. Trump'ın ilk iktidar döneminde "Suriye'den çekilelim" demesi bile bu ekibi durduramadı. Doğrusu Rusya ve İran da bu durumdan hiç rahatsız değildi. Hiçbiri yıllardır Birleşmiş Milletler'in tanıdığı Suriye Ulusal Konseyi'nin siyasi çözüm önerisini dikkate almadı, destek vermedi.

'YENİ MÜJDELERİMİZ OLACAK'

Dahası bırakın ilk günleri son bir yıldır Başkan Erdoğan'ın ısrarla "siyasi çözüm" için "Esad'la görüşmeye hazırım" demesi bile dikkate alınmadı. Ne Moskova ne de Tahran oralı oldu. Şimdi Suriye Milli Ordusu ve diğer muhalefet güçleri harekete geçip Halep'i geri alınca, etekleri tutuşmaya başladı. Bütün Suriye muhalefetini HTŞ üzerinden "terör" parantezine alıp, "İşin arkasında ABD ve İsrail var" propagandası gerçeği yansıtmıyor. Çünkü bugüne kadar terör dertleri olsaydı ABD-PKK ilişkisi, hatta rejim-PKK ilişkisi bu kadar kolay Suriye'de kök salmazdı. Hâlâ HTŞ dâhil bazı gruplarla ilgili soru işaretleri olsa da en azından son 6 yılda hem bölgede hem de dünyada çok şey değişti.

Hatırlayın, bu değişimin ilk işaretini yine Başkan Erdoğan verdi:

"İnşallah önümüzdeki dönemde milletimize, hem boydan boya tüm güney sınırlarımızın güvenliğini, hem insanımızın can ve mal emniyetini garanti altına alacak yeni müjdelerimiz olacak."

Bu açıklama, 22 Ekim'de MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin Öcalan çıkışının bir devamı niteliğindeydi ve sadece iç siyaseti değil bölgeyi de kapsıyordu. Buna yeniden ABD Başkanı seçilen Trump'ın ayak seslerini de eklemek gerekiyor. Ne yapacağı belli olmasa da Ukrayna'dan, Suriye ve Gazze'ye uzanan hatta farklı bir yaklaşım sergileyeceği çok açık. Bu yüzden Türkiye hem sahada hem de masada her olasılığa hazır olmalı.

Son gelişmeler de bunu gösteriyor. Türkiye'nin ve destek verdiği Suriye Ulusal Konseyi'nin izlediği ve zorladığı "siyasi çözüm" stratejisi bu nedenle doğru hamle. Bu kapı hep açık tutuldu.

Daha dün Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'yle yaptığı görüşmede bile bu yolu önerdi: "Son gelişmeler, Şam'ın kendi halkıyla ve meşru muhalefetle uzlaşı sağlaması gerektiğini bir kez daha gösteriyor. Suriye'deki olayları herhangi bir dış müdahaleyle açıklamaya çalışmak bu aşamada yanlış olacaktır."

Suriye Geçici Hükümet Başbakanı Abdurrahman Mustafa ise başından beri siyasi çözümde ısrar ediyor: "Uluslararası toplumun muhatabı Suriye Geçici Hükümeti'dir. Çözüm askeri değil, siyasi olmalı."

'BU ADAM ÇILDIRMIŞ'

Suriye Milli Ordusu'nun Halep ile Tel Rıfat'ı alması ve hareketin diğer illere de sıçramasından sonra süreç nereye evirilir, Rusya ve İran nasıl bir tepki verir göreceğiz. Ama şu değişmeyecek: Esad'ın Türkiye'yle görüşmemesi sonunun başlangıcı oldu. Olması gereken de bu. Çünkü Esad'ın ne yapacağını, Suriye'yi bir felakete sürükleyeceğini yıllar önce Lübnanlı Dürzi Lider Velid Canbolat söylemişti: "Bu adam çıldırmış hâlde. Kendisiyle birlikte Suriye'yi ve tüm bölgeyi felakete sürüklemekte tereddüt etmeyecek."

Israrla Esad'la görüşülmeli diyenler dönüp baba-oğlu Esad'ların tarihine bakmalı...